5 Asır Önce Anadolu, Rumeli bil-cümle Mülk-ü Osmaniye’de bir seda yankılanırdı,

 

Pay-ı Tahtı Osmaniye’ye ağır vergiler veren köylüler, çiftçiler bıkmışlardı artık,

 

“ Şalvarı Şaltak Osmanlı, Eğeri Kaltak Osmanlı, Ekende yok Biçende Yok, Yiyende ortak Osmanlı “ derlerdi cümle Osmanlı İdaresine,

 

Anadolu için , “Şehr-i İstanbul “  kendilerini kavuran güneşti.

 

Böyle bir umutsuzluk içinde tek kelam dertlere deva idi. Bu deva denen aslında Anadolu halkını ısıtan, gönüllerine nakşeden  devrin  Erdebil Güneşi ve Aslanı idi.

 

Adına “ Şah “ derler bir zamane Mehdisi idi. Dertlere Deva olan kelam da  “Şah” tı.

 

Çünkü O “Şah” ki kendisinde Firdevsi’nin Keyürmers’ini  ve Cemşid’in özelliklerini toplamış Eski İran’ın Kahramanı,

 

Ali’yel Murteza’nın Zülfükarı ,

 

Hüseyn-i Deşt-i Kerbela’nın öcünü alacak,

 

Fakirlerin koruyucusu,

 

Zalimlerin ve yobazların korkusu olan bir Kamil İnsan’dı.

 

Adı bu kez İsmail’di, Şit’ın soyundan Gürüh-u Naci kuluydu.

 

Mahareti Şiirdi, eserleri dilden dile söylene geldi Yedi İklim Çar Köşede.

 

Anadolu’da ruhu kaldı, İran-ı Zeminde Bedeni

 

Nefesleri Coş’a getirdi Al-i Osman’a karşı Evlad-ı Kerbelayı

 

O gönülleri fethetti, ülkeleri değil…

 

Zamanı fethetti, mekanı değil

 

Ehriman korkar ondan, Muaviye Korkar Ondan, Soyu Mervan olan Korkar Ondan

 

İbn-i Mülcem olan korkar ondan, adı Yavuz Selim olan kökünü kazımaya çalışır ama başaramaz.

 

Yobaz O’nun ismi ile başlayan “ Bismi Şah” tan nefret eder,

 

Kalleş, O’nun adı ile başlayan Cem’i bozmak ister,

 

Varsın  gidi Yezit   O’na “ Şeytan Kulu “ desin,

 

O, Tanrı ile yektaş olan, Şit’ten gelen Gürüh-u Naci’nin hizmetçisidir.

 

Ve gün gelecek Firdevsi’nin Şahnamesi’nde ki Şah’ımız yeniden can bulacak ve Ehriman’ın karanlığına , Muaviye’nin hilebazlığına , Yezid’in caniliğine , Mervan’ın şer’ine son verecek

 

Yeter ki bizler “ Şah” demeye devam edelim...

 

Çünkü ” Şah”    Umut ve Adalettir.

 

                                                                            

Cihan SÖYLEMEZ