Bir kum fırtınasından geçiyoruz. Hepimiz bir şekilde öteye, beriye savrulmuşuz. Alnımızda günlerin telaşı ve her şey bir uçurumun renginde. Nedense umutlarımız yaratılan boşluğun kıyısız serinliğinde üşümüştür. Yapmak isteyip de yapamadıklarımız, bitimsiz bir ağıt gibi hafızalarımıza kazınıyor. Ancak tekrarı yoktur geçmişi yaşamanın. Ve zaman yüreğimizin çarpıntısını da alarak ileriye akmıştır.

Hepimiz zamanın göğsünü yırtarak ilerlemeye çalışıyoruz. Kimimiz içine ömrümüzü doldurduğumuz bir günde, yüreğimizi bir kente, bir kasaba veya köye sığdırır ve her dakika, her saniye değişiriz. Kimimiz de gecelerin içinden çekip almak için yaşamı, bülbül olur ağıtlar yakarız. Bazen umut bir döşek misali önümüze serilirken, bazen karamsarlık bir karabasan gibi üstümüze çökerek yaşamımızı bir yangın yerine çeviriveriyor. Tam da burada göçlere dalar bakışlarımız. İçimiz yağmalanır, hüzünle karşılarız sevdaları. Ve artık düşlerimiz çoktan bizden uzaklara göçmüştür.

Geldiğimiz yer, güllerin göğsümüzde kırıldığı yerdir. İçimiz yanıyor, kırılıyor ve kavruluyoruz, sonra da susuyoruz. İçimizin sıcaklığına ayazlar, kar taneleri akıyor. Mevsimler boyunca düşlerimiz kırılıp, seslerimiz üşüyor ve biz yine de umutlarımızı avuçlarımızda eskitiyoruz.

Zamanı sevdiğimiz renklerle boyayamıyoruz. İçimizdeki baharlara duran filizleri fırtınalar sökerken, dalgalarımız kendi sahilimizden uzak ve bilmediğimiz diyarlara vuruyor. İşte burası yaşamın hiçliğe aktığı yerdir. Günlerimiz kayan bir gölge gibi içimizi yalayarak geçiyor. Yaşamak ise rehin kalır yokluğun renginde. Nedense hiç birimiz aldırmıyoruz yaşamın göğsümüzde tükenen sıcaklığına. Tamamlayamıyoruz gözlerimizde kaybolan günün sevinçli bakışlarını. Yitirdiğimiz günlerin sıcaklığı ise solmuş bir çiçek gibi dudaklarımızdan dökülüyor. Ancak övünüyoruz anlatanı, dinleyeni olmayan hayat öykümüzle.

Yeni sabahları kucaklamak ve payımıza düşeni almak için zamanın köprüsünden geçmek zorundayız. Umutlarımızı yüreklerimizin dehlizlerinden çıkartıp, alnımıza bir ışık gibi düşürmeden hiçbir sevgiyi büyütemeyiz. İçimizdeki ırmakları masmavi denizlere ulaştırmanın yolu, yaşama tutunup kendi soğukluğumuzda üşümeden yaşamı sevmekten geçer.

Ve arkamıza dönüp baktığımızda,yıpranmış ama onurlu bir yaşamın masumluğu takılsın bakışlarımıza..                                      

 

Hüseyin KAYA