Toplum olarak kültürel bir yozlaşmayla karşı karşıyayız. Günlük konuşmalardan bunu hemen anlayabilirsiniz. Bu durum günlük konuşmaların da ötesine geçerek yazışmalara da yansıdı. Cep telefonları ilk çıktığında uzun uzun mesajlar ( ileti ) yazılırdı. Şimdi ise yazışmalarda gereksiz yerlerde kısaltmalar çok kullanılıyor. Kısaltmaların çok kullanılması yaygın hale geldi. Belki gençler kendilerince özel bir dil yarattılar anlayabiliyorlar; ama genel çoğunluğun anlaması gittikçe zorlaşıyor. Ben kişi olarak bu durumdan kaygılanıyorum.

               Bazı kısaltmalar gerekli olabilir ama bunu her sözcüğe uygulamaya kalkarsanız işin içinden çıkılmaz. Sözcüklerin kısaltılmasının belli kuralları vardır, Yazım Kılavuzu’nda. Rastgele, canımızın istediği şekilde sözcükler kısaltılmaz. Doğru bir yazım için bir takım kuralların olduğunu bilmemiz lazım. Her dilin kullanımı ve yazımı farklıdır, olabildiğince bu kurallara uyulur. Yazım Kılavuzu’nda saptanan belirli kurallara uymazsak, anlatmak istediğimiz konu yanlış anlaşılabilir. Kurallar bunun için vardır, doğru anlaşılmak için uyulmalıdır. Bu biraz da insanın kültürel gelişimine bağlıdır.

              Bir dili bilinçle kullanan insanlar ne dediklerinin anlaşılmasına da önem verirler. Günümüzde dilin çok özensiz kullanıldığını görüyoruz; bu durum ulaşmak istediğimiz, bir şeyler anlatmak istediğimiz kesimlerle bağı koparıyor. Dili güzel kullanmadığımız zaman “Ne diyor bu insan, ne anlatmak istiyor? Hiçbir şey anlamadım” gibi sorulara muhatap olabiliriz. Anlatacaklarımız, söylediklerimiz açık, anlaşılır olmalı; su gibi duru bir söyleme ulaşmalıyız.

               Televizyonun akıp giden alt yazılarında neredeyse herkes rastgele kısaltma kullanıyor; bununla da kalmıyorlar, sözcüklerden sesli harfleri atıyorlar. Bir okur-yazar olarak buna benzer yazıları gördüğüm zaman üzülüyorum, yeni bir dil mi yaratılıyor acaba diye kendime sormadan edemiyorum. Hepimiz şuna benzer sözcüklerle karşılaşmışızdır: slm, rmzn, gldm … Bu örnekler hızla yaygınlaşırsa, ilerde hiçbir şey anlayamayacağımız, anlaşma güçlüğü çekeceğimiz gün gibi aşikar. Gençler cep telefonu mesajlarında, sesli harfleri kullanmadan yazışıyorlar. Belki gençler ( bir grup genç ) anlaşabilir ama büyük çoğunluk için bu kural tanımazlık bir şey ifade etmez.

               Ben dilin geleneksel, doğru, açık ve anlaşılır bir şekilde kullanımından yanayım. Zaten dil anlaşılmak, anlatmak, karşılıklı iletişimi geliştirmek değil midir? Gençlerin yaygınlaştırıp kullandığı bu özel dil, anlaşılmamayı da beraberinde getirecektir. Dili kullanmak bilinç ister, doğru kullanılmasına özen gösterilmelidir. Söyleşilerde, konuşmalarda, yazışmalarda yanlışlıkları görüp anında uyarırsak, belki bu ters gidişin önüne geçilebilir. Bana ne, herkes nasıl isterse öyle kullansın dersek toplum olarak birbirimizi anlamama gibi bir durumla karşılaşabiliriz.

               Neredeyse yüz yüze konuşmayı bıraktık. Parkta bir genç kızla, bir delikanlı gördüm. Oturdukları masada hiç konuşmuyorlar, ikisi de cep telefonlarıyla oynuyorlardı. Hâlbuki başlarını kaldırıp bir baksalar dünyayı görecekler. Hiçbir güzellik onları ilgilendirmiyor, sanal aleme dalmışlar. İki güzel insan nasıl birbirine bakmaz, güzellik yanı başlarında. İnsanlar sanal dünyanın esiri olmuş durumda. Cep telefonları, bilgisayarlar bizi kullanmamalı, biz onları kullanmalıyız.

               Gençlerin konuşmaları da argo sözcüklerle yüklü. Kullanıldığında yüzümüzün kızaracağı sözcükleri rahatlıkla kullanıyorlar. Bu örnekler büyüklerin gençlerle iletişimi kopardığının bir göstergesi. Bu yanlışlıklarla ilgilenmezsek bir süre sonra onlarla çatışma içine girebiliriz. Onlarla konuşmak, biraz daha zaman ayırmak geleceğimiz açısından önemli. Zaten birçok insan bu iletişimsizliği, bu kopukluğu yaşıyor. İnsan yetiştirmek, insanlarla ilgilenmek, gelişmiş insanları hazırlamak dünyanın en zor işi.

                Konuşmaktan vazgeçiyoruz, dili doğru kullanmıyoruz, sözcüklerde sesli harfleri kullanmıyoruz, kafamıza göre kısaltmalar yapıyoruz, argo sözcükleri çok fazla kullanıyoruz; bunun sonu bireyler ve toplum olarak birbirimizi anlamamayı getirir. Birbirini anlamayan, kendisine saygısı olmayan, kullandığı dile saygı göstermeyen insanlardan hiçbir şey olmaz. Aynı dili konuşan ve yazan insanlar birbirinden bu kadar uzaklaşmamalı. Bunun sonu kültürsüzlüktür, kültürel yozlaşmadır. Dil, insanların birbirlerini anlamalarına yarayan bir araçtır; onu bilinçle kullanalım.

               Gerek kendi kültürümüzden, gerekse dünya kültüründen uzak kaldığımızda gelinen nokta budur. Gençlerimiz dilimizin yarattığı değerli ürünleri okumalı, buradan dünya kültür hazinelerine ulaşmalıdır. Gerçekten çok değerli, dünya kültürüyle boy ölçüşecek roman, öykü, şiir, sinema verimlerimiz var. Bunlara ulaşmak biraz sabır, emek ve zaman ister. Ancak o zaman insanın kültürel gelişimi tamamlanabilir. Ülkemiz ve dünya kültüründen uzaklaşmak bizi yıkıma götürür. Bunlara ulaşmak için doğru seçimi yapmak yaşamsal değerde. Dilimizi, dili iyi kullananları bilip tanımalıyız. Dili iyi kullanmayanlar, kötü dil kullananlar, bir dil savrukluğu içinde olanlar Türkiye ve dünya kültürünü nasıl özümseyecek?  Dört ciltlik İnce Memed’i nasıl okumaya tahammül edecek? Tolstoy’un Anna Karanina’sını nasıl okuyacak?

                 Bu sorular gelecekte olacaklar açısından beni kaygılandırıyor, her sorumlu insanı da kaygılandırdığını düşünüyorum. Korkuyorum bu gidişin sonu ilkel çağlardaki işaretle anlaşma dönemi ve dilsizlik olacak. Dili iyi kullanır, hatalar ve yanlışlardan kaçınırsak belki önüne geçebiliriz. Güzel konuşmaya çalışanlar elinin altında her zaman bir Yazım Kılavuzu, bir sözlük bulundurmalı.