Yaklaşık üç yıl önceydi. Daha ayağı kesilmemişti. İstanbul’da hastanede yattığını duyduğumda hemen İstanbul’a ziyaretine gittim. Hastanede seruma bağlı bir şekilde görünce çok duygulanmıştım. Moralini bozmamak için de şakayla “Seruma bağlanmış Aslan Gibisin” dediğimde gülümsedi. Epeyce sohbet ettikten sonra yanından ayrıldım.

Bir müddet sonra da bir bacağı kesilmişti. Telefonla hep görüştük. Çok direndi ve yaşama kaldığı yerden devam etti.

En son bir ay önceydi. Oğlunun düğününe davet etmişti. Gidemedim. Keşke gitseydim. Ama nereden bilebilirdim ki bu düğün aynı zamanda onun, tüm dostlarıyla vedalaşma partisiymiş.

Meğer son veda töreniymiş. Geçen hafta mide kanamasından öldüğünü duyduğumda gözyaşı dökmek dışında elimizden başka da bir şey gelmedi.

Evet, Seyfi Doğanay ölmüştü. Her canlının tadacağı, göreceği ölümü o biraz erken gördü.

Seyfi Doğanay, müzik dünyasında hiçbir zaman unutulmayacak eserler bırakarak aramızdan ayrıldı. Türkülerinde, yorumunda Dersim’in hüzünlü ve acılı izleri vardı. Onun parçalarında ezilen ve acı çekenlerin çığlığı vardı. Yanık sesiyle, topraklarından ayrılmış insanların çığlığını hep dile getirdi. O insanların özlemlerini; sevdalarını haykırdı.

Dersim coğrafyası acılı bir coğrafya. Bu coğrafyadan çıkmış sanatçılarımızın, yazarlarımızın, şairlerimizin, ortak yönleri “Dersim kimliği” ekseninde o acıları her zaman seslendirmişlerdir veya yazmışlardır. Seyfi Doğanay da tüm eserlerinde o duygularla besteler yapmış bir sanatçımız.

Toplum olarak bizlerin tüm sanatçılarımıza değer verip, sahip çıkmamız lazım. O değeri yaşadıkları zaman veremezsek, mezar başlarında vereceğimiz bir değerin önemi ve de anlamı kalmaz. 

Seyfi Doğanaylar, Ferhat Tunçlar, Hakkı Bulutlar, Emre Saltuklar, Enver Çelikler, Hasan Erler ve ismini şu anda yazamadığım tüm sanatçılar kolay kolay yetişmiyor.

Evet, Seyfi kardeş, türkülerinle bizi baş başa bırakıp aramazından ayrıldın. Ama inan ki sen sadece fiziki olarak aramızdan ayrıldın. Sen her zaman kalbimizde, beynimizde yaşayacaksın. Olan sadece zamansız bir ayrılış. Zemheri ayında da olsa ölümün türkülerinle özdeşleşmiş oldu. Hani sen diyordun ya

“Yağmur, dolu neyler bana, kar yağdı başıma benim.” Şimdi olan o. Ama karın soğuğu içimizdeki sevginle eriyecektir.

Söylenecek tek kelime; Dersim bir yıldızını daha kaybetti. Hepimizin başı sağolsun.

Ergüder ÖNER