Heyet raporunu okuyanların da kolaylıkla anlayabileceği gibi, yer seçimi esnasında gösterilmesi gereken hassasiyetin gösterilmediği, el yordamıyla geçiştirildiği intibasıdır. Eğer öyle olmasa çevre köylerin ilk argümanı "Benim yakınımda olmasın da nerede olursa olsun" şeklinde başlayıp çok daha bilimsel handikaplara dayanır hale gelmeyecekti

Pandemi dönemini anımsıyor musunuz? Sanki çok eski zamanlarmış gibi kötü olan anılarımızdan hızla uzaklaşmak istiyoruz değil mi? Hayır meselem pandemi değil. Ama pandemide maruz kaldığımız bir distopik gerçeklik var, onu unutalım istemiyorum. Bilim kurgu filmlerinde gördüğümüzde dudak bükerek izlediğimiz bir yığın şey bir anda başımıza geldi. İlk maskeleri takanları, sonra maske ile yetinmeyip siperlik ve ameliyat eldiveni takanları, havaalanlarında yapılan anonsları filan hatırlamak bile yeterli sanırım. Neyse maksadım Demokles’in kılıcını başımızda tekrar sallamak değil. 

Bir sabah uyandığımızda devletin çöp atmayı yasakladığını düşünün. Ne olurdu? Aklınıza ilk neler geliyor mesela? Çok az da olsa ben de binada yaşadım, o yüzden ortak paydamız olan binalar üzerinden kurgulayalım. Yemek atıkları hayvanlara verilirdi, hem çöpten kurtul hem vicdan akla, süper çözüm. Organik çöpler öğütülüp arka pencereden beton olmayan toprağa döküldü ve çürümeye bırakılırdı. O da tamam. Ambalaj, paket, kutu ne varsa alım esnasında minimalize edilirdi. Muhtemelen evin bir odası belki şartlar değişir ve bu yanlıştan dönülür umuduyla çöpleri koymak için ayrılırdı. Artık dışarıya çöp atmak mümkün olmadığı için daha önemlisi eve çöp getirmemek olduğu anlaşılırdı. Çünkü eğer dikkatli davranmazsanız kapitalizmin bize pazarladığı yığınla çöp var ve bunu kendi rızamızla evimize getirebiliriz. Ama ne yaparsanız yapın yine de çöp çıkıyor değil mi? Hiçbir şekilde kurtulamadığımız çöpler neler; düşündünüz mü hiç?

Şimdi asıl meselemize gelelim. Aylardır Dersim gündeminde Katı Atık Projesi’nin hayata geçirilmesine dair bir tartışma yürüyor. Kabaca özetleyecek olursak, mevcut belediye yönetimi 20 milyon Euro maliyeti olan ve bütçesi Avrupa Birliği tarafından karşılanacak olan bu projeyi ihale etmek istiyor. Ancak belirlenen uygulama alanına yakın köylerde yaşayan halk ise bu projenin geri dönüşü olmayan tahribatlara yol açacağı gerekçesiyle yapımına karşı çıkıyor. Projenin hazırlanması ve finasman süreci daha önceki HDP belediyesi döneminde yapılmış olup ÇED Raporu'nun projedeki genişleme nedeniyle kayyum döneminde şekillendiğini bilgilerimize ekleyelim.  Bu konunun genel değerlendirmesi bir köşe yazısını fazlasıyla aşacağı için ana hatlardan devam edelim. 

Modern çağın çöp sorununun ne kadar can yakıcı bir mesele olduğunu yukardaki basit kurgudan anlamış olmalısınız. Mevcut mühendislik çözümler ve eski metodlarla hiçbir sürdürülebilirliği yok. Ancak eski yöntemleri geride bırakacağız ve kamu yararına bir proje geliştireceğiz diye çevre ile yeni bir savaşa girmenin de alemi yok. Dersim özelinde Katı Atık Proje alanına itiraz eden yakın köyler ve çevreciler ısrarla bölgede elli beş bin ağacın, dokuz endemik türün yok olacağını dile getiriyorlar. Av. Özgür Ulaş Kaplan’ın kendi sosyal medya hesabında yayınladığı Bilirkişi Heyeti'nin hazırladığı ve altında beş mühendisin imzası bulunan metinde, bunlar dışında daha birçok olası geri dönüşü olmayan tahribatın yaşanacağı raporlanmış. 

Bu projenin yapılmasını savunanların en temel dayanakları yer değişikliği ve benzeri yeni bir düzenleme olasılığının bulunmaması, böyle bir karar alınması durumunda projenin iptal olacağı yönünde. Bu kent için bu kadar gerekli olan bir proje, böyle büyük bir bütçe bulunmuşken neden hayata geçirilmesin? Haklı bir soru elbette ki. Sanırım belediyenin mevcut değeri zaten bu rakama yakın bir şeydir. Ama gel gör ki bazı şeyler maddi değer ile takas edilmeye gelmez. Eğer bir şeyin değerini parasal olarak ölçmeye başlarsanız bu bir süre sonra önü alınamaz bir yozlaşmaya yol açabilir. Bir ağacın değeri yeri geldiğinde 20 milyon Euro'dan çok daha fazla olabilmelidir. Yarın Dersim’e yapılacak maden sahalarının kamuya yararı da bakarsınız böyle paralarla ölçülmeye başlanır. Aman diyorum. 

Bu konu ile ilgili yetkisi ve onayı olan bütün dostlarımız bilmelidir ki söz konusu proje ile ilgili süreçler yanlış yönetilmiştir ve temelde yapılan yanlış çatının yönü değiştirilerek çözülemez. Eğer bugün yetkili arkadaşların elinde, uluslararası standartlara göre belirlenmiş, yönetmeliği** gözeten ve buna göre puanlama yapılmış beş farklı seçeneğin dökümü olsa ve diğer dördünde neden yapılamadığını açıklayabiliyor olsaydılar, eminim ki buna karşı çıkan yöre halkı da bir noktada ikna olacaktı. Yer seçimi ve ÇED Raporu'na dair uzmanlar özellikle şu noktalara dikkat çekiyorlar: “Katı atık depolama alanı yer seçimi, çevresel, sosyolojik, ekonomik ve teknik anlamda birçok faktörün birlikte değerlendirilmesi gereken zor, karmaşık ve uzun bir süreçtir.” (Chang et al. 2008) “Katı atık depolama alanlarının yer seçiminde, bio-fiziksel çevre ve ekolojik yapının önemli ölçüde etkilenmesi söz konusu olduğundan, çevresel faktörler oldukça önemlidir.” (Sumathi et al. 2008; Kontos et al. 2005) Bu iki alıntıda da çok net anlaşılacağı üzere, yer seçimi projenin en önemli aşamalarından biridir. Ama siz kalkıp 20 milyon Euro’ya mal olacak bir projenin yer seçim aşamasındaki teknik analiz ve raporlamaya binde bir bütçe ayırmazsanız, önünde sonunda şimdi geldiğimiz noktaya gelirsiniz. Çünkü elimizde ciddi bir veri yok. Ciddi bir veri nasıl olur merak edenler Karadeniz Bölgesi’nin tamamını kapsayan şu rapora bakabilirler ***

Altını çizmeye çalıştığım konu, heyet raporunu okuyanların da kolaylıkla anlayabileceği gibi, yer seçimi esnasında gösterilmesi gereken hassasiyetin gösterilmediği, el yordamıyla geçiştirildiği intibasıdır. Eğer öyle olmasa çevre köylerin ilk argümanı "Benim yakınımda olmasın da nerede olursa olsun" şeklinde başlayıp çok daha bilimsel handikaplara dayanır hale gelmeyecekti. Öte yandan inanın bu tarz projeler sanıldığının aksine sadece Dersim’de değil, birçok yerde bu argüman ile karşılanmaktadır. Ve daha önemlisi hiçbir proje "Kamu yararı gözetiyorum" diyerek orada yaşayan insanlara karşı yapılmamalıdır. Hele ki ortada haklı bir itiraz varsa. Kamu yararı kamuya karşı olabilir mi ciddi bir tartışma konusuyken burada kamu yararı doğaya karşı olabilir mi gibi yeni bir açmaz doğmaktadır.

Acı bir sonla bitireyim yazımı.
Bu topraklarda başka millet ve inançtan insan kalmamış diyorum ben; çünkü herkes farklı şeyler iddia edip aynı pratikleri sergiliyor. İddialar Paris ama gerçekler Tülük ne yazık ki. Yataklarımıza uzandığımızda, kışın kar yağıp yapacak hiçbir işimiz olmadığında, baharı düşünüp hayallere dalıyoruz ya, Dersim tipi solculuk böyle ortaya çıkmıştır işte; bir teselli olarak. Ama o kara kışların isli odalarında, kısık ışıklar altında kurulan onca hayalin, bahar gelip ortalık gül gülistan olunca nasıl dağılıp gittiğini hepimiz yaşamışızdır. Bahar gelir ve herkes en ezber kişiliğine ve işine geri döner. Bütün hayaller geride kalır; bir teselli olarak. 


**Yönetmeliğe göre dikkate alınması gereken sınırlandırmalar şu şekilde özetlenebilir:

• Orman alanları ve ağaçlandırma alanlarına uzaklık,
• Flora-fauna alanlarına uzaklık,
• Yeraltı ve yüzey sularına uzaklık,
• Jeolojik, jeoteknik durum,
• Topoğrafik yapı,
• Hidrojeolojik durum,
• Taşkın, heyelan, çığ, erozyon ve yüksek deprem riski,
• Yağış durumu,
• Doğal veya kültürel miras durumu,
• Çizgisel mühendislik yapılarına (boru hattı, enerji nakil hattı vb.) uzaklık,
• Toprak kalitesi,
• Mevcut maden ve taş ocakları,
• İçme suyu havzaları,
• Rekreasyon ve mesire yerleri

Yararlanılan Rapor:
DÜZENLİ DEPOLAMA ALANLARI İÇİN YER TESPİTİ ÇALIŞMASI VE ALTERNATİF KATI ATIK BERTARAF SİSTEMLERİ ARAŞTIRMA PROJESİ 

Doç. Dr. Volkan YILDIRIM (KTÜ-Mühendislik Fakültesi