Bu köşede, öğrenci velilerini şikâyeti, dert yanması üzerine, okullarda öğrencilere ödev işkencesinin yapıldığını yazmıştım.
  Sayın Milli Eğitim Müdürü, konu ile yakından ilgilenmiş. Okul Müdürlerinin öğretmenleri uyarmalarını istemişti.
  Buna rağmen, ödev işkencesinin hala bütün şiddeti ile devam ettiği haberlerini aldım.
   İlköğretim Üçüncü sınıfta okuyan öğrenci, velisinin yanında, onunda onayı ile hayretini tepkisini sergileyen bakışları ile  “tam 13 sayfa ödev. Bu kadarı da olmaz ki” diye tepkisini dile getirdi.
   Onun tepkisini dile getiren bakışları gibi bende, hayretten, o an, söyleyecek bir şey bulamadım. Sadece  “Olamaz” diyebildim.
   Kendi kendime söylenircesine, “13 sayfa ödev orta öğretimdeki öğrenciye bile verilmez. Öğretmen, bu işkenceyi herkesin gözü önünde nasıl yapar. Yapması gerekeni çocuğa nasıl yaptırır.”
   Daha önceki yazımda da ifade ettim. Özellikle ilköğretimde öğrenciye ne verilecekse, okulda, sınıfta verilmelidir. Bütün uygar ülkelerde bu böyledir. Bizde öğretmenler, işin kolayına kaçmaktadırlar. Öğretmen, ödev vererek, öğrencinin evde anne babasının katılımı, desteği ile öğrenmesini istemektedir.
   Çocuğuna, ödevini yapmasına yardımcı olamayacak bilgiye kültüre sahip olamayan ailelerin çocukları, bu destekten mahrum kalacaklarından, başarısız olacaklardır. Bunun eksikliğini psikolojik olarak, sınıfta da, yaşamında da yaşayacaklardır. Bu aynı zamanda adil olmayan bir yarışı olacaktır.
   Bu yarış, faydalı bir yarış değildir. Çocuk, çocukluğunu, gerektiği kadar yaşayamayacaktır. Kitap okuma isteğini, sevgisini kazanamayacaktır.  Çocuğun toplumsal değerleri kazanmasına engel olacaktır. Her gün katıldığı girdiği yarışta kazanmak isteği, bencillik egosunu geliştirecektir. Yaşamında bu hep öne çıkacaktır. Arkadaşlık ilişkilerini büyük ölçüde etkileyecektir.
   İlköğretim 1.,2.,3., sınıftaki öğrenciye, sayfalar dolusu ödev verildiği, hala bütün şiddeti ile sürmektedir.
   Bu bir işkencedir.
   Biline
+  +  +
  ÖĞRETMENLER GÜNÜ
    24 Kasım, “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” Ünlü sözünün muhatapları öğretmenlerin günüdür.
   Onlar, emeğiyle, çizimleriyle, şekillenecek geleceğin, gelecek toplumun, mimarlarıdır.
   Atatürk’ün, “medeniyet onların omuzlarında yükselecektir” dediği öğretmenlerin günüdür.
  Her yıl bu günde, sınıflardaki tebeşir tozlu havayı yıllarca birlikte soluduklarım, gözümün önüne gelir. Gülümserim onlara. Konuşurum. Onlarla. “öğretmenim. Öğretmenim. Sesleri kulaklarımda çınlar. Bir başka mutlu olurum.
   Bu günde onlar, geleceğin çiçekleri, öğretmenlerine çiçek göndermişler.
  Koklarken onların, unutamadığım kokularını aldım.
  MARTILAR.
   Şiirlere, romanlara, filmlere, ilham kaynağı olan Beyaz, martılar, MAMEKİ Köprüsünün üstündeki geniş alanda sabahın saat 8.30,sıralarında güneş ışınlarının, parlak aydınlığında, gökyüzünde sergiledikleri büyük bir gösteri şölenini tesadüfen izledim.
   Gökyüzünde beyaz çiçekler, kavisler çizerek, şarkılar söyleyerek, göz kamaştırıcı gösteriler, yapıyorlardı. Yere dökülürcesine sahile iniyorlardı. Munzur Suyunun kenarı, beyaz lalelerin, çiçeklerin açtığı bahçe gibiydi.
  Kameraya alması için Ercan TOPAÇ’I, aradım. Telefonu meşguldü.
  Şöleni bitiren, romanların, şiirlerin, kahramanları, Munzur Suyunun üstünden, peş peşe, bölük, bölük, Güney’e Atatürk Mahallesine doğru gökyüzünde sel olup aktılar.
  Arkalarından el salladım.