Günümüzde insan olmanın

Çok ağır bir bedeli var

Ya parçası olacaksın alçaklığın

Ya seni parçalarlar

Oysa insan olmak

Çoğalabilmektir başkalarıyla

İnsansın, birinin canı yanarken

Senin de canın yanıyorsa

                  Ataol BEHRAMOĞLU

9 Ekim akşamı, ‘Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ne katılmak için yine yollara düştük. Otobüsümüzde genç arkadaşlar çoğunluktaydı. Şarkılar, türküler söyleye söyleye yolculuğumuzu sürdürdük. Biz de gençlerin umutlu, geleceğe dair başka bir âlem isteyen türkülerine katıldık. İnsan gençlerle olunca, kendisini daha genç hissediyor; on sekizli, yirmili yaşlarına dönüyor. O yaşlarda biz de güzel günlere dair türküler söylüyorduk. Biz türkülerimizi “gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yayılmayan günler” için söylerdik. Aynı türküleri söyleyen gençlerle, omuz omuza olmak, yan yana yürümek güzeldi.

Molalarda, dinlenme yerlerinde ülkemizi, dünyayı değerlendiriyor, bir takım yargılarda bulunuyorduk. Gençler çok sağlıklı, bilimsel, akla ve mantığa uygun değerlendirmelerde bulunuyorlardı. Hele içlerinden birisi, çok daha güzel düşünceler söylüyor, dikkatleri üzerinde topluyordu. Her dinlenme yerinde onu dinledim, dinlerken çok mutlu oldum. Dinlerken rahat ve güzel günlere inanıyordunuz. Bu dinlediğim delikanlı sezgi gücü olan, toplumu ve dünyayı iyi yorumlayan, aydınlık bakışlı, bir güzel insandı. Bu güzel bakışlı delikanlının adını sormamıştım. Ankara Garı’nın yakınlarında otobüslerden indik. Gençler bizlerden ayrılarak kendi gençlik kümelerine katıldılar. Biz de Eğitim-Senli öğretmenlerin arasına katıldık.

Ankara Garı’nın önünde biriken meslek grupları, işçiler ve gençler yürüyüşe geçip miting alanına doğru gideceklerdi. Akın akın insan geliyordu, bulunduğumuz yere insanlar sel olup akıyordu. Bu manzaraya baktığımızda emekçilerin güzel bir mitingi olacak, oradan tüm ülkeye, emekçi bakışı yansıyacak, diye içimizden geçirdik. Her renkten ve her görüşten muhalif kesim vardı toplanma alanında. Bu kadar farklı görüşten insanın birlikte yürümesi bizi umutlandırıyor, gülümsetiyordu. Bu dev insan kitlesi içinde aklımıza hiç kötü bir şey getirmedik. Bu insan seline kimse engel olamaz diyorduk, içimiz umutla dolup taşıyordu.

Bu duygular içinde toplanma alanında beklerken, arka arkaya iki patlama oldu, şaşkındık. Ne oluyor diyorduk, bir süre sonra yaralılar taşınmaya başlayınca gerçeği anladık. Toplanma alanına bomba konmuş, çok yaralı var, deniyordu. Daha sonra ölen arkadaşlarımızın olduğu söylendi. Herkes panik içinde arkadaşlarını arıyordu, o karmaşa içinde; bir kısmı da hastanelere koşturmuştu. Ankara’da bir cehennemi yaşıyorduk; insanlar bağırıyor çağırıyor, öfkeleniyor, ne yapacağını bilememenin çaresizliğini de yaşıyordu. Güzel umutlar yerini yeryüzü cehennemine bırakmıştı.

Miting iptal edildiğinden, herkesin otobüslerin bulunduğu yere gitmesi istendi. Tek tek arkadaşlarımızı aradık, otobüslerin yanına çağırdık. Saat 14.30’a doğru arkadaşlar geldi, yalnız bizimle Ankara’ya gelen aydınlık bakışlı, dost gülüşlü, yakışıklı genç yoktu. O çok sevdiğimiz bilgili, inançlı, dengeli, sözü dinlenir genç Korkmaz Tedik’miş. Hepimiz bir daha yıkıldık, kahrolduk.

Gerici ve karanlık güçler, gençlerin ve hepimizin Ankara’ya giderken ki sevincimizi, coşkumuzu çok gördü. Bizi korkutmak, yıldırmak istediler, aramızdan yüzün üzerinde insanı çekip aldılar. Aydınlık, rahat ve güzel bir Türkiye isteyenler yürüyüşlerini sürdüreceklerdir. Yastayız, üzüntülüyüz ama geleceğe umutla bakmaktan bir an olsun geri durmayacağız.

İleri, aydınlık, vicdanını içinde taşıyan insanların yaşadığı, barışın egemen olduğu, insan emeğinin değer gördüğü bir Türkiye özleyenlerin başı sağ olsun…