Aramıza yeni katılmış, gazeteciliğe yeni başlamış, bu işi de çok güzel yapan OZAN, üniversitenin düzenlediği veda töreninden gelirken, “Hocam, gelin sizi DERSİM’İN, küçük şampiyonları ile tanıştırayım” dedi.

    Gençlik Spor Müdürlüğünün kapalı spor salonuna gittik. Henüz görmediğimiz salonda koşturmaca sesleri geliyordu. Geçmişte bu salonda çok büyük törenlere tanık olmuştuk. Sayın Cumhurbaşkanımız, o günün bakanları, bu salonda düzenlenen toplantıyı izlemişlerdi.

  Loş salonda küçük kız çocukları ile başlarında öğretmenleri olacak basketbol antrenmanı yapıyor olmalıydılar. Karşılıklı iki potaya basket atmanın yarışı gibiydi. Aralıksız koşturmaca sürüyordu. Bütün salonu gözetimi altında tutan antrenör ismen hitap ederek taktik veriyordu. Koşturan minikler duraksamadan basket atıyorlardı.

   Bizi oraya götüren, şampiyonlarla tanıştıracağını söyleyen Ozana baktım. Anladı. “Sizi tanıştıracağım şampiyonlar işte bu küçükler” dedi.

“Onların yaşlarına, küçüklüğüne, bakmayın. Bu küçükler tıpkı TEOG’daki başarılı çocuklarımız gibi, sporda başarı sağlayan Türkiye basketbol Şampiyonasında ilk 16’ya kalıp ünlü BEŞİKTAŞ Kulübü ile eşleşen maç yapan şampiyonlarımızdır” dedi.

 Ozan’a, teşekkür ettim. Onların koştururken yaşadıkları heyecanı seyrederken ben de yaşadım. O kadar gönülden koşuyorlardı ki, o bile onların boyunlarına asılı şampiyon kimliği gibiydi. Onlarla birlikte aynı heyecanı aynı, düzenli koşuşturmayı yapan, sağlayan, hocaları da bir o kadar şampiyonların hocasıydı.

   İlk kez böyle bir antrenmana, mücadeleye, hırsa, tanık oluyordum. Biz gazetecileri karşısında gören tanık antrenör, sevinmişti.

   Antrenör, Çetin PINAR, Gençlik Spor Müdürlüğünün elemanı imiş. 2000 Yılından beri basketbol oynuyormuş. 8 yıl ulusal hakemlik yapmış.2007 yılından beri Gençlik Spor Müdürlüğünde antrenörlük yapmaktaymış. 150, 200 kişi sporcusu varmış. Bu sayıyı 400’e çıkarmanın çabası içindeymiş.

   Salonda fırtına gibi esen koşturan kızlar, ilköğretimde okuyan, 2004-2005 doğumlu kız çocukları imiş. 

    Bu şampiyon küçükler, TÜRKİYE BASKETBOL ŞAMPİYONASINA katılarak, 16. olmuşlar. Bu büyük başarının karşılığında ünlü BEŞİKTAŞ Basket takımı olarak eşleşip maç yapmışlar. Maçta yenilmişler. Antrenör Çetin Bey, “kızlarımız çok güzel oynadılar. Oyunda yenilmediler. Beşiktaş’ın ünlü ismine yenildiler. Kızlarımız oyunları ile göz doldurdular. Antalya, spor kulübü iki kızımızı çok beğendi. Şimdiki hedefimiz TÜRKİYE ŞAMPİYONASINA katılmak; şampiyon olmaktır. Ünlü KOÇ LİSESİNİN düzenlediği, , Elazığ, Diyarbakır, Adana, Malatya, gibi illerin katılacağı, DOĞUDAN BATIYA DOSTLUK KÖPRÜSÜ, turnuvasına, etkinliğine 12 kızımızla katılacağız. Bu etkinlikte, kızlarımız başarılarını, sergilerken, aynı zamanda tatil de yapmış olacaklar. İstanbul un tarihi turistik yerlerini gezecekler. Spor camiası ile yakından iletişim kurmuş olacağız” diyordu.

   Antrenör, bizimle konuşurken gözleri salonda fırtına gibi koşturan potaya basket atamaya çalışan küçük şampiyonları tarıyor, sürekli ismen taktikler veriyordu.

    Yanımızdan fırtına gibi koşturan esmer, biraz uzun boylu küçük bir şampiyonu durdurdum. “Tanışalım mı” dedim. Soluklanarak güldü. “Adım BAHAR, Özel UĞUR İlköğretim okulunda okuyorum. 7. sınıfa geçtim. Bir buçuk yıldır, basket oynuyorum. Basket oynamayı çok seviyorum. Gelecekte ünlü bir basketçi olmak istiyorum. Okuldaki derslerimde de başarılıyım” dedi. Hocasına baktı. Gülümseyerek, “hocamızı da çok seviyoruz” dedi. Kendinden yana atılan bir topu tutmak için fırladı. Yakalayarak potaya atmak için koştu.

   Hocaya baktım. Söylemek istedikleri var mı, diye, “amacım okula, çevreye, topluma yararlı sporcu kültürlü çocukları yetiştirmektir. Bu bir gönül işidir. Sevgi işidir. Bir devlet memuru olarak, mesai gözetmeden gecenin geç saatlerine kadar bu salonda koştururuz. Çünkü mesleğimizin aşığıyız” derken sevinci yüzüne yansımıştı.

    Çetin Hocanın bu yoğun çabası, fedakârlığı, çocukların aynı şekilde, illerinin başarısını, sesini, duyurmak için okullarına, derslerine, rağmen geceli gündüzlü koşturmalarının, sergiledikleri başarılarının,  topluma ne ölçüde yansıdığını, ne ölçüde karşılık bulduğunu merak ederek sordum. Hoca, olumsuz anlamda bakarak, “günde 10-12 saat burada çalışma yaparız. Başarılarımız, ödüllerimiz, basın yolu ile kamuoyuna yansır. Çalışma alanımızda salondaki çalışmalarımızda, hep yalnız kalırız. Bu salonda bu küçükleri alkışlayanları, birer meyve suyu ikram edenleri, göremiyoruz” derken haklı olarak sitemliydi.

    Küçük şampiyonlar, gördüklerimle, birer şampiyonlardı. Onları seyretmekten, onlarla tanışmaktan çok büyük keyif aldım. Onların, DERSİM’İN sesini ülke çapında duyuracaklarına, ipi önde göğüsleyeceklerine inandım.

   Onlara, “Sizi hep merak edeceğim. Sizlerden, KÜÇÜK ŞANPİYONLARDAN, sevindirici haberler bekleyeceğim” diyerek,

  El salladım.

   Fikri TAŞ