İlk defa Nazım Hikmet’in hayatını anlatan bir film yapıldı. Bu durum sinemamız açısından sevindirici bir gelişme. Ülkemizin ve dünyanın en büyük ozanlarından birinin hayatının geniş izleyici kitlesine ulaşması sinema sanatı açısından övünülecek bir durumdur. Bu eser üzerinde çalışan, bu esere emek harcayan, destek veren tüm kişi ve kurumlar gerçekten çok önemli bir girişimin sorumluluğunu üstlenmişlerdir. Bu tür çalışmalar halkın gerçek sanatçılarının daha çok bilinmesini ve tanınmasını sağlayacaktır.

        Filmde Nazım Hikmet’in Bursa Hapishanesi’ndeki günleri ve çileli yaşamı anlatılmaktadır. Nazım’la birlikte Orhan Kemal, İbrahim Balaban gibi değerli halk sanatçıları da filmin konu bütünlüğü içindedir. Bu sanatçılar da sıcak bir üslupla anlatılmakta ve sinemasal bütünlük tamamlanmaktadır. Edebiyatçılarımız, ressamlarımız, halktan yana tüm insanlarımız hapishanenin çileli ortamında anlatılmaktadır. Onların ne denli sıcak, içten, yalansız ve doğru yaşadıkları beyaz perdede görülmektedir. Gülüşleri, duruşları, insancıl tavırları ile hep yanı başımızdaymışlar gibi, görünmektedirler.

        Bu filmde Nazım Hikmet insan yönüyle ele alınmış; eksiklikleri fazlalıklarıyla anlatılmış, izleyenlerin değerlendirmesine sunulmuştur. Karısı Piraye’nin ziyaretleri, ikisinin ayrı ayrı çileleri gözler önüne serilmektedir. Annesi Celile Hanım da oğlunu sık sık ziyaret edip hapishanede oğlunun resimlerini yapar; bu ziyaretler sırasında ana oğulun nasıl bütünleştiklerini, ananın oğluna nasıl büyük bir destek verdiğini görürüz. Burada bilinçli bir tutum ve tavır alış vardır.

       Piraye’nin ziyaretleri sırasında zaman zaman sıkıntılar, yürek kırgınlıkları ortaya çıkar. Hapisteki Nazım bir ara bunalır, şaşkınlığa düşer, ne yapacağını bilemez. Dayı kızı Münevver de hapishaneye ziyarete gelir, bunu Piraye öğrenir. İşte o an her şey kopar. Nazım’ın yalvarmaları hiç fayda etmez. Dayı kızı Münevver‘le evlenirler. Bunlar Nazım’ın ailesel ilişkileri ve içine düştüğü açmazlardır. Tabii bütün bu ilişkileri düzenlemek kolay değildir, anlayabilmek ancak benzer ortamları yaşayanların işidir.

       Hapiste hem kendi yaşamını sürdürür hem de ailesinin yaşamına katkıda bulunabilmek amacıyla dokumacılık işiyle uğraşır. Dokumacılıktan kazandığı paraları arkadaşlarıyla paylaşır. Her koşulda yaşamanın olanaklarını araştırır. Bu arada sosyal ilişkileri de hiç ihmal etmez. Mahkumlarla ilişkileri çok iyidir; ufak tefek sıkıntılarında onlara yardımcı olur, birçoklarının dilekçelerini ve mektuplarını da yazıverir.

       Hapishanede de planlı bir yaşam sürdürmektedir; şiir yazar, resim yapar, mahkumlarla konuşur, hapistekilerin kalplerini fetheder. Senelerden 1941’dir, bu yıllar aynı zamanda faşizmin Sovyetler Birliği’ne saldırısının sürdüğü bir zamandır. Nazım ajans haberlerini dinler, faşizmin yenileceğini, Sovyetler Birliği’nin kazanacağını, Dünya Demokrasi Güçleri’nin galip geleceğini söyler. Hapiste faşizm yanlısı insanlar da vardır. Alman saldırısını sevinçle karşılarlar; insanlığın normal seyrinin aykırı yönünde düşünenler de eksik değildir. Nazım ve arkadaşları, bu tür olumsuz durumlarda bilimsel, akılcı tutumdan ayrılmayarak kışkırtmalardan uzak dururlar.

       Orhan Kemal, cezaevinde Nazım’ın ustalığından yararlanır. Nazım ondan hikayeler yazmasını, bu alanda çalışmalarını sürdürmesini ister. Orhan Kemal de hikaye ve roman alanında kendisini geliştirir. İbrahim Balaban, bir köylü çocuğudur; Nazım’ın resim çalışmalarından esinlenerek kendi yeteneğini ortaya koyar. Bu yeteneğin Nazım, bilimselliğiyle, tekniğiyle, duruşuyla, olaylara ve hayata bakışıyla daha da gelişmesine katkıda bulunur. İbrahim Balaban, hapishaneden Türkiye’nin en büyük köylü ressamı olarak çıkar. Bunlar Nazım’ın yetiştirdiği çok değerli yeteneklerdir.

       Hapishane müdürü demokrat, insancıl kişiliğe sahip biridir. Haksızlığa uğramış bu büyük ozana elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışır. Mümkün olduğunca kolaylık göstermekten kaçınmaz. Nazım’la yakınlığı nedeniyle görev yeri değiştirilir. Nazım, buna çok üzülmüştür. Yeni hapishane müdürü mahkumlara hiç göz açtırmamaktadır. Mahkumların en insani isteklerini bile engellemeye çalışır. Mahkumlara sürekli kuşkuyla bakar, bu davranışı mahkumlar arasında gerilimlere yol açar. Nazım’la arkadaşı konuşurken engel olmaya çalışır. Nazım’la arkadaşı “Bu Memleket Bizim” şiirini yüksek sesle söylerler. Bunu duyan tüm mahkumlar da hep bir ağızdan bu güzel şiiri, gür bir sesle söylerler.

       Hapishane koşulları tüm olumsuzluğuyla gözler önündedir. Orada ailesinden hiçbir yardım görmeyen mahkumlar da görülmektedir. 1941’in cezaevi koşulları mekanlarıyla beraber tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmektedir. İnsanları sevdiği için, halktan yana hukuktan yana olduğu için içerde bulunan Nazım ve arkadaşları, diğer adli mahkumları da etkilemekteydi. Güzel bir dünyadan yana olan insanlar kumarı, uyuşturucuyu, her türlü anlamsız kavgayı cezaevinde engelleyebilmişlerdir. Bu, Nazım ve arkadaşları için insanlık hanesine yazılacak artı bir puandır.

       Yetkin Dikinciler, Nazım rolünü üstlenerek üstün bir başarı göstermiştir. Gerek fiziği gerek duruşuyla, gerekse de tavırlarıyla Nazım’ı çok iyi anlatmıştır. Piraye ve Münevver rolündeki kadın oyuncularla anne Celile Hanım rolündeki sanatçı da çok başarılıydılar. Sanki oyundaki gerçek Celile Hanım’dı. Nazım’ın Bursa Hapishanesi’ndeki hayatıyla ilgili bu film bir başlangıçtır. İzlediğim bu film bende çok olumlu ve derin izler bırakmıştı.

       Nazım Hikmet’i elli dördüncü ölüm yıldönümünde saygıyla anıyoruz.

Mehmet PEKDÜZ