Son günlerde tartışılan ve gündemde olan Dersim katliamı, Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları ile farklı bir boyuta ulaşmıştır. Başbakan bildiğiniz gibi partisinin bir toplantısında “ Dersimde 1937 ve 38 yıllarında yaşananların bir facia olduğunu dile getirerek, Devlet adına literatürde varsa özür dilerim ve diliyorum sözlerini sarf etti. Ayrıca bizler tarafından bilinen ama kamuoyunun bilgi sahibi olmadığı bazı belgeleri de açıkladı. Resmi rakamlar hakkında genel bir bilgi verdi. Peki bu açıklamanın hemen arkasından meselenin muhataplarından CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ne dedi. Aynen şu açıklamayı yaptı. “Başbakan topluma kin ve nefret tohumları ekiyor. Nasıl oluyor da bir ülkenin başbakanı kendi vatandaşları arasında ayrım yapar? Konuşan başbakan değil de Türkiye Cumhuriyetinin bir düşmanı konuşuyor sandım. Bundan sonraki adımı ne olacak, çok merak ediyorum. Sayın Başbakanın kesinlikle bilgilendirilmesi lazım, psikoloğa görünmesi lazım  şeklindeydi. Bu açıklamadan bir gün öncede parti grup toplantısında yaptığı açıklama da “Bu ülkenin Başbakan’ın zihin haritası Ermeni Diasporasının zihin haritasıyla aynıdır. Birlik ve beraberliği korumakla sorumlu olan Başbakan, toplumda bölünmeler yaratmaya çalışıyor. Öyle bir gözü dönmüş ki, bu Başbakan yakın bir zamanda bu millete Ermeni Soykırım iddialarını da dayatırsa şaşmayın.” Dedi.

            Bilinen bu açıklamalar üzerine gelelim değerlendirmemize. Başbakanın açıklamaları ile belli niyet taşıdığı, samimi olmadığı, Dersimi istismar ettiği, bugün diğer hak ihlalleri ve geçmişte yaşanan Maraş, Sivas, Çorum gibi katliamlarla yüzleşmediği, tek derdinin CHP’yi yıpratmak olduğu ve gizli gündemlerinde yer alan Atatürk’le hesaplaşma niyeti taşıdığı gibi tespitlerin doğruluğu yok mudur. Elbette vardır. Ama bu tespitler ve niyetler var diye, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük insanlık dramlarından ve katliamlarından biri olan Dersim katliamında, bir insanlık suçu işlendiği ve bunun sorumlularının açığa çıkarılması talebinden vazmı geçilecektir. CHP, nerdeyse konuyu gündeme taşıyarak Kılıçdaroğlunu zor duruma düşürdükleri için, Dersimlilerin Kılıçdaroğlun’dan ve CHP’den özür dilemesini bile bekleyecek. Dersim katliamının tüm çıplaklığıyla açığa çıkması için diğer olaylarının çözümünü beklemek, sorunu çözümsüzlüğe itmekten başka bir amaca hizmet etmeyecektir. Dersimliler 73 yıldır devletin kendilerinden özür dilemesini ve sorumluların açıkça tarih önünde teşhir edilmesini beklemektedir.  

 

            Dersimde 1937 ve 38 yıllarında yaşanalar; Birleşmiş Milletler tarafından onaylanan Soykırım Suçunun Önlenmesi Ve Cezalandırılması Sözleşmesine, Birleşmiş Milletler diplomatik konferansı sonucunda Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsü ile Roma Statüsü suçları ve Türk Ceza Kanununda yer alan düzenlemelerde yer alan soykırım suçuna birebir uymaktadır. Bu ayrıca tartışılacak bir meseledir. Dersimde bir isyan yaşanmadığı bugün olayı araştıran bütün tarihçiler tarafından artık kabullenilmektedir. Kendi özerk yapısını taşıyan Dersimin, ulus devleti inşası sürecinde ıslahı öngörülmüş ve tek dil, tek devlet ve tek din anlayışına uygun olarak O yıllarda devletin ve Cumhuriyetin sahibi olan CHP tarafından hizaya getirilmesi anlayışının bir sonucu olarak “tedip ve tenkil” edilmiştir.  O zaman Avrupa’daki Nazi akımından da etkilenen CHP, Türk olmayanların asimile edilmesi kastıyla, çıkardığı bazı yasalarda “Türkçe konuşanlar-konuşmayanlar” şeklinde düzenlemeler yapmıştır. Böylece ulus devlet bir ırkçı devlet kimliğine bürünmüş ve bu anlayışa uygun bir pratik sergilenmiştir. Dersim için bu amaçla önceden hazırlanmış onlarca rapora dayanılarak siyasi, askeri hazırlıklar yapılmış ve 25 Aralık 1935 tarihinde kabul edilen Tunceli Kanunu ile Dersim adı Tunceli olarak değiştirilmiş ve Operasyonunun yasal zeminleri tamamlanmıştır. Daha sonra 1937 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile Harekata başlanmıştır. Dersim’e yönelik Harekâtı, hükümet adına 1937 yılında Başbakan İsmet İnönü, 1938 yılında ise Başbakan Celal Bayar yürütmüştür. Genelkurmay başkanı olarak ta Fevzi Çakmak görev yapmıştır. Vali-komutan-müfettiş olarak atanan korgeneral Abdullah Alpdoğan ise harekâtın komutanı olmuştur. Devletin başında ise Cumhurbaşkanı sıfatı ile Atatürk vardır. Atatürk harekat sırasında 1937 yılında Partek’e giderek incelemelerde de bulunmuştur. İhsan Sabri Çağlayangil anılarında Atatürk ün “Bu işi kökünden halledin” talimatı verdiğini, yine Celal Bayar'ın 12 Eylül 1986 tarihli "Tercüman" gazetesinde yayınlanan sağlığında Kurtul Altuğ'a yaptığı açıklama da:"Dersim'de yapılan büyük ordu manevralarındayız. Dersim'in, o halde kalırsa, her zaman ordunun emniyeti bakımından tehlike olacağını görüşüyorlardı. O sırada biz konuşurken Dersimlilerin jandarma karakollarını bastıkları haberi geldi. Atatürk benim yüzüme baktı. 'Ne olacak?' dedi. Anlıyorum, orada emniyet tesis edilecek. Atatürk, 'Mesuliyetini üzerime alıyorum, vuracağız Dersim'i' dedi ve vurduk."  Diyerek, Atatürk’ün harekattaki rolünü açıkça belirtmiştir. Ayrıca Dersim Harekat planlarının bizzat harita üzerinde işaretlendiği ve Atatürk’ün kendi el yazılarının mevcut olduğu bir haritada, Trabzon’da Atatürk müzesinde sergilenmektedir.  

 

            Bugün gelinen aşamada Kemal Kılıçdaroğlu, o dönemin mirasını doğrudan sahiplenerek, genel başkanı olduğu CHP’nin Türkiye Cumhuriyetinin kurucu partisi olduğunu bir çok kez dile getirmiştir.  Şu ana kadar  o dönemde CHP’nin devlet olduğu ve başka parti olmadığı için bugünkü CHP’nin sorumlu olamayacağı, günahın o dönemin günahı olduğu tarzında bir yaklaşımda, sergilenmediğine göre  ( bu türden bir açıklamada ayrıca tartışılacak bir meseledir) bugünkü CHP sorumluluktan kaçamaz. Artık şu anda işlenen suçun bir numaralı failidir. Ve bu sorumluluğu da, yaşanan katliamın vahameti açısından formalite bir özür ile ortadan kaldırabileceği bir sorumluluk değildir. Tarih önünde hesap verilmelidir. Katliamcılara sahip çıkanlarda, katliamcılık suçuna iştirak etmektedir. Bir başka hususta, Kılıçdaroğlu’nun bu sorunu kurcalarsak, Ermeni soykırımı iddiaları da Türkiye’ye dayatılır türünden açıklaması da çok vahim ve zihin haritasını gösteren, ırkçı bir yaklaşımdır. Bu açıklama 1915 yılında tehcir sırasında yaşanan katliamdan kaçan Ermenilere, kucak açarak onları koruyan Dersimlileri ve Ermenileri de ayrıca çok üzmüştür. Dersimlilerin yaşanan süreci değerlendirirken olayı, AKP – CHP saflaşmasında yer alma yada hemşericilik muhabbetleriyle Kılıçdaroğlunu yıpratmama mantığıyla değerlendiremeyecekleri de ortada olan bir gerçektir. Tarihi bir fırsat yakalanmıştır. Sıkça dile getirilen talepler için artık laf zamanı değil pratik adım atma zamanıdır. Benzer sorunlar için diğer ülkelerde kullanılan çözüm yöntemlerine başvurulabilir.

 

                                                                                      Özgür Ulaş Kaplan

                                                                          [email protected]