Eğitim Sen Genel Merkezi’nin “Cumhuriyetin kuruluşu” ve “Atatürk’ün ölüm yıldönümü” vesilesiyle yaptığı açıklamalar, AKP düşmanlığının, solun bilinçaltındakileri ne denli ifşa ettiğine dair önemli ipuçla

 rı sundu. Kürt ve Kemalistleri birarada tutma rolü oynatılan “aparat” siyasetlerin marifeti bu cambazlıklar, aynı zamanda kendilerinin de mevcut konumdan nemalanmaları açısından olmazsa olmaz bir hayatiyet taşımakta. Dolayısıyla, birileri için hâlâ kariyer kulübü olarak işletilen bu sendikaların çürümüşlüğü, çoktan yitirilen sınıf ve emek düşünün üstüne çökmüş koca bir karabasan olarak ortada durmakta. Tabanının önemli bir kesimini, iki zıt grup olan Kemalist ve Kürt tandanslıların oluşturduğu KESK’in bu en büyük sendikasının, bugün sürmekte olan Kürt ölümlerine rağmen cumhuriyet ve Atatürk seviciliğine soyunması hayret vericidir. Dönemsel bir rakip olarak görülen AKP’ye karşı yapılan bu birliktelik, ilkesellikten uzak, kendi gerçekliklerine de zıt bir yapıya sahip. Bu yüzden de Kürtlerin, kendilerine (Kürtlere) çektirilen zulmün tarihsel manada kaynağı olanların takipçileri ile kol kola girip, çözüm adına siyaset yürütmeye çırpınmaları bile, başlı başına dikotomik bir paradoks halidir.

 

Sapla samanı karıştırmamakta fayda var. AKP’nin Kürt meselesinin devamlılığında takındığı devletçi aklın, bizzat Atatürk ve ardıllarının yarattığı problemin son deliği olduğu göz ardı edilemez. Ne devşirme Kılıçdaroğlu’nun bir meziyet gibi sunduğu rüzgârgülü siyaseti, ne de Türk milliyetçiliği ile malul olan bir kesimin sosyalizm lafazanlığının, Kürt sorununun çözümüne dair bir yaklaşım sunma samimiyeti yoktur!

 

Sol içinde adeta bir küfür işlevi gören “Kemalist” nitelendirmesi, her ne hikmetse AKP karşıtlarının ideolojik sığınağı haline de geldi. Sol’un önderleri tarafından ”faşizm” ve “diktatörlük” gibi mottolarla eleştirilen Mustafa Kemal ve kurduğu Cumhuriyeti, bugün nerdeyse o geleneğin birçok ardılı tarafından geri dönülen bir baba evine çevrilmiş gibi. Düne kadar bu ülkenin laik olmadığından dem vurup, halka yönelik telkinlerde bulunanlar, bugün AKP’nin muhafazakâr politikalarına karşı, yitirilmiş bir laiklik olduğunun da farkına vardı. Bu durum, iktidarlarını yitirmenin verdiği hezimet ile Kemalizmin asr-ı saadetini inşa eden müritlerinin taziye evi olan CHP’de yas tutmaya kadar vardı! Suyu arayan adam misali Atatürk’e muadil (cik) bir örnek bulamayan Kemalistleri asıl hüzünlendiren şey ise, Tayyip Erdoğan’ın “cumhuriyet oyununun” başrol oyunculuğuna soyunmuş olmasıdır. Beyinlerindeki hülyalardan daha çok Kemalist bir realiteye sahip olan Erdoğan’ın bu hali cumhuriyetçi, solcu ve bir kesim sağcı tarafından hazmedilmemekte. Laiklik ve demokrasiyi kadeh yuvarlama ve seçim sandığı olarak algılayanlar, dönüp bir kez daha şu ülkenin kepaze tarihine bakmalı! İşte belki o zaman bugün ki feveranlarının asıl sorumlularının kendi vicdanlarının orta yerinde gömülü olduğunu da bulacaklardır: Aleviler Diyanetin hikâyesini, Kürtler her defa boğazlanmalarını, solcular Karadeniz’in soğuk sularında katledilen Suphileri, işkencede parça parça edilen Kaypakkaya’yı ve nicelerini...

 

Düne kadar, Kürt sorununun tek çözümünü sosyalist devrim sonrasına erteleyenler, bugün her ne hikmetse, bu ülkedeki tek muhalefet gücü olan Kürt siyasetinin eteklerine tutunup, AKP’yi bitirmeyi planlamaktadır. Üstelik de bunu, o bir zamanlar “düzen içi” çözümlerin peşinde koşmakla itham ettikleri Kürtler ile aynı talepleri dillendirmeye soyunarak yapmaktalar. Ne garip değil mi? Kürtlerin kendilerine has çözüm yolları ile kendi kaderini tayin etme hakkını dahi oturup düşünmesini küçümseyen ve bundan ötürü onları emperyalizmin maşası olarak nitelendirenler, bugün AKP’yi bitirmek için onlardan medet umar hale gelmiş bulunmakta!

 

Ne bu ülkede yaşatılan acılar ne de bunların sorumluları ile henüz yüzleşildi. Bugün için kazanılan tek şey, acılara sesli bir şekilde ağlamaktan başka bir şey değildir. Ağlamanın ve hatırlamanın bile yasak olduğu bu ülkede gözyaşlarını içine akıtarak kahrolanlar şimdilik sadece seslerine kavuştu! Ne Kemalizm’in pınar başı olan İttihatçıların kirli oyunları ile katlettirilen Ermeniler, ne de yıllar yılı bunun vebalini bir ah gibi boyunlarında taşıyan Kürtlerin yaşadığı acılar unutuldu! Dersim’de çığlıkları dinmeyen o evlad-ı Kerbela masumlarının sesi hala kulaklardadır!

 

Kürtler bugün uğruna ölümlere gidip gelmelerine neden kimlik haklarının “asıl gasp edicilerine” karşı, yıllar önceki temsilcilerinin acı tecrübelerine kulak vererek, gaflet uykusundan uyanmalıdır: “Ey Kürt Halkı! Bizden de ibret alın ve bilin ki, dünyadaki en güvensiz söz, Kemalistlerin verdiği şeref sözüdür.” (25 Kasım 1925 tarihinde asılan Dersim Mebusu Binbaşı Hasan Hayri Bey’in son sözleri)

TARAF,19.11.2012

Yalçın ÇAKMAK