Umut sorgulamaktan yorulmuş, idaresi zayıflamış, yenilmiş, yenilgiye alışmış, göksel veya kitlesel ruhlardan beklenti içinde olan yığınlara tuzaktır!

Pandora, Prometheus’un kardeşi Epimetheus’un eşi, Zeus’un düğün hediyesi olarak verdiği süslü kutusunu merakla açtı; bütün kötülükler dışarı çıktı! Kutudan çıkmayan bir şey vardı; Umut! Elpis! Romalıların son tanrıçası!

Merak işte! Pandora, niye o kutuyu açtın ki? Hadi açtın açtın, niye panikle kapattın ki? O kötülük dolu kutuda bir şey kaldı; belki bir şeytan! Belki bir kötülük! Belki de bir ışık! İşte o kadar kötülük çıktıktan sonra çıkmayan, çıkarılmayan bir şeyin “ışık” olma ihtimali… Bir ihtimal, insanların zihnini bulandırmakla kalmaz, tüm hayatlarına sinmiş bir işkence olarak girer!

Umut, insanlığa gönderilmiş en büyük kötülüktür. İnsan aklıyla alay eder. 

Umut etmeyi sevmem, umudu da… “Umut et”, “umudunu bırakma” gibi sözler genelde mecazi anlamda “mücadeleyi bırakma”, “direnmeye devam et”, “sen doğruluktan vazgeçme, hak yerini bulur” gibi gizli içerikler ve beklentiler barındırır!

İnsanın başına gelmedik bir şey kalmamıştır; bin türlü haksızlığa, hukuksuzluğa, zalimliğe uğramıştır; “hak yerini bulur”, “Allah’tan umut kesilmez”, “kötüler bir gün cezasını görür”, “Allah hesabını sorar”, “Ahirette hesabı sorulur” denir. İnsanlar “iyilik beklentisi” içine girdiklerinde “iyilik” gelip onları kurtarıyor mu?

Onun gözleri kördür; tembel ve miskindir, işlerini öteler durur, umursamazdır, üstelik ortaya çıksa bile fakire uğramazdır!

“Umut fakirin ekmeğidir” denir; zenginlerin, iktidarların, zalimlerin değil, fakirlerin ekmeği! Umut fakirlere bahşedilmiştir! O cennette hesap sorulmasını uman yoksulların, ezilenlerin, haksızlığa uğrayanların!

Ah beklenti! Bir gün umudun kutusundan çıkıp bizi kötülüklerden kurtarmasını ummak! O zehirli fikir; edilgen, miskin, kendi yuvasında tehlikeli ve sinsi ruh! Çıkıyor mağarasından insanların zihinlerine ve edimlerine ağu salgılıyor.

Umut tanrıların kapanıdır! Umut, bir tuzaktır! Umut düşünmekten, sorgulamaktan yorulmuş, idaresi zayıflamış, üst üste yenilmiş, yenilgiye alışmış, ama hala göksel veya kitlesel ruhlardan beklenti içinde olan yığınlara tuzaktır! O sizi bir yere taşımaz! Sizi taşıyacak olan ayaklarınız, bilekleriniz, beyinleriniz; iradenizdir! Umut edilgendir! Sizin zamanınızı çalar; boğar, tekrara düşürür, hareketsiz bırakır!

“Umut kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır” der (Irvın D. Yalom / Nietzche Ağladığında) kitabında. Bir kitapta okumuştum, zannediyorum Cervantes'nin Donkişot’unda Mağriplerde bir mahkûmun dilinden; “umut, celladın elindeki kırbaçtır” diyordu. Tam da bir kırbaçtır.

İçinde yaşadığımız toplumsal, politik, süreç; adaletsizliğiyle, kötülükleriyle, usulsüzlükleriyle uzadıkça uzadı. Toplum tepeden tırnağa haksızlıklara alıştı, alıştırıldı. Son otuz yıldır kitlesel direnişler, işçi hareketleri; hak, özgürlük, demokrasi, barış talepleri küçüldükçe küçüldü. Saman alevi gibi çabalar; yanıp sönen, uzun süre duman çıkmayan, sonra birden parlayan ve her parladıkça bir üfürükle söndürülen kıvılcımlar…  Korkuyu ve umutsuzluğu hâkim kıldı; göçler başladı, bazıları “demek ki, dürüstlük ve direniş para etmiyor, ben de onlar gibi olurum” deyip zalime özendi, zalimden daha zalim oldu!  Bazıları ise kendi sorunlarını kendilerinin çözmesinden başka seçenek olmadığını anladı.

Umutsuzluk bir şanstı; tüm tecrübelerin, yenilgilerin finali! Umutsuzluk planlı, uzun süreli, disiplinli; bilime ve akla dayanan, enerjisini doğruluktan ve özgürlükten alan bir güçtü! Ama yarım yamalak çaba ve eğrelti bir edimle öldürülecek şey değildi.

Umutsuzluk, beklentisizliktir! Rehaveti yadsır! Öz güçtür, iradedir ve yüzü eyleme dönüktür. Ortada bir haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik varsa, düzeltmek senin ellerinde. Onu kimse getirip sana bahşetmez. Kendin alacaksın. Beklemekle, eğrelti, yetersiz bir çabayla olmaz. Bu ister bireysel, isterse toplumsal bir sorun olsun; çözümü sizin iradeniz ortaya çıkarır.

Ateşi, yani bilgeliği Zeus’tan çalan Prometheus’a Zeus şöyle sesleniyordu: “Iapetus’un oğlu [Prometeheus], tüm ötekilerden farklı olarak, nasihatlerden haberi olan sen, ateşi çaldığın ve benim aklımı çeldiğin için seviniyorsun – senin için ve senden sonrakiler için ne büyük bir ıstırap. Onlara ateşe karşılık olarak ruhlarının derinliklerinde hissedecekleri ve kendi kötülüklerini yüreklerinde hissedecekleri bir kötülük vereceğim.” (Hesiodos, İşler ve Günler MÖ 8. Yüzyıl)

Zeus’un cezası Pandora’nın kutusundan çıkmayan umuttur. Bütün kötülükler kutudan çıkmıştır, ama bir tanesi kalmıştır. İnsanlık o kadar kötülüğü görmesine, deneyimlemesine rağmen kutuda kalanın umut olduğunu düşünür, bir gün gelip diğer kötülükleri götüreceğini düşünür. Bir kurtarıcı beklemek!

Prometheus, Kafkas Dağları’nda zincire vurulduğunda bir kartal her gece onun karaciğerini yer; ciğeri kendini her gün yeniler, kartal da ikinci gün yine gelip yer. Acı, ıstırap uzadıkça uzar, ta ki Prometheus, umut etmeyi bırakıp yaptığı eylemin içeriğini kavrayıp kendini kabul edinceye kadar. 

O kapalı suskun ruh

Parçalayıp bedenini fışkıracak birden

Dramatik bir yalnızlık doğacak senin için

Üzerindeki tüm giysilerin düştüğü

Maskelerin çürüyüp işe yaramadığı bir andır

Sarıl şimdi ona

O sensin!

“Umut bilgeler için bir rüya, aptallar için bir oyun, zenginler için bir komedi, fakirler için bir trajedidir.” Şolom Aleichem