15 Temmuz’daki darbe girişimi sonrasında yaşananlar esasında Aleviler için sevindiricidir. Çünkü ülkemizde ilk kez, ortak hedef haline gelen Aleviler dışında bir hedef belirlenmiştir. İlk kez iki Sünni cemaat, mezhep; adına ne derseniz deyin aralarında bu kadar açık bir biçimde çatışma yaşamaktadırlar. Her şeyden önce artık aralarına “kan” girmiştir.

Fethullah Gülen’in Dersim ile ilişkisi 1990’lı yıllarda, Tunceli Belediye Başkanlığı’na “hediye” ettiği kurbanlık koyunlarla başlamıştır. Ardından, Tunceli Cemevi’nde görevli bulunan kimseler vasıtasıyla Dersim’den seçilen çocukların Cemaate ait bazı dershanelere gönderilmesi ile devam etmiştir. Cemaatin, özellikle yoksul, ailesi tarafından okutulamayacak  olan çocukları araştırıp bulması, işte bu Cemevi’nde görevli olan, elbette başka kişiler eli ile olmuştur. Yani “kurbanlık koyun” karşılığında “kurbanlık çocuklar” almışlardır.

2003 yılında, Ankara’da Sakarya Caddesi’nde ortaokuldan öğretmenim ile karşılaşmıştım. Ankara’da ne aradığını sorunca, oğlunun Tunceli AKP il teşkilatı vasıtasıyla Gülen Cemaati’nin bir dershanesine verdiğini, kendisine Kızılay’daki binada yatma sözü verilmesine rağmen oğlunun Sincan’daki bir başka yurda yerleştirilmek istendiğini söylemişti bana. Yana döne Tunceli AKP il başkanını aramaktaydı.

Bir ara bana döndü ve şöyle dedi: “Yavrum ben Dersimli’yim, adamlara sözünü yuttururum. Peşini bırakmam bu işin” demişti. Oysa kendisi hapı yutmuştu ya da kendisine hapı yutturmuşlardı da haberi yoktu.

Ardından Dersim’de açılan okullar oldu. Kendisini “sapına kadar Dersimli” hissedenler bile bu okullara vermişlerdi çocuklarını. Çocukları buradaydı da kendileri hala Dersimcilik yapmaktaydılar. “Devrim”den söz etmekteydiler.

Zamanın il yöneticileri, bu cemaatin isimlerine danışarak kentte bazı işleri ve işlemleri yapmaktaydılar. Buradan referansı olmayanların çabaları boşunaydı.

Her neyse… Darbe girişimi sonuçsuz kaldı ve bu okullar da kapatıldı Dersim’de…

Peki Dersim kurtuldu mu dersiniz?

Hayır, kurtulmadı.

Peki, darbe girişiminden sonra Dersim’de neler olmuştur? Aleviliğin kalesi olan Dersim’de neler yaşanmıştır, yaşanmaktadır?

Darbe girişiminden sonra, Dersim’de ezan sesleri iyiden iyiye yükseldi. Bir önceki yazımda da söylemiştim. Kenan Güven’in 1984 yılında Aktuluk’ta yaptığı mescidin hemen yanıbaşında bulunan Tunceli üniversitesinden günde beş vakit ezan sesi yükselmekte.

İtirazımız ezana karşı olduğumuzdan değil, bilimsel çalışmaların merkezi olan bir üniversiteden ezan sesinin yükselmesi…

Kenan Güven, köylere mescit ve cami yapma nedenini, 1983’te şöyle anlatıyordu köylülere: “Bir yabancı buraya geldiğinde, size dininizi soracak. Siz, biz Müslümanız diyeceksiniz. Ama adam diyecek ki, nereden bileyim Müslüman olduğunuzu? Bana ispat edin… Adam doğru söylüyor. Ne caminiz var, ne mescidiniz var…”

Belirteyim ki, Güven’in Dersim’de uyguladığı bu politika, MGK’nın onayıyla ve sadece Dersim’de hayata geçirilmişti. Ve binlerce Dersimli çocuk böylelikle Kuran kurslarına gönderilmişti Dersim dışındaki illere…

Şimdi, aynı işe, yani 12 Eylül Darbesi’nin Dersim’deki mimarı emekli general Kenan Güven’in yarım bıraktığı işe, Tunceli Üniversitesi üzerinden başlanmış gibi görünüyor. Çocuk toplanmıyor ya, ezan sesi yükseliyor. Camilerden, mescitlerden değil, üniversiteden…

                Kenan Güven, bir generaldi Dersim’e vali olarak atandığında… 15 Temmuz’daki darbe girişimi başarısız oldu da, general falan da atanmadı il yöneticiliğine…

İşte size, 12 Eylül darbe uygulaması ile 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin ardından Dersim…

Genel nüfusunun büyük bir bölümü, il merkezinde ise yerli nüfusun yüzde 90 Alevi olduğu Dersim’de, merkezde bulunan Tunceli Üniversitesinden yükselen, dinletilen ezan sesini, kim, neye istinaden uygulamaya geçirdi bilmiyoruz.

Deniyor ki, “Orada lojmanlarda kalanların talebi olmuştur. Biz de bu yöndeki talebi yerine getirdik. Ama tabii bu talep bize sözlü olarak iletildi.”

Anladık da, cumhurbaşkanımızın her seferinde “% 52 oy aldı”ğını söylemesi, çoğunluğun kendisini desteklediğini bildirmesi ve azınlığın çoğunluğa tabii olması gerektiğinden bahsetmesini bir an için doğru kabul ettiğimizde, -bu düşünceye katılmadığımı belirtmeliyim- Dersim’de çoğunluğu Alevi olanların şikayetlerini, isteklerini haklı kılma anlamına da gelmez mi? Madem ki çoğunluktan söz ediyoruz… Mesela çokça söylenen bir seçenekten yola çıkarak bir referandum yapılsa Aktuluk’ta, kaç kişi ister üniversitedeki bu uygulamayı?

Daha bir iki gün önce, Tunceli Cemevi’nde Tunceli Valisi, İl Müftüsü, Üniversite Rektörü, Tunceli Cemevi Başkanı tarafından “birlik lokması” dağıtılmış.

Bu lokma dağıtımı törenine CHP Tunceli milletvekili Gürsel Erol da katılmış… 15 Temmuz darbe girişimini konuşmuş.

Gürsel Erol’u biz, Tunceli Üniversitesi’nde kurulması düşünülen Alevilik Bektaşilik Enstitüsü metninden dolayı iyi hatırlarız. Yine, Tunceli Üniversitesindeki Dersimli, Alevi, demokrat, aydın akademisyenlere uygulanan ayırımcılık nedeniyle tutunduğu tavrı da çok iyi hatırlarız. Seçildiği kentin halkına çok çok uzaktır. Sorunları - habersiz diyemeyeceğim çünkü kendisine iletildi bütün sorunlar- dile getirmekten uzaktır.

Yine bir Dersimli ve Dede olan Cemevi Başkanı Ali Ekber Yurt’tan da Gürsel Erol’un gösterdiği davranışlar dışında bir davranış bekleyemiyoruz ne yazık ki.

Gürsel Erol: “(…) Anadolu toprakları üzerinde yüyzıllardır yaşayan kültürlerin kardeşliğinden, beraberliğinden, birliğinden” söz etmekte.

Ali Ekber Yurt da “Bizim farklılığımızı zenginlik olarak değil, kötüleştirme nedeni olarak göstermek isteyen, kavgaya dönüştürmek isteyenler oldu. (…) Bin yıldır bu topraklarda kardeşçe yaşadık, yaşamaya devam edeceğiz.” Demiş.

Dersim’de yapılan bu uygulamada birlik adına ne var? Buna birlik mi demeli, ayrılık mı, demeli… Ali Ekber Yurt’un deyimiyle “…bu topraklarda kardeşçe yaşamak” böyle mi olmalı?

Dede, demeyi de sevmiyorum ya, - çünkü Bektaşilik’e ait sıfat, biz Dersimlilerde Pir, denir. Rayver, Musir denir… Dede sıfatı yoktur bizde-  ama Ali Ekber Yurt kendisine madem Dede sıfatı vermiş, ben de ona “Dede” diyeyim  ve sorayım: Ali Ekber Dede, 12 Eylül Darbesi’nden sonra Kenan Güven’in köylere yaptırdığı mescitleri, camileri, gönderdiği imamları nasıl değerlendirirsin? Ne dersin? İyi mi yapmış kötü mü yapmış? İyi yapmış dersen, darbeyi savunmuş olursun, haberin ola?... Darbeci olursun… Kötü yapmış dersen, sana bir soru daha sorayım: Peki, Tunceli Üniversitesinden ezan sesleri yükseliyor bu Alevi kalesi kentte… Bilim yuvasından yapılıyor bu Dede… Ne diyorsun bu işe?.. İyi mi oluyor, kötü mü oluyor? İlk sorudaki şıkları da göz önünde bulundur Ali Ekber Yurt dede…

Son bir soru daha… Bu Alevi kentinde yani Dersim’de bir “Dede”, yine Dersim’den başka bir dedeyi jurnallemiş Cumhurbaşkanına… Belgeleri elimizde… Yayınlarız yakında. Ne dersin dede? Ne iştir bu? Bu davranış Alevi ahlakına uygun mudur? Alevilik inancında var mıdır bunun yeri?  Oysa bizde “halk mahkemeleri” var dede, inancımızın gereğidir bu… Cemsiz, cıvatsız, sorgusuz sualsiz, ne iştir bu yapılan? Atalarımız ki, mahkeme kapıları bile bilmezlerdi eskiden. Bir kanaat önderi olmandan dolayı sorarım size: Olur mu böyle bir jurnalleme bizim geleneğimizde, inancımızda?

12 Eylül döneminin Emniyet Müdürü ile görüşmüştüm yıllar önce… Kenan Güven konusunu araştırırken… Elinde bir sürü ihbar mektubu bulunduğundan söz etmişti… Ve eklemişti: Şimdi onları yayımlamanın sırası da zamanı da değil, diye…

Ya milletimin, halkımın vekilleri… İkiniz ne dersiniz bu 12 Eylül Darbe uygulamasını anımsatan işe? Devletin vekili değil de halkın vekili olarak, seçildiği ilde bulunan halkın vekilleri olarak… Vali’ye, rektöre sordunuz mu bu uygulamayı, daha doğrusu, bunun yerinin üniversite değil, cami olduğunu… Aklınızda olsun, müftüye de söyleyiverin bu uygulamanın yerinin cami olduğunu…

Dersim Barosu, İnsan Hakları Derneği vb… Hukuken bir suç var mıdır bu uygulamalarda? İnsan haklarına aykırı bir durum falan…

Ve elbette ilimizdeki yerel medya, yerel medya yazarlarımız… Duymadım, görmedim, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” modunda mısınız hâlâ…