Bilimsel eserler okuduğum zaman belirli bir süre sonra okumamı kesip, başka konularla uğraşıyorum.

Yoksa okuduğumun manasını anlayamıyorum.

Seçtiğim kitaplarda tercüme olmamasına azami dikkat gösteriyorum. Bugüne kadar mecbur kaldıkça okuduğum tercüme kitaplardan okuma zevki aldığım ve bilgilendiğim çok az eser vardır.

Yaş günü hediyesi oğlumdan iki kitap aldım. Tam benim severek okuyacağım konular. Kitap ismi vererek insanların emekleriyle oynamak istemem.

Bir baktım her ikisi de tercüme.

Oğlum üzülmesin diye bir şey demek istemedim.

Hatır için çiğ tavuk yenir derler. Bende hem çiğ tavuk, hem de haydi belki öğreneceğim bir şeyler vardır diye başladım okumaya.

Yok anlayamıyorum. Bir okuduğumu tekrarlıyorum. Olmuyor. Anlayamıyorum.

Üstelik, kitapların içeriği benim kitap yazmayı düşündüğüm konular.

Allah, Allah, nasıl anlayamıyorum?

Ne demek istiyor? Yazmış da yazmışlar.

Çeviri olduğunu biliyorum. Hele şu çevirmenlerin öz geçmişlerine bir bakayım dedim. Teknoloji özlü kitapların yazarlarının biri İşletme diğeri iktisatçı. Tamam şimdi oldu.

Yazık benim zamanıma ve o kitabın basımına kadar verilen emeklere, masraflara.

1990 yıllarda Vestel’de rahmetli Mehmet Süleyman Uygan, Amerika’da lisan hocalığı yapmış çok değerli lojistik müdürü arkadaşımdı.

Kendi imkanlarıyla Amerika’dan “Problem Çözme Teknikleri ve Verimlilik” bir çalışma masası dolusu eser getirdi.

Böyle bir mükemmel eseri neden mesai arkadaşlarımıza aktarmayalım diye başladık tercüme etmeye.

Mehmet Bey’in zamanı vardı. Önce, süper Amerikancasıyla tercüme etmeye başladı. Konu teknik olduğundan çok zorlandı. Benden yardım istedi. Tercümeler bitti. İlk önce ben başladım okumaya. Kendileri yanımda. Okudukça bir şey anlamadım. O gülüyor ben gülüyorum. Tercümeye baktıkça.

Fazla uzatmayayım. Tam üç ay sonra tek tek düzeltmelerimizle ortaya anlaşılır bir eser çıkardık. Bu konuda o dönem Vestel’de otuza yakın yönetici arkadaşımıza bir ay süreli eğitim verdik.

Bunun için diyorum. Yüce Kuran’ımızın tercümesi veya meali. Işık hızını bilmeyen bir diyanetçi hazırlarsa olmaz. Işık hızını bilse bile. Ya kuantum mekaniğe ne demeli?

Yine, özellikle tıp doktorlarına hocalarına sesleniyorum. Bir hidrolik pompasının tekniğini bilmeyen, debi ne? Cidar sürtünmelerinden doğan direnç ve aşınma ne? Vizkosite ne? Yağlama ne? Ne? Ne? Bunları bilmeyen bana kalbi anlatmasın.

Şimdi bir de üç litre su içmeli sağlıklı yaşam için demiyorlar mı?

Hele bir de spor için koş demiyorlar mı? Çıldırıyorum.

1978’de bir Fransız bilim adamı “Koşma” diye bir kitap yazdı. Neymiş efendim koştukça kalp hızlı çarpar, kalp kasları sertleşir ve kalp kriz riski azalırmış. Bu kitap kütüphanem de var. ”Joging”.

Bu kitabın yazarı, üç sene sonra koşu anında kalp krizinden öldü.

Yüce Yaratan, biz insanı yürümek, atları koşmak için yarattı.

Evet üç litre su iç. Hiç hesabı kitabı yapıldı mı? Haydi insan biyolojisinde bunun hesabı zor diyenler çıkabilir.

Ama kaç kişi üzerinde kaç senelik bir çalışma yaptınız?

Beyler aşırı su içersen, böbreklerin zorlanır. İdrar kesene aşırı yük biner. Boşaltma kasların çabuk eskir. Kim biliyor?

Dr. Mehmet Öz bir TV programında boşuna söylemedi. “Biz tıp adamları, teknik adamları yanımıza aldığımızda başarı şansımız artıyor. Daha az hata yapıyoruz.”

Kuantum mekaniğiyle, aşılar, eskilerde on beş, yirmi senede bulunurken covit aşısı mühendislik katkılarıyla, bilimle bir senede bulundu.

Okuyalım, araştıralım, sorgulayalım. Kendimizi geliştirirken, hiç olmazsa çevremize bilgimizin zekatıyla katkıda bulunalım.