15- 16 Haziran 1970, Türkiye işçi sınıfının hakları ve özgürlükleri için verdiği unutulmaz bir şanlı direniştir. 1970’lerde işçi sınıfının sendikal örgütü DİSK, iş yerlerinin ses getiren önemli bir aracıydı. İşçilerin büyük bir kısmı DİSK saflarında örgütleniyor ve örgütlenme eğilimi gösteriyordu. DİSK, uzlaşmacı sendikacılıktan sınıf sendikacılığına doğru bir kayıştı. Başta Kemal Türkler olmak üzere Türk-İş'ten ayrılan bir grup sendikacı DİSK'i kurmuşlardı. Yönetimlerden ve sermayeden bağımsız, işçi sınıfının gerçek çıkarlarını savunacak bir sendikacılık hayata geçiyordu. Daha önceki yıllarda işçiler bunun mücadelesini vermişlerdi; o birikimin sonucuydu DİSK.

DİSK, İstanbul, Gebze, Kocaeli'nde kurulu iş yerlerinde örgütlüydü. Sanayinin yoğunlaştığı bu yerlerde önemli ve sözü geçer bir güç haline gelmişti. Bu mücadeleci sendika işçi sınıfının haklarını korumaya ve geliştirmeye çalıştığından sermaye sınıfının işine gelmedi; bu mücadeleci sendikanın önüne geçilmeliydi. 274 sayılı sendikalar kanunu ve 275 sayılı toplu sözleşme, grev ve lokavt kanunu değiştirilmek isteniyor, sınıf sendikacılığının önüne engel çıkarılmak isteniyordu. İşçi sınıfı ve onun öncü sendikal örgütü DİSK, bunun kendi sonu olduğunu deneyimleriyle defalarca görmüştü.

DİSK, yasanın çıkarılmasına engel olmak, kendi sınıfsal çıkarlarını korumak için o bölgedeki işçi sınıfına öncülük etti. İş yerlerindeki işçilerle konuşuldu, durumun ciddiyeti anlatıldı, onların desteği alındı; işçi sınıfı sermayenin bu saldırısına hazırlıksız yakalanmayacaktı. İşçi sınıfı tek tek, aileleriyle birlikte hazırlandı; haklarının nasıl elinden alınacağını, anayasal hakkı olan varoluşunun önüne geçileceğinin farkına vardı. İşçi sınıfı bilinçli bir çabayla saldırıların nasıl boşa çıkarılacağını düşünme hazırlığına girişti. Bu işçi sınıfının varoluş, beni dikkate almadan hiçbir şey yapamazsınız deme mücadelesiydi.

274 ve 275 sayılı yasalar meclise gelince DİSK, sessiz kalmayacağını eyleme geçerek gösterdi. İş yerlerinde üretim durduruldu; iş yerlerinden akın akın meydanlara aktı işçiler. DİSK'in dışındaki sendikalardan, örgütsüz işçilerden de destek geldi. Esnaflar da bu hak ve özgürlük mücadelesine destek oldu. İstanbul'dan, Gebze'den, Kocaeli'nden gelen insanlar sel gibi meydanları doldurdu. 100 bin işçi iki gün boyunca meydanları zapt etti. Sıkıyönetim ilân edildi, Kemal Türkler başta olmak üzere DİSK yöneticileri gözaltına alındı. Bu yaşananlar işçi sınıfını daha da öfkelendirdi. Güvenlik güçleriyle yer yer çatışma durumuna gelindi; üç işçi bu çatışmada öldü. Üç işçinin ölmesi öfkenin düzeyini daha da yükseltti.

İşçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanması, sermaye sınıfını korkuttu. Sonunda meclise gelen sendikal örgütlülüğü sona erdirecek yasa geri çekildi. 15- 16 Haziran 1970’deki bu mücadele işçi sınıfının bir başarısıydı, somut bir kazanımdı. 15-16 Haziran 1970 mücadelesi işçi sınıfının kendine olan güvenini artırdı. Ancak örgütlü duruşla haklar ve özgürlükler kazanılabilir ve korunabilirdi. Eğer yeterli örgütlülük sağlanamasaydı, DİSK gibi sınıf sendikacılığının önü bir süreliğine kesilecekti.

15-16 Haziran 1970’deki işçi sınıfının mücadelesi, onun toplumda hesaba katılması gereken önemli bir güç olduğunu gösterdi. İşçi sınıfı büyük oranda sınıf kimliğiyle hareket ediyordu. İşçi sınıfı mı var? Diyenler işçilerin çoluk çocuk, aileleriyle canına dişine takarak verdiği mücadeleyi görenler bu tartışmayı sona erdirdi. İşte işçi sınıfı etiyle kemiğiyle vardı; burada örgütlü sınıf kimliğiyle ortaya çıkmıştı. Verilen mücadele işçi sınıfının sendikal örgütü DİSK'in kapatılmasının da önüne geçti. İşçi sınıfı ancak örgütlülüğünü koruyarak ve örgütlenerek hakkını alabilirdi.

15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi hem Türkiye, hem de dünya işçi sınıfı açısından çok önemli bir yere sahiptir. Hakların böyle korunabileceğini, özgürlüklerin bu yoldan kazanılabileceğini tereddüt içindeki herkese gösterdi.  Buradaki sonuç alıcı mücadele emekçi sınıfların öncü gücünün işçi sınıfı olduğunu gösterdi. Hakları için mücadeleye atılan güçler ancak işçi sınıfıyla yan yana gelebilirlerse, haklarını elde edebilirler. İşçi sınıfının tarihteki bu mücadelesi tüm toplum kesimlerine aynı zamanda bir ders niteliğindeydi. 15-16 Haziran işçi sınıfının mücadele tarihine altın harflerle yazılmıştır, derslerle doludur.