Okuduğum kitaplar arasında beni Ahmet Ümit’in “İstanbul Hatırası” adlı romanı çok etkiledi. Aynı zamanda akılda kalan bir roman: Yaşıyorsunuz, duyuyorsunuz, görüyorsunuz, geziyorsunuz anlatılan tarihi yerleri. Anlatılan yerler bir sinema şeridi gibi gözlerinizin önünden akıp gidiyor. Bu roman yazılırken sinema tekniğinden de yararlanıldığı anlaşılıyor. Görsellik neredeyse romanın bütününe hakim. Yazarın bazı eserlerinin televizyona dizi olarak çekildiği sanata ilgisi olanların belleğindedir.

                  Dünyada polisiye roman alanında yazanlar, gelişmiş ülkelerde daha çok görülüyor. Agata Christie bilinenlerin en başında geliyor. Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” adlı romanında da polisiye özellikler görülür. Türkiye’de ise Ahmet Ümit polisiye roman dalının tartışmasız tek yazarıdır denilebilir. O’nun başka romanlarını okuduğunuz zaman kahramanların serüvenlerini soluk soluğa takip ediyorsunuz. Yaşanan tüyler ürpertici olaylar karşısında göğsünüz inip inip kalkıyor. Sizde okuyucu olarak ister istemez olayın akışına kendinizi kaptırıyorsunuz. Yazılanlar sizi hiç yormuyor adeta kanat açarak uçuyorsunuz.

                   Ahmet Ümit’in romanları insanı yaşadığımız dünya ve toplum üzerine düşünmemizi sağlıyor. Dünyada, toplumda, yaşadığımız çevrede neler olup bitiyor düşünüyor ve kafa yoruyoruz. Bu kitapları okurken, insan beyninin çalışması ( tembellikten kurtulması ) olup bitenler karşısında düşünmemiz, insan olmanın gereği olarak hatırlatılıyor. Yaşanan olayları bireysel değil, toplumsal boyutlarıyla düşünmemiz insan olmanın biricik göstergesidir. Toplumda yaşanan acı olaylar hepimizi ilgilendiriyor kendimizi bunların dışında göremeyiz. Bireylerdeki yaşama karşı kayıtsızlığın ortadan kalkması, silkelenmesi, kendine gelmesi, yabancılaşmadan kurtulması gerekiyor. Ahmet Ümit, polisiye romanı toplumsal boyutlarıyla ele alıyor, genç kuşaklara sevdirmeye çalışıyor. Bu çabası takdire değer; ne kadar başarılı olduğu okuyucuların yoğun ilgisinden anlaşılıyor.

                   “İstanbul Hatırası” adlı romanında talan edilen, yağmalanan İstanbul anlatılmaktadır. Romanda esrarengiz bir şekilde yedi cinayet işlenmektedir. Öldürülenler İstanbul’un tarihi yerlerine bırakılmakta ve avuçlarına eski paralardan sikkeler konmaktadır. Bu sikkeler Bizans döneminden, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine kadar gelmektedir.

                       Cinayetlerin izini süren komiser Nevzat ve komiser Ali’dir. Yardımcısı Zeynep’in çabaları da unutulamaz. Cinayetlerin soruşturulması sırasında ister istemez tarihi yerlerde geziniyorsunuz. Cinayetlerle ilgili olarak birçok insan soruşturuluyor, soruşturmadaki konuşmalardan İstanbul’un binlerce yıllık tarihini de öğreniyorsunuz. Bilmediğimiz, duymadığımız birçok tarihi bilgi ile karşılaşıyoruz. Bütün bunları polislerin sorgulamalarından öğreniyoruz. Belki bu bilgileri bir tarih kitabından da öğrenebiliriz ama aynı istek ve heyecanı duyacağımız kuşkulu. Bu roman İstanbul’u sevdiriyor, tarihe olan önyargılarımızı yok ediyor. Bir kent tarihiyle, kültürüyle gözlerimizin önüne geliyor.

            Romanın sonlarına doğru hiç ummadığınız kişiler arasından cinayet zanlılarının ortaya çıkması şaşkınlığınızı bir kat daha artırıyor. Kişiler arasındaki ilişkilerde gezinirken önyargılardan, ideolojik saplantılardan kurtularak nesnel olmaya çalışıyorsunuz. Kişiler hakkındaki peşin hükümler insan ilişkilerini çıkmaza sokabiliyor. Çıkar ilişkileri sonunda gelinen yer, amaca ulaşmak için her yolu geçerli sayan ahlaki çöküntü oluyor.    

             Romanda çok ilgi çekici ve dikkate değer bir aşk hikayesi de görülüyor. Komiser Nevzat’la Evgenia’nın aşkı olağanüstü güzellikte. Birbirlerinden sevgi ve anlayış dışında bekledikleri bir şey yok. Kimse kimseye yük değil. Birbirlerini anlayan, seven, saygı gösteren bu insanların ilişkilerindeki incelik insanı heyecanlandırıyor. Evgenia ve komiser Nevzat’ın eşit bireyler olarak ilişkileri gayet düzeyli; hareketleri, davranışları, konuşmaları bu düzeyin niteliğini gözler önüne seriyor. Burada bütün dikenlerinden arındırılmış bir aşk gözlerimizin önüne geliyor. Bu aşk okuyucunun ilgi merkezinden hiç uzaklaşmıyor.

                       Roman okunurken işlenen cinayetlerin korkunçluğu hiç gözünüzün önünden gitmiyor. Toplum suçu hazırlıyor, birey ise işliyor. Cinayetlerin önüne geçecek olan yine toplumun kendisidir. Kentler tarihiyle, çevresiyle ve doğal güzellikleriyle kent olma özelliği taşır. Bazılarının kazanç hırsıyla giriştikleri bu yıkıma göz yumulmamalıdır. Acımasızca tarihin ve bu tarihi alanların yok edilmesi genç kuşakları belleksiz bırakır. Romanda bu acı hep duyulmakta, toplumun sorumlu, uyanık olmasının gerekliliği mesajı verilmektedir. Romanı okurken, okuma işi bittiğinde yağmalanan, talan edilen kentin sadece İstanbul olmadığını düşünüyorsunuz. Aydın bireyler ve toplum bu yağmaya karşı bilinçli bir çaba ile yaşadıkları kentin tarihi dokusunu koruyabilir.

                         Yaşadığımız kentte de buna benzer olaylarla karşılaşıyoruz. Yıllar önce Ulu Cami’nin yıkılışında da bir tarihin yok edildiğini gördük. O cami restore edilip, korunabilirdi. Ulu Cami’den çıkan insanların Denizli’de Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı söyleniyor. Kız Meslek Lisesi’nin yıkılışı da bir başka olumsuzluk ve anlaşılmaz bir durum. Kentimizde ilk yapılan kız lisesi olması açısından korunması ve değer verilmesi gereken bir yapı olmalıydı. Bütün bu yapıların korunması ancak toplumsal bilinçle olur. Toplum kendi kültürel birikimlerini, kendi tarihini koruyacak ve sahip çıkacak kültürel gelişmeyi yakalayabilmeli.

                         Bütün kentlerde, her yerde, yaşadığımız yerlerin güzelliklerini sahiplenip; yağmadan, talandan koruyacak duruma gelinmesi hepimizin ortak özlemidir. Bu tür olaylar hep oluyor, hep yaşanıyor. Roman bize gözümüzü açmamız gerektiği, yoksa kentlerin insanlar için yaşanmaz hale geleceği uyarısını yapıyor. Ahmet Ümit’in bu kültürel varlıkları koruma çabası saygıyla karşılanmalı, kentlerde yaşayanları birazcık düşündürtmeye çalışıyor olması bizi sevindirmeli. Kentleri yaşanacak hale getiren içindeki insanlar ve onların bilinçli çabalarıdır. İnsanlar sorunlarının çözümünü yerinde ve zamanında geç kalmadan birlikte çözmenin yollarını aramalıdır.