CORONANIN esir aldığı Dünyamızda Hafta sonuydu. Güneşli bir günün erken saatleriydi. Güneş yeni doğmuş. Mazgirt KERT dağının üstünden, günü kısaltırcasına, yatay, alçak eğilimli, bir rotadan CORONALI Dünyamızı, aydınlatıyordu.
    Rahmetli Annemle Babam, sabah, yeni doğan güneş karşı ellerini açarak, ’ya Muhammed. Diye dua ederlerdi. Onun, Dünyaya, yaşama, can verdiğini bilirlerdi. Kirleri, kötülükleri, örteceğini söylerlerdi.
    Yolumun üstündeki SEYİT RIZA Pakında hafta sonu, günün erken saatleri olmasına rağmen, sevenleri oradaydı. Parkı, adeta mesken etmiş, sabaha kadar koşturmuş, havlamış, müdavimleri yeni doğan güneşe karşı uzanmış Sabah uykusunun tadını çıkarıyorlardı. Seyit RIZANIN yanı başındaki bankta yerini almış, parkın, sevenleri, günün erken saatlerinde Munzur’u, seyrediyorlardı. Munzur’un sesi ta uzaklardan duyulacak kadar geliyordu. Kargalarda oradaydılar. Bir kısmı parkın çimenlerinde gezinirken, bir kısmı DERSİM MÜZESİNİN çatısında, günaydın dercesine GAKLIYORLARDI.
    Parka can suyu veren Sevgisine doyamadığımız, GÜRAY, yanı başında, su içen kediyi gülümseyerek seyrediyordu. Her gün yaptığım gibi, gidip her iki yanaklarından doyasıya öptüm. Sevdim. Sevdim. Okşadım. Doyamadım.
    Yaşadığım, duygu selini, maske, yüzümü kapatarak, saklamıştı. Selamlaştığımız yüzlerin bazıları maske ile kapalı olduklarından tanıyamıyordum.
    Eski SSK binasının yerinde belediyenin düzenlediği Pazar yeri sessizdi. Hafta sonuydu. Günün erken saatiydi. Kimseler yoktu.
    Yolum Dar Sokaktan, yöresel ürünlerin pazarlandığı, hafta içi büyük bir insan akınının yaşandığı 10 ADIMLIK çarşıya çıkmıştı. Hafta içi insanların mesafeyi bırakıp akın ettiği, 10 ADIMLIK Çarşı tenhaydı. Kalbe iyi gelen kırmızı alıca baktım. Henüz gelmemiş olacak, yoktu. DERSİM Doğasının, başka bir doğada bulunmayan, ENDEMİK, türü, DAĞ SARMISAĞI, her gün olduğu gibi, köşe başlarında yerlerini almıştı. Lokanta, kapısının önündeki kaldırıma masa atmış. Tozun toprağın içinde müşteri bekliyordu. Her hangi bir yetkili uyarıda bulunmamıştı.
     Kaldırımı daraltmış, Bankanın önünde, insanlar, birbirini bekleyerek, sırayla geçiyorlardı. Yayalar için düzenlenmiş kaldırımlar, bazı esnaflar, tarafından, yarısından fazlası kapatıldığından CORONALI günlerde, bırakınız mesafeyi, insanlar birbirine sürünerek geçiyorlardı.
     Elinde sopası GENERAL ZENG maske takmadan korkusuzca, bilinçsizce, yürüyordu.
     Günün gazeteleri, gelmişti. Dağıtılmayı bekliyordu. Öncelik zafer büfedeydi. Gazetelerin Dört gözle beklendiği, internetin olmadığı günlerde, Şehir içinde Onlarca bayimiz vardı. İki ilçenin dışında ilçeler bayilerimizdi. Şimdilerde, şehir içinde toplam, MİGROSLA, birlikte 8 bayimiz var. Gazete okuyan yok. Çoğu geri iade ediliyor.
    Hafta sonuydu. Şehri, sokakları, işgal eden adeta, yaşamı daraltan araç, trafik yoğunluğu yoktu. Pazar uykusunun payı olmalıydı. MİGROSTA, da kimse yoktu.
    Gazetelerden HÜRRİYET, EBA( EĞİTİM BİLEŞİM AĞI.) uzaktan eğitimde, ekranlardan anlatılan dersleri, günlük olarak, EĞİTİME DESTEK ÖZEL EK inden ücretsiz yayınlayacak.
    SEVCAN, satılmayıp iade edilecek gazeteleri düzenleyip, paketlerken, benim günlük yürüyüş saatim gelmişti.
    Güneşin batmak üzere olduğu saatlerdi. MAMEKİ (TUNCAY SONEL) Parkı, akşamın serinliğinde, Ünlü bir ressamın tablosu gibi göz kamaştırıyordu. Yeşilin ağırlıklı olduğu, tabloda gonca güller de vardı. Kırmızının Sonbahar güzelliği, tabloya renk katmıştı. Parkı, boydan boya arşınlayan MUNZUR, ünlü tabloyu, süsleyen bir başka renkti, Sesi hafif batı müziğinin sesiydi. Susmadan sürekliydi. Kıyısında, oltayla balık avlayanları, kumsaldaki martılar seyrediyorlardı.
     Sonbaharın bütün renkleri, havası, parkı sarmıştı. Hafta sonuydu. Parkın günüydü. Hemen herkes oradaydı. Oyun oynayan salıncaklarda sallanan, Çocukların neşeli çığlıkları, sesleri, parkın her yerinden duyuluyordu. Parkta düzenlenmiş. Banklar, oturma yerleri, tamamen doluydu. Masaların üzeri piknik için ihtiyaç duyulan yiyeceklerle, doluydu. Hemen her köşeye konulmuş çöp kutularından dolayı piknikçilerin çevre kirliliği gözlenmiyordu. .Yine de çimlerde bazı sorumsuz, çevrenin önemini, ne olduğunu bilmeyenlerin rastgele attıkları lekeler vardı. Parkın ünlü yüzme havuzu, kafeterya kapalıydı. ARTUKASLANIN yerine açılmış kafeterya açıktı.
    Yürüyüş yolu, hafta içi günlere oranla, doluydu. Açık havada olsa CORONA yüzleri maskeyle kapatmıştı. Birbirini tanımak, Parkın temiz havasını solumak zordu. Kadınlar ağırlıktaydı. Koşanların yanında benim gibi normal yürüyenlerde vardı. Yürüyüş yoluna, serinlen malzeme, yer yer eskimiş yırtılmıştı. Yine de yürüyüş yolunda yürümek rahattı. Zevkliydi.
    Parkta, çokça tur atıp yürüyenlerin yanında ben iki turla yorulmuştum. Bankta oturup dinlenirken, park kurulmadan öncesi bataklığı hatırladım. Sivrisinek yuvasıydı. İlaçlamadan başa çıkılmıyordu. Sivrisinek şehir merkezinde rahatsız ediciydi. Hemen herkes park ne zaman yapılacak diye bekliyordu.
    İlimize Yeni gelen Vali Sayın Tuncay SONELİ, hoş geldiniz ziyaretine gitmiştik. Tuncel’inin sorunlarını konuşurken, Parkın, Tunceli için öncelikli bir sorun olduğunu, şehre büyük bir güzellik katacağını dile getirmiştim. Sayın Vali, ’Bana bir yıl süre verin demişti.’ Sözünde durmuştu.80 Bin Metrekarelik alan, Par, Bir yılda inşa edilmişti. Sonrasında üstü bu günkü haliyle harika bir şekilde düzenlenmişti.
   Dönüp parka baktığımda, Sayın TUNCAY valimi, parkta yürüyor gibi, gördüm. Parkın düzenlemesinde hemen her gün parktaydı. Çalışmaları bizzat izlerdi. Hep görürdüm. On, parkta. Yıllarca yapımı süreceği beklenen parkı iki yılda halkın hizmetine sunmuştu. Onun için bu şehre hayat veren parkın mimarı yapımcısı oydu. Onun eseriydi. Onun için parkın adı Tuncay SONEL dir. Parka her gelişimde Sayın Valimle, buluşuruz. Hep Tunceli’yi konuşuruz. Birlikte güleriz.
   Güneş batmıştı. Yorgunluğumda gitmişti.
   Parka el salladım. Yarın buluşmak üzere