BİR ANNEYE MEKTUP

 

Sevgili anacığım,

Senden uzun zamandır uzaklardayım. Gurbet günlerime bıçak gibi işledi. Başladığım her yeni günde, senden ayrı olmanın hüznü konar her saatime. Seni çok özledim anacığım.   

                                                           

Günlerim bu kocaman şehirde tartaklanarak geçiyor. Burada mutluluk da mutsuzluk da havaya atılan taş gibidir, ikisinin de inişi vardır. Bu insan deryasında yalnızım, sanki bütün insanlara kilometrelerce uzağım. Tutunacak dalım yok. Aksine kendimden de uzaklaşıyorum. Avucumda kala kala sana sarıldığım günlerin kokusu kaldı. Ellerimi yüzüme sürüyorum, seni koklamak niyetine. Neden bu kadar uzaklaştım ki. Sana gelmek istiyorum, ama sana gelmek zamanda erimek kadar zor.

                                                                                 

Hani belki merak ediyorsundur bu şehri. Sana uzun uzun anlatayım. Anneciğim öyle ki; bu şehirde gelecek yaşanmıyor, geçmiş yaşanmıyor. Ucu bucağı olmayan, yan yana yapılmış ve üst üste yapılmış evleri düşün. Hani köyde göğün yerle birleştiği yere bakıyorduk ya, o kadar büyük. Derya gibi ana derya gibi. Hem de çok derin. İşte bu derinliğe düşmemek için tutunacak bir yer arıyorum ana. Ve o yüzden sana doğru ellerimi uzatıyorum.                                                                                                                                                                     

 

Ayrıldığım ilk günü düşünüyorum da, ne çabuk yırtıldı zaman. Kaç yıl oldu gurbete tutsak düştüğüm. Demek ki, geçen zaman içime işlemiş de, çizgi çizgi olmuş alnımda. Bütün yaşadıklarım yüzüme işlenmiş. Senin o küçücük beben değilim artık, saçlarım ak ak oldu, avurtlarım bizim Mehmet amcanın avurtlarına döndü anacığım. Bir de üstüne üstlük geçim derdi. Bir günah gibi boynuma takılı. Nereye dönsem para, yetmiyor be anacığım yetmiyor.                                                                                                                                         Ha az daha unutacaktım, bizim maaşlara zam yapılacakmış ana, belki sen de duymuşsundur. Şayet zam gelirse bu kocaman kenti bir çırpıda arkamda bırakır seni ziyarete gelirim. Ben zam vereceklerine inanıyorum, bütün gazeteler yazdı. Hem bizim bakan da televizyonda öğretmenlerin gözü aydın, yakında rahat edecekler demişti. Amerika yardım eder etmez zammı vereceklermiş. Çok seviniyorum ana çok, seni görmem için Amerika’ya dualar ediyorum. Hem bizimkiler de az değil ha! Vallahi bunlar yardımı alır, bende elini öpmeye gelirim Ana.

 

Geçenlerde resimlere baktıydım da, köyde evin önünde çektirdiğim resmi görünce çok duygulandım Ana. Birden aklıma çocukluğum düştü. Kapımızdaki söğüt ağacının serin gölgesi, o berrak gökyüzü düştü. Ne yaramaz bir çocuktum, değil mi anne? Sahi benim kaç köpeğim vardı, ne çok köpek beslemiştim. Ama kedileri nedense hiç sevmemiştim, hala sevmiyorum. Vallahi nedendir bilemiyorum. Köyde geçen günlerim aklıma gelince; kır çiçeklerini, köy çocuklarını, dağı, taşı düşünüyorum. Evet, arkamda bıraktığım sevdiklerim, nefret ettiklerim ve avuçlarımda kalmış izleri düşünüyorum. Yani zamanın aynasında kendime bakıyorum Anacığım. Hepsinin toplamına bakıyor ve hayatla ödeşmeye çalışıyorum.

 

Geçenlerde aslı Teyzenin oğlu Nihat’la selam etmiştin, aldım Ana. Ayrıca bütün söylediklerini bana anlattı. Hem sevindim hem de üzüldüm. Ana demişsin ki, beni yanına alsa iyi olur. Tek başıma köyde nasıl ederim. Haklısın Ana, ama sen buralarda, bu oyuklarda yaşayamazsın Ana. Buralar beton denizi, mektubumun başında da yazmışım, hele sana göre hiç değil. Sokaklar kalabalık, insanlar telaşlı, senin sevinçlerin bu şehre sığmaz Ana. Sen oradaki çiçeği, gülü, karıncayı, böceği yani toprağı bırakıp da burada yaşayamazsın. Burada erken ölürsün de kapı komşunun bile haberi olmaz. Ana burada mezar yeri de yok, hem bulsan paramız yetmez. Bizler burada kirlenerek ve tuhaflaşarak yaşıyoruz. Hep bir yerlere, ötelere doğru sürükleniyor ve dönüp de kapımıza gelemiyoruz Ana gelemiyoruz. Sadece zaman siyah bir nokta gibi ömrümüze düşüyor. Ha bu arada senin gezebileceğin yer yok, belki de seni anlayacak biri bile bulunmaz. İyisi mi Ana iyi düşün.

 

Gelinini ve torunlarını sormuşsun. Hepsi iyiler Ana. Gelin çalışıyor, torunlar da okuyorlar. Büyüğü daha yükseğine gitmek için hazırlanıyor. Küçüğü de okuluna gidip geliyor. Seni çok özlemişler ana, nasip olursa yaz tatilinde seni görmeye geleceklermiş. Yok ana daha bir evim olamadı, kiradayım. Eh zar zor geçinip gidiyoruz. Bana bulgur, yağ, çökelek yollamışsın, ne de çok özlemiştim ana. Eline sağlık, bir iki ay masraftan kurtardın bizi. Az da olsa özlemimizi giderdik.

 

Bazen düşünüyorum da, bunalıyorum bu şehirden köye benzemiyor ana, bağırsan kimse duymaz. İçimizdeki saflıklar ölmek üzere, burada yaşayanlar özlemlerini, hasretlerini bin bir ah ile gömüyorlar hayatın gövdesine. Yani bir girdabın içindeyiz. Hep güzelliklerin üstünü kötülüklerle örtmeye çalışıyoruz. Yüreğimizdeki kaygılardan kimsenin haberi yok. Ezbere yaşıyoruz ana, içimizde ölüp gidiyor umutlarımız.

 

Emekli olmana çok var mı diye sormuşsun. Neden sorduğunu bilemedim ana, fakat birkaç senem var. Hem emekli olup da ne yapacağım. Tanıdığım arkadaşlardan emekli olanlar, perişan haldeler. Onlar emekli olduklarına bin pişmanlar. Onlar da geçinemiyorlar. Üstelik başka işler arayıp duruyorlar. Belki televizyon haberlerinde duymuşsundur, maaşlarını almak için akşama kadar banka kuyruklarında bekliyorlar. Hatta ölenler bile oluyor Ana, benim de kuyruklarda ölmemi ister misin? Yüreğim elvermez ana, beni perişan halde görmene. Sayılı günler çabuk geçer, belki durumum düzelir ana. Gönderdiğin emaneti aldım, üzüldüm. Keşke göndermeseydin, kim bilir o parayı kaç zamanda biriktirmiştin. Hem sana gerek değil miydi?

 

Anacığım senin başını ağrıttım. Belki yazdıklarıma da üzüleceksin. İnan ki seni üzülmeni istemem. Çoğu şeyleri kendi ellerimizle kendimize yapıyoruz. Yani kendi kozamızı kendimiz örüyoruz. Belki de yüreğimizdeki yaranın sebebi, bulamadığımız, aramadığımız güzelliklerdir. Olsun Ana yaşamak zorundayız. Belki de yaşamak acıyı gülümseyerek tatmaktır. Ya da geleceği şu göksümüzde pır pır eden yüreğimizde çoğaltarak sevmeyi öğrenmektir. Ümitsiz olmayalım Ana, zaten yaşam bir cümlenin bitimi kadar kısa.

 

Evet, Anacığım, uzun yazarak seni fazla üzmeyeyim. Beni merak etme. Yaşamayı öğrenmek zorundayız. Güzel bir yürek taşımanın gururu içindeyim. Seni bütün özlemlerimle kucaklar, ellerinden öperim. Gelinin ve torunların ellerinden öperler. Kendine iyi bak he mi Anacığım.

 

Oğlun

Hüseyin KAYA

 

NOT: Bütün annelerin gününü Kutlarım.