Bugün 29 Ekim 2017, Cumhuriyet’in 94. Yıldönümü. Artık birkaç yıldır okullarda Cumhuriyet Bayramı törenleri yapılmıyor. Merkezi olarak bir yerde toplanılıyor, okullardan 30-40 öğrenci temsili olarak gönderiliyor. Okullar da tatil ediliyor; herkes bayramın değil, tatilin sevincini yaşıyor. İnsanlarda cumhuriyet bilinci, coşkusu kalmamış görünüyor.

        Bugünün tüm Türkiye halkı için önemli bir gün olması lazım. Cumhuriyet, tek adamın yönetiminden, halkın seçimle getirdiği insanların demokratik ortak yönetimidir. Cumhuriyetle birlikte ümmet toplumundan, millet toplumuna geçilmiştir. Bu yönetim biçimi Türkiye halkı için ileri bir adımdır. Halkın yaşam biçiminde önemli değişiklikler meydana gelmiştir; bu yaşam biçimini halk sahiplenmiştir.

        Mustafa Kemal’in bilimi yol gösterici olarak nitelemesi, laik yaşamı önemli bir değer haline getirmesi, padişahlığa göre çok önemli bir gelişmedir. Din ve devlet işleri birbirinden ayrılmış; dinin insanların günlük yaşamına müdahale eder olması engellenmiştir. İnsanlar inançlarını kimsenin müdahalesi olmadan özgürce yaşayabilmişlerdir. Halkımız bu yaşam biçimini sahiplenmiş, kendisi için vazgeçilemez hale getirmiştir. Böylece, inançlarla çıkar ilişkileri ortadan kaldırılmıştır. Bunlar insanın yaşamını etkileyen, son derece önemli kazanımlardı. Bu nedenle bile, cumhuriyet ve onun değerleri sahiplenilmelidir.

        Cumhuriyet’le birlikte kamu okulları açılmış, hızla yaygınlaştırılmış, kız çocukları da eğitim öğretime dâhil edilmiştir. Öğretim Birliği Yasası ile eğitim bilimsel yoluna oturmuştur. Din, tanrı ile kişi arasında ''özel bir alan'' olarak görülmüştür. İlkokuldan üniversitelere kadar laik ve bilimsel eğitim desteklenmiştir. Eğitim yoluyla cehaletin ortadan kaldırılmasına önem verilmiş, bu yolda son derece güzel işler yapılmıştır. Kamu okulları büyük oranda bu ihtiyacı karşılamıştır. Uzun süre özel okullar hayatımızda olmamıştır, eğitimde özelleştirme insanların sözlüğünde yoktur. Akıllarına bile gelmemiştir. Birçok insan kamu okullarının eğitimlerinden geçerek, mesleki eğitimini tamamlamıştır. Olanakları elverişli olmayan köy çocukları da Cumhuriyet’in eğitim alanında sağladığı fırsatlardan yararlanmıştır. Eğitim, devletin vazgeçemeyeceği bir alandır, eğitim hizmeti piyasanın insafına terk edilmemiştir.

        Köy Enstitüleri’nin, köy çocuklarının okumasında, meslek edinmesinde, dünya kültür hazineleri ile tanışmasında çok yararları olmuştur. Bu enstitüler kısa sürmesine rağmen birçok değerli şair, yazar ve kültür adamının yetişmesine katkıda bulunmuştur. Enstitülerden çıkan öğretmenler mesleki çıkarlarını korumak, geliştirmek, eğitim biliminde daha yararlı olmak amacıyla, mesleki örgütlenmelerini de bir ihtiyaç olarak yaratmışlardır.

        Başta Fakir Baykurt olmak üzere Dursun Akçam, Talip Apaydın, Feyzullah Ertuğrul… gibi değerli öğretmenler, örgütlü insan bilincinin ortaya çıkmasında öncülük görevi yapmışlardır. Köy kökenli öğretmenlerin gösterdikleri bu çabalar unutulamaz. Köy Enstitüleri’nde dünya klasiklerinin okutulmasına çok önem verilmiş, bu okumalar ve okunanların tartışılması insanlarda niteliksel bir gelişme yaratmıştır.

        Benim tanıdığım cumhuriyet öğretmenleri sadece okulda öğretmen değil; kahvede, sokakta, her yerde “öğretmek” görevlerini yapmaktan, bir an olsun geri durmamışlardır. Ben tarafsızım, bana ne, yapacak bir şey yok” , sözleri onların yanına hiç yaklaşamamıştır. Öğretmenlerin yaşam biçimi, doğal olarak onları egemen sistemle mücadeleye yönlendirmiştir. Tüm öğretmenlerin ve halkın örgütlü mücadelesine omuz vermişler, ancak bu şekilde halka yararlı olabileceklerini düşünmüşlerdir.

        Cumhuriyet okullarında yetişen öğretmenler de bu bilinçle yetişerek laik, demokratik ve bilimsel yaşama sahip çıkmışlardır. İnsanların ancak özgür ve eşit yaşama ulaşabilmeleri,  bilimsel yaşama uyumlu yetişmelerine bağlıdır. Tartışan, soran, hayır diyen, gelişmeye açık öğrenciler, bilimsel bilgiyle donanırsa gelişir. Bilimsel yaşamdan uzak bir eğitim, insanın gelişmesine ve yetişmesine engeldir. Özgür eğitimin olduğu her yerde, hoşgörülü davranışlar da kendine yer bulabilmiştir.

        4+4+4 kademeli eğitim sisteminden sonra, eğitim dinselleştirmeye doğru yönlendirilmiştir. Parası olan çocuklar özel okullara, parası olmayanlar da İmam-Hatip Lisesi ve sanat okullarına gönderilerek sermayeye ucuz iş gücü haline getirilmiştir. Artık özgür düşünce, özgür tartışma ortamı kalmamıştır. İnsanlar konuşurken korkarak, kuşkulanarak konuşmakta; hatta hiç konuşmamaktadır. Bu yol insanlarımız için çıkmaz bir yoldur, umutsuz bir gidiştir. Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk’ün deyişiyle “…bizden fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller ister.” Okullarımızda düşünen, gelişmeye açık insanlar ancak özgür ortamlarda yetişir.

        Ülkemizde karanlığa dur! Diyebilecek insanlar vardır, mücadeleye devam etmektedirler. Bu aydınlık insanlar semtlerindeki, yörelerindeki okulların imam hatipleşmesini istememektedir. İnsanlar semt semt mücadele ediyorlar, kendilerinin içinde olduğu mücadelenin yararlı olacağının farkındadırlar. Büyük kentlerde bu mücadele daha sert bir şekilde sürmekte, öğrenci velileri sınav skandallarıyla da uğraşarak eğitim sorununu sahiplenmekte, bilimsel eğitim kavgasının öznesi haline gelmektedir.

        Bu mücadele eden insanların günlük yaşamlarıyla, çocuklarının laik, demokratik, bilimsel eğitim mücadelesi iç içedir. İnsanların günlük yaşam mücadelesi katlanarak büyüyecek, daha özgür, daha eşit, daha insanca, sömürüsüz yaşam mücadelesiyle birleşecektir. Günümüzün liseli, üniversiteli öğrencisi bu soylu mücadelenin önemli bileşenlerindendir.

Not: Bu yazı 2014 yılında yazılmıştır.