“Alibaba ve Kırk Haramiler” filmini izleyenleriniz var mı, bilemiyorum? Ama benim kuşağımın çocukluk döneminde izlenen bir filmdi. Sadrı Alışık’ın “Ali Baba”yı canlandırdığı filmde, Kırk Haramiler Ali Baba’yı yakalayıp-öldürmek için şehirdeki evini bir gün önce tespit edip, kapıya bir çarpı işareti koyuyorlar ve böylece ertesi günkü hunhar (bu sözcüğün Hun Kavmi ile ilişkisi var mı? ) planları için zorluk çekmek istemiyorlardı.

Hayatımın ilk fişleme sahnesini böylece Yeşilçam’ın, o candan insanlarının oynadığı bir masal filminde görmüş oluyordum. Bugün ise Şairin “yolun yarısı“ dediği yaşa merdiven dayayan ben, birkaç seneden beri medyadan neredeyse her ay bir fişleme haberi okuyorum.

Hatay- Adana-Adıyaman-İzmir-İstanbul… Bu şehirler ve belki de haber olamamış bir çok ilde Alevilerin yaşadığı evlerin kapısına çarpı işaretleri konuldu ve konulmaya da devam ediliyor.

Peki , bu ev işaretleme geleneği nerden geliyor? Bu geleneği icat edenleri tarihte aradığımızda kendimizi Kızgın Arabistan çölleri ortasında ki Mekke şehrinde buluyoruz. Zamanın sahibi Zervan’ı geri sarıyor ve 14 asır önceye yolculuğa başlıyoruz.

Mustafa’nın ve Murteza’nın “ tevhit ” düşüncesinden korkan ve egemenliklerinin son bulacağından korkan Muaviye’nin babası Ebu Süfyan, Ebu Cehil ve diğer günümüz İŞİD barbarlığının fikir babaları, Mustafa ve Murteza’nın “ inancına “ mensup insanların evlerine ilk çarpı işaretlerini koyanlardır.

Anlayacağınız , “evlere çarpı işareti” koyarak ilk hunhar emeller peşinde koşanlar, Hz. Mustafa’nın vefatından sadece 25 yıl sonra, tüm İslam Dünyasına egemen olan Emevilerden başkası değildir.

Bu çarpı işareti, kitlesel bir katliamın olacağının işaretiydi ve bunun içindir ki Ahmed-i Muhtar’ın Mekke’den beraberindekilerle birlikte ayrılması gerekmiş ve geride kendi evinde kendisini “Muhammed” sansınlar diye “ Ali” yi bırakmıştır. Ki Emeviler, Muhammed’i öldürmek için evini bastıklarında karşılarında duran Haydar’ı bulmuşlar ve Ali’ye karşı kılıç çekmeye cesaret edememişlerdir. Muhtemeldir ki bunda Haydar-ı Kerrar’ın babası Ebu Talip’in Kureyş üzerindeki hatırı-sayılır etkisi de hakim rol oynamıştır. Çünkü Muaviye’nin babası Ebu Süfyan ve beraberindekiler, çocuk yaşta yetim kalmış Mustafa’yı, kimsenin ona sahip çıkmayacağı düşüncesi ile daha rahat öldürebileceklerini düşünmüşlerdi ve planlarının karşısında “Ali” yi bulunca, bu hunhar fikirlerine muvaffak olamamışlardı.

Bu hikayenin üzerinden asırlar geçti ve Ali’nin Halkının Evlerine Türkiye’de Emevi/Vahabi/Selefi yaratıklar tarafından işaret konulduğunu görüyoruz. Ve 14 asırdır Ali yolunda “canını ve malını “ riske atmaktan çekinmeyen insanlarımızın yakın gelecekte hunhar bir planın icrası dahilinde Emevi Kılıçlarıyla karşı karşıya kalacağı artık aşikar.

Peki gelecekte olabilecekleri sezinleyebiliyorsak neden politikamız yok? Varsa da neden icrası yok. Benim fikrim , Türkiye’de mezhep kavgası çıkarmak isteyenlere karşı Alevi ve Sünni’nin bir arada Vahabi/Selefi tehdidine karşı durması gerektiğidir. Bu nedenledir ki her şehirde ve kasabada , Cami’de ki imamın ve Cemhane’de ki Dede’nin mezhepsel bir iç savaş tehlikesine karşı barış ve huzur için ortak mesajlar verdiği etkinliklerin başlaması gerektiği üzerinedir. Buna Alevi Örgütlerinin itiraz edebileceğini sanmıyorum ama Diyanet konusunda çok haklı olarak ikircikliyim. Dilerim yanılırım. Ancak söyler misiniz , Kapılara Konulan Çarpı İşaretlerinin “şer amacı” ancak nasıl bertaraf edilebilir?