Milyonların yaptığı 15 günlük dinlenme tatiline, ben de katıldım. Kendimi onlar gibi dinlendirmek istemiştim. Otuz yılım, o tatili, her yıl onlarla birlikte geçirmekle geçmişti. Yazılı ödevlerimi, 15 günlüğüne erteledim. Onlar, milyonlar, sokakta, bilgisayarlarda, oyun oynarken, ben, Öğretmen Evinde, okey oynadım. Bulmaca doldurdum. Günlük gazeteleri izledim. Çok istediğim halde, ödev sayılır diye kitap okumadım.
    Öğrencilere çokça verilen ödevle ilgili yazım, okurlarımın ilgisini çekmiş olacak ki sözlü yazılı tepkileri ile bana katıldıklarını, adı üstünde dinlenme tatilinde bile ödev verilmesine karşı olduklarını, çocukların, çocukluklarını yaşayamadıklarını, paylaştılar.
    Tatil öncesi her akşam sayfalarca ödev yapan, ödev yüzünden, bizden uzak duran ROŞFER, kendini, dinlenme tatilinde de ödevli sanmış olacak ki kalemi, defteri, dinlenme tatilinde de elinden düşmedi.
    Güneşli, aydınlık gündüzlerde, ulaşabildiğim alanlarda doğayla baş başa kalmayı yeğledim. Bir zamanlar, bize çok uzaklarda olan, ancak deniz kenarındaki şehirlere gittiğimizde görebildiğimiz, romanları, şiirleri süsleyen, deniz kuşları martıların, gökyüzündeki hemen her gün yaptıkları gösterileri izledim.
   DENİZ’İ, ROŞFER’İ, ARYA’YI, alıp cümbür cemaat, Bülbül Dersindeki KONTU, ziyarete gittik. Bizi görünce, her zamanki gibi sevinçten, adeta çıldırdı. Bağlı olduğu zincirinden kurtulup bizi karşılamak, kucaklaşmak için çırpındı. Durdu.
  Zinciriyle, hepimizi sırası ile kucakladı. Ön elleriyle, (ayakları ile) hepimizin boynuna atladı. Onun pençelerine dayanmayan ARYA, yere yuvarlandı. Ağlayan gözyaşı döken ARYA, “Büyük Baba, yaramaz kont beni sevdi”  “Evet” dedik. “Seni sevdi” diyerek teselli ettik.
   Konta el sallayarak, büyük babanın, bağına gittik. Yolda yanından geçtiğimiz baraj canavarının elektrik ürettiği tesise tepeden baktık. Barajların elektrik ürettiklerini konuştuk. Zararlarını anlattık. ROŞFER, “Büyük Baba, bize elektriği bu baraj mı veriyor?” diye sordu. DENİZ, atıldı. “Tabi” dedi.
  Birkaç gün üst üste yağan yağmur, Kış uykusuna dalmış toprağı uyandırmış, kabaran toprak, yumuşak bir yatak gibi doğayı örtmüştü. Sonbaharda dökülen yapraklar, kar örtüsünü yaşamadıklarından hala Sonbahar renklerini korumaktaydılar.
    Bağımızın önündeki baraj gölü, kuraklıktan çekilmiş çok uzaklara gitmişti. Uzun göl manzarası gitmiş. Onun yerine baraj öncesi ormanlıklarla kaplı, barajın gelmesi ile yok olmuş sulara boğulmuş bataklık çıplak alan uzayıp gitmekteydi.
   Yaz komşularımız karakargalar, gelişimize sevinmiş olacak ki, durmadan çığlık atıyor. Geldiğimizi herkese duyurmak istiyorlardı.
   Mevsimin sessizliğini nehrin karşı yakasında, atılan silah sesi bozmuştu. Anlaşılan Doğa Canavarları, canavarlıklarından vaz geçmemişler. Doğayı katletmeye devam etmekteydiler.
  Dönüş yolumuzda, ARYA’NIN uyumasını engellemek için, LAFONTAİN’İN Uzun Kuyruklusunun yolumuza çıkacağını söyleyerek uyutmamaya çalıştık.
  Kuru, ayaz soğuklar, bütün Yurtta yaptığı gibi burada da çok insanı hasta etti. Salgın halini alan GRİP, çok insanı yatağa düşürdü. Yeni Hastanenin yüksek tavanlı koridorları, zaman, zaman, hastalarla doldu.
   Dinlenme tatilinde, oynadık. Gezdik. Dinlendik. Ödevcilerin inadına ödev yapmadık.

     Milyonların yaptığı 15 günlük dinlenme tatiline, ben de katıldım. Kendimi onlar gibi dinlendirmek istemiştim. Otuz yılım, o tatili, her yıl onlarla birlikte geçirmekle geçmişti. Yazılı ödevlerimi, 15 günlüğüne erteledim. Onlar, milyonlar, sokakta, bilgisayarlarda, oyun oynarken, ben, Öğretmen Evinde, okey oynadım. Bulmaca doldurdum. Günlük gazeteleri izledim. Çok istediğim halde, ödev sayılır diye kitap okumadım.
    Öğrencilere çokça verilen ödevle ilgili yazım, okurlarımın ilgisini çekmiş olacak ki sözlü yazılı tepkileri ile bana katıldıklarını, adı üstünde dinlenme tatilinde bile ödev verilmesine karşı olduklarını, çocukların, çocukluklarını yaşayamadıklarını, paylaştılar.
    Tatil öncesi her akşam sayfalarca ödev yapan, ödev yüzünden, bizden uzak duran ROŞFER, kendini, dinlenme tatilinde de ödevli sanmış olacak ki kalemi, defteri, dinlenme tatilinde de elinden düşmedi.
    Güneşli, aydınlık gündüzlerde, ulaşabildiğim alanlarda doğayla baş başa kalmayı yeğledim. Bir zamanlar, bize çok uzaklarda olan, ancak deniz kenarındaki şehirlere gittiğimizde görebildiğimiz, romanları, şiirleri süsleyen, deniz kuşları martıların, gökyüzündeki hemen her gün yaptıkları gösterileri izledim.
   DENİZ’İ, ROŞFER’İ, ARYA’YI, alıp cümbür cemaat, Bülbül Dersindeki KONTU, ziyarete gittik. Bizi görünce, her zamanki gibi sevinçten, adeta çıldırdı. Bağlı olduğu zincirinden kurtulup bizi karşılamak, kucaklaşmak için çırpındı. Durdu.
  Zinciriyle, hepimizi sırası ile kucakladı. Ön elleriyle, (ayakları ile) hepimizin boynuna atladı. Onun pençelerine dayanmayan ARYA, yere yuvarlandı. Ağlayan gözyaşı döken ARYA, “Büyük Baba, yaramaz kont beni sevdi”  “Evet” dedik. “Seni sevdi” diyerek teselli ettik.
   Konta el sallayarak, büyük babanın, bağına gittik. Yolda yanından geçtiğimiz baraj canavarının elektrik ürettiği tesise tepeden baktık. Barajların elektrik ürettiklerini konuştuk. Zararlarını anlattık. ROŞFER, “Büyük Baba, bize elektriği bu baraj mı veriyor?” diye sordu. DENİZ, atıldı. “Tabi” dedi.
  Birkaç gün üst üste yağan yağmur, Kış uykusuna dalmış toprağı uyandırmış, kabaran toprak, yumuşak bir yatak gibi doğayı örtmüştü. Sonbaharda dökülen yapraklar, kar örtüsünü yaşamadıklarından hala Sonbahar renklerini korumaktaydılar.
    Bağımızın önündeki baraj gölü, kuraklıktan çekilmiş çok uzaklara gitmişti. Uzun göl manzarası gitmiş. Onun yerine baraj öncesi ormanlıklarla kaplı, barajın gelmesi ile yok olmuş sulara boğulmuş bataklık çıplak alan uzayıp gitmekteydi.
   Yaz komşularımız karakargalar, gelişimize sevinmiş olacak ki, durmadan çığlık atıyor. Geldiğimizi herkese duyurmak istiyorlardı.
   Mevsimin sessizliğini nehrin karşı yakasında, atılan silah sesi bozmuştu. Anlaşılan Doğa Canavarları, canavarlıklarından vaz geçmemişler. Doğayı katletmeye devam etmekteydiler.
  Dönüş yolumuzda, ARYA’NIN uyumasını engellemek için, LAFONTAİN’İN Uzun Kuyruklusunun yolumuza çıkacağını söyleyerek uyutmamaya çalıştık.
  Kuru, ayaz soğuklar, bütün Yurtta yaptığı gibi burada da çok insanı hasta etti. Salgın halini alan GRİP, çok insanı yatağa düşürdü. Yeni Hastanenin yüksek tavanlı koridorları, zaman, zaman, hastalarla doldu.
   Dinlenme tatilinde, oynadık. Gezdik. Dinlendik. Ödevcilerin inadına ödev yapmadık.

 

Fikri TAŞ