Çocukluğumdan beri okuma tutkunuydum; ne bulursam okurdum, diyebilirim. Hem yoksulduk, hem de okuma açlığı çekiyorduk. Bunların giderilmesi öyle kolay değildi. İlkokul yıllarında Yeşilova’dan, sabah bir otobüs kalkar; akşam Denizli’den dönerdi. Otobüs akşamüzeri döneceği zaman, köyün altındaki yol kavşağında beklerdik; geçen otobüsteki yolculara el sallar, “gazete gazete!’ diye bağırırdık. Otobüsün pencere camından, yolcular bize okunmuş gazete atarlardı. Bekleyen çocuklar, atılan gazeteyi kapmaya çalışırdı. O günler aklıma gelince, acı acı gülümserim.

        Şair Arif Damar’ın dediği gibi:  “Yoksulduk, dünyayı sevdik.” Ortaokulda da aynı şekilde devam etti, okuma tutkusu. Okulumuzda küçük bir kitaplık vardı; orada bulunan kitapların çoğunu okudum diyebilirim. O zamanlar, bizden büyük olan ağabeylerimizden de ödünç kitap alır okurduk.

        Okudukça yaşadığım güçlükler karşıma dikiliyor, bunun üstesinden gelmeye çalışıyordum. Tabii maddi olanakların elverişsizliği, bunu güçleştiriyordu. Zor koşulları alt etmek için gücümün üstünde çaba gösteriyordum. Sınavı kazanarak, Nazilli Öğretmen Lisesi’ne girdim. Köyden ilk çıkışım bu şekilde başladı. Orada da bir yandan derslerimi çalışıyor, bir yandan da genel kültürümü geliştirecek, dünyaya daha açık bir gözle bakmamı sağlayacak kitaplara yöneldim.

        Öğretmen Lisesi’nin kitaplığı çok zengindi, yaklaşık yirmi bine yakın kitap bulunuyordu. Kütüphane çok bakımlı ve temizdi; bir de sorumlu memur bulunurdu. Bu kitaplıkta dünya kültür hazineleri ile karşılaştım. Kendi adıma buradan çok yararlandım. Arkadaşlarımın çoğu derslerin yanı sıra genel kültür kitaplarına da düşkündü. Okudukça kafamız aydınlanıyor; aydınlandıkça konuşuyor, tartışıyor daha iyinin arayışı içine giriyorduk. Buradan içime bir ışık yayıldı; hala o ışık yanıyor, alevleri sönmedi. Zaten o zamanın insanları bilgili insanların ağzının içine içine bakarlardı. Onları dinlerler, düşünürler, şimdiye kadar doğru olarak düşündükleri şeyleri sorgularlardı. Öyle bir kültürel açılımdı, o zamanlar yaşananlar. Sanki bir aydınlanma ateşi yanıyordu. Okudukça toplumsal yaşamı daha iyi görüyor, dünyanın gidişini anlamakta zorlanmıyorduk. O zamanlar demokratik kültür baskındı, sanki bir emekçi aydınlanması yaşanıyordu. Yoksul bir köy çocuğu için bunlar olağanüstü şeylerdi.

       Üniversitede, bu bireysel aydınlanmanın toplumsallaştığını gördük. Bir yanda aydınlanmadan, daha insanca bir yaşamdan yana olanlar; bir yandan da bu insanlık yürüyüşünü durdurmaya çalışanlar. Bilimsel düşünceden yana olanlar, bilgiye susayanlar için bu apaçık ortadaydı. Biz aydınlanmadan, toplumsal iyilikten yana yerimizi almıştık.

       Üniversite yaşamı bizde eleştirel anlayışı da geliştirdi. Bu okumalar, bu eleştirel düşünce anlayışı beni değerli yazar Suat Derviş’e kadar götürdü. ”Şair ve Yazarlar Sözlüğü” nden Suat Derviş’in yaşamı, sanatı ve eserleriyle ilgili bilgiler edindim. Sözlükteki bu kısa tanıtım beni olağanüstü etkiledi, yazara olan ilgimi arttırdı. Suat Derviş altmış yedi yıllık ömründe birbirinden değerli eserlere imza atmıştır. Çocukluğu köşklerde geçmiş, iyi bir eğitim almıştır.

       Bu yazarımız uluslararası alanda da tanınıyordu; ünü Türkiye’nin sınırları dışına taşmıştı. ”Fosforlu Cevriye” adlı bir film izlemiş, çok etkilenmiştim. Bu eserin Suat Derviş’in olduğunu daha sonraki okumalarım sırasında öğrendim. Bir sokak kızının bir kaçağa olan aşkı anlatılıyordu. Eseri okurken derinden sarsıldım, epeyce de etkisinde kaldım. Suat Derviş’in dili kullanışı, anlatımı, değindiği konular ne kadar değerli bir yazarla karşı karşıya olduğumu gösterdi. Okuma sürdükçe toplumsal gerçekçi bir yazarla konuşuyor, tanışıyor gibiydim. Anlattıkları sıkıntılı, zorlu, çileli insanların yaşantılarıydı.

       Okuduğum diğer eserlerinin de bu eserinden geri kalır yanı yoktu. Kara Kitap, Çılgın Gibi, Ankara Mahpusu, Aksaray’dan Bir Perihan... okuma tutkunlarının bildikleri eserlerindendir. Bu eserleri okurken nasıl güçlü ve donanımlı bir yazarla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. Hatta yazarımızı Gorki’ye benzetenler bile olmuştur. Eserleri yabancı dillere çevrilen ve oralarda iyi tanınan bir yazarımızdır. Yazar Berlin Üniversitesi’ni bitirmiştir. İngilizce, Fransızca ve Almanca bilir.

       Suat Derviş aynı zamanda döneminin tanınmış bir gazetecisidir. Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarında bu mesleği hakkıyla sürdürmüştür. Yazdıklarıyla döneminde ses getirmiş, sevilen bir gazeteci olmuştur. Son Posta, Vatan, Cumhuriyet, Gece Postası, Tan ... vb. gazetelerde yayımlanan röportajlarıyla tanınmıştır. Eşi Reşat Fuat Baraner’le birlikte, toplumcu gerçekçi akımın ilk organlarından biri olan Yeni Edebiyat gazetesini çıkardı.

       Toplumsal düşünceleri nedeniyle başının zaman zaman derde girdiği de olmuştur. Aynı zamanda ilerici kadın hareketinin öncülerindendir. Eserlerini okuduğunuzda özgürleşmiş kadın ve özgürleşmiş erkeğin beraberliğini görürsünüz. Bunlar iki özgür insanın ideal birlikteliğini oluştururlar. Onun eserleri insanın ve toplumun gelişme aşamalarını anlamamızı kolaylaştırır. Hem gazeteciliği, hem yazarlığı, hem de toplumsal duruşuyla boyun eğmeyen çağdaş bir insan buluruz karşımızda.

       Suat Derviş’in eserleri bize insan olmanın gereğini, bu uğurda mücadele ederken nelerle karşılaşacağımızı da anlatıyor. Suat Derviş’in eserlerinin satır aralarında toplumsal tarihle de karşılaşırız. Ne yazdıysa insanın iyiliği, güzelliği, mutluluğu için yazmıştır. Okuyun, görün, tanıyın, nasıl büyük bir değerle karşı karşıya olduğunuzu anlayacaksınız.