“ Namaz kılmayan hayvandır “ “Namaz kılmayanlar öldürülmelidir “ bu sözleri , her hangi bir özel kanalda değil , Türkiye Cumhuriyeti  yurttaşlarının vergisi ile yayın yapan TRT-1 ve TRT-Kurdi’de duyuyoruz.

Bir yobaz ülkedeki Türkçe bilen nüfusa, diğeri ise Kürtçe bilen nüfusa “kamuya ait  televizyon kanallarından” “selefileşme/vahabileşme “ çağrısı yapıyor. Ve gün geçtikçe Türkiye’de dinden siyasete, sağından soluna Vahabileşmenin veya Vahabileşmeyi taklidin yayıldığını somut olarak işitmiş ve görmüş oluyoruz.  Muhtemeldir ki yakın zamanda “Ebu Suud Fetvalarını” da TRT’den duyarsak şaşırmayacağız. Çünkü bu ülke artık Emevi Dini olan Cahiliye/Muaviye Arap Milliyetçiliğinin ülkesi olma yolunda ilerliyor ve A’dan Z’ye Vahabileşme son hızıyla devam ediyor.

İşte bu nokta da  karşımıza, Vahabi/Selefi düşüncenin tarih boyunca her daim  elinde, Hak Aşıklarına karşı bir saldırı silahı haline gelen bir kavram üzerinde duracağız; NAMAZ…

Peki üzerinde tartışılan ve fetva verilen “Namaz “ kavramı nedir ? Kökeni nedir ? Kur’an’da var mıdır? Alevilik açısından “Namaz” ne anlam ifade eder? Bu soruların cevabını aramaya çalıştığımız andan itibaren Kuran-ı Natık’ın izinden gidebiliriz diye düşünüyorum.

“ Namaz “ sözcüğü , İrani/Aryan lisanlarında olan iki sözcüğün  birleşiminden oluşmaktadır. Türkçe’ye “ Namaz” olarak geçen bu sözcüğün orijinali, İrani dillerde Farsitelafuzuile “Nemez” dir. Peki  “Nemez” sözcüğü hangi sözcüklerin birleşiminden oluşmaktadır  ?

Bu sözcüklerden İlki ;  Farsça’da, Zazaca’da  “yarım” anlamına gelen “ NEM”dir. İkinci sözcük ise İrani dillerden Tanrı/Rab/Allah anlamlarına gelen “ Ezdan”dır. Bu sözcüğün kökeni ise “ Ez” dir.

İşte Aryan/İran dillerinde ki,  bu iki sözcük olan “ Nem”  ve “ Ezdan” sözcükleri yan yana geldiğinde “ Nem-i Ezdan”  kavramı oluşur . Yani “ Tanrı’nın önünde yarım olan, eğilen “ anlamı oluşur.

Zamanla bu “ Nem-i Ezdan” kalıbı , “ Nem-i Ez” formuna , daha sonra ise “ Nemez” ve en sonunda Türkçe’ye “ Namaz” olarak geçmiş olan ve mana itibariyle “ Allah’ın önünde eğilen, secde eden, yarım olan “ anlamlarına gelen ve Kur’an’da yer almayan bir sözcük olarak günümüze kadar tartışmalı olarak kendinden bahsettiren bir sözcük olmuştur.

Kur’an-i , İslami ve Sami/Arap/İbrani kökenli olmayan , İran/Aryan dünyasına ait “Namaz”ın tek manası vardır , o da Tanrı’nın önünde secde etmek, eğilmek ve yarım olmaktır. Ki bugün yeryüzünde ister çok tanrılı olan ister Tek Tanrılı olsun tüm dinlerde “ Tanrı önünde secde etmek , eğilmek , nişan vermek “ tarzı ibadet biçimleri vardır.

Dersim’de ziyaretin önünde eğilerek ziyarete nişan verenden tutun da Çin’de bir Budist tapınağında , Japonya’da Şinto tapınağında , Cami’de, Cemhane’de, Kilise’de,Sinagok’ta, Kudüs’te, Ağlama Duvarının önünde , Pir karşısında Dar’da inançsal hayatın sayılamayacak kadar çok yerinde “ Nem-i Ezdan” ın farklı ama muhteviyatı aynı formları bir ibadet ritüeli olarak varlığını korumaktadır.

İşte bu noktada İslam’a “ namaz”  sözcüğünü kimin kazandırdığını ifade edelim ; Zerdüştiler…

ZERDÜŞTLÜK VE NAMAZ…

Zerdüştlük konusunda sadece ezber bir düşünceye sahip olan,  gerek Kürt/Zaza milliyetçiliği etkisi altındaki bir kısım Alevi gençleri ile Vahabileşen Türkiye’nin Cumhurbaşkanı arasında benzerlik olduğunu söylersem , belki bana inanmaya bilirsiniz. Her iki kesimin ortak noktası ;  Zerdüştlükte ki “ Namaz”ın varlığın bi-haber olmalarıdır.

Bu bakımdan Halife Ömer döneminde , İran/Sasani toprakları ele geçirildiğinde İran’da Zerdüşti toplulukların günde beş vakit namaz kıldığını ve halen günde beş vakit kılmaya da devam ettiklerini ifade edelim. Bugün  Zerdüşti inancından bi-haber,  Kürt/Zaza milliyetçiliği etkisi altında ki bazı Alevi gençleri Zerdüşt’ün 5 vakit namaz kıldığını, Zerdüşt inancında 5 vakit namaz olduğunu bilmemeleri de traji-komik bir durumun tezahüründen başka bir şey değildir.

Diğer bir yandan , Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 5 vakit namaz kılan biri olarak, Zerdüştlerle çok ortak noktası olduğunu bilmemesi de ayrı bir traji-komik durum oluşturmakta ve kendisi gibi günde 5 vakit Tanrı önünde secde eden Zerdüşt İnancı mensuplarına haksızlık etmekte ve farkında olmadan baltayı taşa vurmaktadır.

ALEVİLİK VE NEM-İ EZDAN

Tüm bu tartışmalar karşısında ismini Şir-i Ezdan Ali’den alan Alevi toplumu açısından  “Namaz” sözcüğü ne ifade etmektedir ? “ Hz. Ali namaz kılıyordu, siz niye kılmıyorsunuz” sorusundan usanıp-bıkan toplumumuz açısından “ Namaz” nedir , ne değildir ?

Tarihi hakikat şudur ki ; ne Şir-i Yezdan Ali ne de Muhammed Mustafa bugünkü tarzda icra edilen bir şekilde “ Namaz” kılmıyordu. Bugünkü şekilde ki Sünni Dünyasının ibadet biçimi Emevi döneminden kalmış bir mirastır , Muaviye ve ardılları tarafından sistematik hale getirilmiş “ Namaz” ile , Ali’nin ve Muhammed’in ibadet biçimi arasında dağlar kadar fark vardır.

Diğer bir yandan gerek Hz.Muhammed’in gerekse de Hz. Ali’nin yolunda en önemli şey “tevhit” inancıdır , Allah’ı zikretmenin her hangi bir şarta bağlandığı bir durum söz konusu değildir. Ki “ namaz”ın bir sömürü aracı olarak zenginler/egemenler/zalimler tarafından kullanılması da “ salat” sözcüğü adı altında Kelam-ı Kuran’da lanetlenmiş ve insanların gösteriş amaçlı ibadet etmeleri , seyir için ibadet etmeleri kınanacak bir durum olarak Kuran-i Al-i’de yerini bulmuştur.

Öte yandan kafasında “ namaz”a dair soru işareti olan bir Alevi’nin düşünmesi gereken en önemli şey şudur ;

•             Muaviye’de Namaz kılıyordu Ali’yi ondan ayırt eden neydi ?

•             Muaviye’de Kuran diyordu , Ali’yi ondan ayırt edem neydi ?

•             Yezit’te Namaz kılıyordu , Ubeydullah bin Ziyad ve Mervan’da kılıyordu Hüseyn-i Deşt-i Kerbela’yı onlardan ayıran neydi ?

Bu sorunun cevabı “İnanan insan için şeklin önemi yoktur” , Şekle önem verenler şekli bir silah olarak Öz’e karşı kullanırlar , Bu nedenle Şah-ı Merdan Ali’nin “ Ben Konuşan Kuranım” sözü , Hak İnancını hileye-şekle-zahiriye boğmak isteyenlere karşı , zamanı fetheden yolumuzu aydınlatan bir çıkış ve ışıktı.

Bu  Nur-u Hak-Muhammed-Ali’nin yolunu süren Yunus Emre, Pir Sultan ve Harabi bakalım bizlere nasıl bir miras bırakmışlar ki “ Namaz” bizde nasıl yorumlanmış ? Kısaca bu noktalara değinelim.

Pir Sultan’ın “ Kılınmış Namazım kıldırırlarsa dediği “ , bizim bugün anladığımız “Namaz” değildi. Çünkü kendisi bir “ Hak Aşığıydı “ , “ Hak Aşığı” bir insan zaten “ Hakkı her andığında  Hakka secde ediyordur, Hakkın önünde eğiliyordur  “ dolayısıyla da O’nun için , Onlar gibi düşünenler için Tanrı önünde “zühd-ü riya” ile yapılan bir ibadetin anlamı yoktur.

Ozan Harabi bakınız ne diyor ;

Zühd ü riya ile olan ibadet

Hatadır Hazret-i Settar'a karşı

Böyle namaz ile olamaz ümmet

hiç kimse, Ahmed'i Muhtar'a karşı

Ozan Harabi , bu dizleriyle “gösteriş için seyir için eda edilen namazı” ve ibadeti eleştiriyor ve  bu tarz bir ibadet ile ne Allah’a ne de Muhammed Mustafa’ya layık olunmayacağını ve O’nların ümmeti olunamayacağını yalnızca Zühd ü Riya Milleti olunacağını belirtiliyor.

“ Bir kez gönül kırdın ise o kıldığın Namaz değil” diyen Yunus Emre’yi hatırlayalım. Yunus Emre bu sözleri ile kendi zamanında Hak İnancı üzerinde tahakküm kuran , Namazı her şey için yeterli ve zorunlu sayan, hoşgörü ikliminden uzak ve  kurak kalplere sesleniyordu.

Yunus Emre , gönül kırılarak yapılan ibadetin , Nem-i Ezdan ile açıklanamayacağını ifade ederek , Şir-i Yezdan Ali’nin Emevi ve Harici taifesine karşı verdiği mücadeleyi , kendi zamanında sürdürmüş oluyordu.

NEM-İ EZDAN, CUMA GECESİ VE GÖNÜL AV U DESTİ…

Cem İbadetine katılmış her can bilir ki , cem sırasında halka olunur ve halka şeklinde birbirinin cemalini gören canlar , Pir’in Dede’nin dua ve gülbengleri eşliğinde alınlarını secdeye koyar ve “Nem-i Ezdan”  tanımına uyacak şekilde ibadetlerini icra ederler. Durum bu şekil iken ne yazık ki ; bazı Alevi’lerin cemhanelerde ve ziyaretlerde Tanrı önünde ettikleri secdeden şüphe edip Sünni ve Şia inancından canlar gibi ibadet etmeye çalışması , kelimenin tam anlamı ile hem taklittir hem de Hak-Muhammed-Ali Yolunu anlamamaktır.Öz’ü Şekle hapsetmektir , “Kuran-ı Natık” Sözünü idrak etmemektir.

“Namaz” sözcüğü üzerine konuşurken diğer bir akla gelen husus ise “Aleviler neden Cuma’ya gitmiyor?” sorusudur. Sünni ve Şia inancından canlar ibadetlerini Cuma günü yapıyor da , Aleviler ibadetlerini Cuma günü yapmıyor mu ? Haftalık cemin olduğu geceye  “Cuma Gecesi “ demiyor muyuz? Zazaca’da bu kavramın karşılığı da “ Sewe Yeniye” dir. Bunun aksini iddia etmek ne mümkün.

Perşembeyi Cumaya bağlayan geceye “ Cuma Gecesi” diyen ve Cuma’nın ilk saatlerinde gecenin karanlığını Çerağ-ı Nur-u Hak-Muhammed-Ali ile aydınlatan , GönülAv u Dest’i alarak cemal cemale secde ederek “ Nem-i Ezdan”ı  icra eden, Sünni ve Şia inancına mensup canlardan önce ilk toplu Cuma ibadeti yapan yine Aleviler değil mi ?  Buna rağmen bazı Alevilerin kafası karışık ise , bunda “ Perşembe Günü” ibadet ederiz diyen ve  “Sewe Yeniye/Cuma Gecesi” anlamı ve önemini bilmeyen veya bilip de görmezlikten gelen kişilerde kusuru aramak gerekir diye düşünüyorum.

Sözün sonuna gelirken , her geçen gün Türkiye’de hakim iki inanç açısından kötüye doğru gittiğimizi , Sünni/Hanefi inancını Vahabiliğin , Alevi İnancının ise Ali’siz bir Alevilik ikame etmek isteyen Sol Vahabiliğin saldırısı altında olduğunu belirtmek istiyorum.

Bu saldırıdan çıkış yolu ;  Aleviler için Aktif Siyasetten, siyasi makam ve mevkiiden kendini ari tutan,  Türk-Kürt-Zaza milliyetçiliği tesiri altında olmayan Pir’lere , Dede’lere, Bava’lara ,Ana’lara, Atalarımızın  Sözlü Tarihine , Batini Yoruma ve İmam Cafer Sadık Buyruğuna bağlı kalmak , Sünni/Hanefi inancı içinde Abbasi Hilafetinin işkence ile öldürttüğü İmam Hanefi’nin yoluna bağlı kalmak ve Vahabiliğin her türlüsünü reddetmek ile mümkündür. Ve ancak bu şekilde Türkiye bu şekilde huzur bulur, iç barışı yakalar ve anlamından koparılan Nem-i Ezdan tanımı yerini bulur , dini kavramlar dindar dinsizlerin elinde silah olmaz diyor ve Hz. Ali’nin sözü ile bitirmek istiyorum ; “ Benim , belimi dindar dinsizler kırdı “…

Zamanı fetheden bu söze nedir ?Siz , deyiverin canlar…