7 Haziran Akşamı , “ Büyük İnsanlık “  ve “ Yeni Yaşam” sloganı kazandı. Bu slogan ve ilkeler etrafında yan yana gelmiş halklar, sadece Türkiye’nin değil, Mezopotamya ve Ortadoğu’nun kaderini değiştirecek, çoğulcu demokrasiye doğru büyük adım attılar.

7 Haziran gecesi, Türkiye  “ büyük bir felaketten “ kurtuldu. Yargısı, Yürütmesi, Yasaması bil-cümle tüm organları tek parti diktatörlüğü altında fonksiyonunu kaybetmiş ülke, oksijen tüpündeki son soluğu göğsüne çeker vaziyette iken; HDP, kazanmış olduğu seçim zaferi ile tüm Türkiye’ye nefes aldırdı.

Kuran’ı mızraklarına takmış, AKP ve Reis-i Cumhur büyük bir hezimete uğradılar. Deyim yerindeyse AKP ve Reis-i Cumhur, Muaviye’nin Ali’ye karşı oynadığı taktiğin 21.yüzyıl versiyonunu,  HDP’ye karşı seçim boyunca sahneleyip, durdular.

7 Haziran seçimlerine bol “ elde Kuran’lı, Kudüslü, Fethi İstanbullu, Selahaddini Eyyübili, Kabe’li” istismar söylemleri ile gidildi. İktidarını kaybetmek istemeyen AKP ve onun tarafsızlığı şüphe götürmeyen Reis-i Cumhuru , “ insan hakları ve demokrasi “ yerine “ baskı, tehdit ve din sömürüsünü “ meydanlarda, televizyonlarda, gazetelerde günlük hayatımızın her köşesinde konuşmalarıyla ve reklamlarıyla dile getirdiler. Öyle ki Türkiye’de ki günlük hayat, George Orwell’in 1984 Romanına döndü.

“ Başkanlık Sistemi” adı altında ülkedeki “asgari demokratik düzeni” ortadan kaldırıp, kendi Neo-Osmanlıcı politikaları kapsamında teo-politik bir rejim kurma yolunda ilerleyen AKP, tıpkı Muaviye’nin Fırat ırmağı kıyısında Ali tarafından durdurulduğu gibi, bu kez Kürt Siyasi Hareketi, Demokratik Alevi Hareketi, Azınlıklar ve ittifak halinde olduğu sol-sosyalist muhalefet, dindar ama dini siyasete alet etmeyen yurttaşlar tarafından Fırat’ın kenarında durduruldu. Fırat’tan öte AKP, deyim yerindeyse çakıldı, kaldı.

AKP’nin otoriter rejimini sallayan, Saray Rejimini yerle yeksan eden oyların büyük bölümü hiç kuşku yok ki Kürt ve Alevi seçmenden geldi. HDP, Kürt ve Alevi nüfusun yoğun olduğu hemen hemen her yerde oyunu iki katını çok daha fazla aşarak arttırdı.

6 milyonu aşan seçmen; Türkiye’yi bölünmekten kurtardığı gibi, radikal ve aşırı şiddete meyilli düşünce akımlarının da Türkiye ve Kürdistan siyasetine hakim olmasını engelledi.

Aziz Nesin’in Zübük filmini ve Kibar Feyzo’yu izlemiş milyonlar, Türkiye’nin makus talihini değiştirdiler. Türkiye’yi aydınlığa taşıdılar. Ülke siyasetinin Zübükleşmesine  “ dur” dediler.

Osmanlı Monarşisinin son yıllarında birbirinin boğazına sarılmış olan halkların torunları, bugün geçmişten ders alarak birbirlerinin ellerini sıktılar, tokalaştılar.

Namazında niyazında Kürt seçmen oylarıyla, devletleşmiş ve özünden kopmuş İslam’ın kılıcı,  üzerinden eksik olmamış Ezidi kardeşini meclise taşıdı. 20. Yüzyılın ilk soykırımını yaşamış Ermeni kardeşini, Süryani kardeşini Hamidiyeci-İttihatçı tarihle yüzleşerek meclise taşıdı.

7 Haziran seçimiyle belki de Ortadoğu tarihinin en büyük ve en mutlu birlikteliği sağlandı. 1514 Çaldıran Savaşından bu yana Şah’lar ve Padişahlar arasında kalan Alevi Kürt (Kurmanc/Zaza) , Türkmen, Arap toplumları ile Şafii/Hanefi Kürt/Türk/Arap toplumları HDP çatısı altında bir araya gelerek; gerici/mezhepçi/tekçi anlayışa karşı  “evrensel hukuk, insan hakları, çoğulcu demokrasi, özgürlükçü laiklik “ yolunda büyük bir zafer elde ettiler.

500 yıl önce Ebu Suud’un “ Kızılbaş’ın elinden bir şey yenmez “  sözüne karşın , Palulu bir Zaza Seyda (Şeyhin)’nın Torunu Selahaddin Demirtaş,  dinsel gericiliğe ve yobazlığa karşı sarf ettiği şu sözle Ebu Suud ve onun günümüz siyasi/dini takipçilerine mesaj verdi ; “ Alevi’nin elinden bir şey yenmez diyorlar, bunlar (yobazları kast ediyor)  o kadar haram yemeye alışmışlar ki helal yemek midelerine dokunuyor “ ….

Demirtaş’ın bu ve benzeri tarihi sözleri, beraberinde tarihi bir zaferi getirdi. Bu öyle bir zafer ki; İstanbul’un Fethinden, Kudüs’ün fethinden daha önemli. Çünkü 500 yıldır Anadolu/Trakya/Türkiye /Kürdistan yoğun ve şiddetli bir Sünni Hegomonik siyasetin altındaydı. Çaldıran Savaşından bu yana Sünni ittifak, Alevilere karşı hep muzaffer olmuş, siyasi rüzgarlar Aleviler lehine 500 yıllık tarihte  ( birkaç kısa dönem hariç)  hiç bu kadar pozitif esmemişti.

Alevi Örgütlerinin temsilcilerinin meclise girmesi bu bakımdan tarihi ve önemlidir.  HDP, bu bakımdan Türkiye Siyasetinin Sünni Hegomanyasını dumura uğratmıştır. Cemaat ve AKP arasındaki kavgadan önce, kavganın emarelerini gören Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce bir köşe yazısında  “500 Yıllık Sünni Siyasi İktidarın kavga çıkması halinde parçalanacağını “ yazarak Cemaat ve AKP’yi uyarmıştı.

İşte Gülerce’nin korktuğunu, HDP gerçekleştirmiş, Muaviye’ci Rejim çökmeye başlamıştır.

Muaviye, bugün AKP’nin ilham aldığı şahsiyetlerden biridir. İslam Tarihinde “ilk Saray’ı yaptıran” da Muaviye’dir. Bu bakımdan Reis-i Cumhurun, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde  “Saray”  yaptırarak içinde barınmaya çalışan ilk siyasetçi olması tesadüf değildir. Reis-i Cumhur, Muaviye’yi sevmezlik yapmaz, hatta Muaviye Ali’yi ne kadar seviyorsa, Reis-i Cumhur da en az onun kadar Ali’yi seviyordur, diyebiliriz. “ Alevilik, Ali’yi sevmekse ben Ali’yi Alevilerden daha fazla seviyorum” diyen Reis-i Cumhurun sevgisinin, Muaviye’nin Ali’ye olan sevgisinden eksik kalmadığını düşünsek, kendisine haksızlık etmiş olmayız.

Bugün HDP’nin, HDP dışında başında “ Dersimli Kemal’in”  bulunduğu CHP’nin maruz kalacağı en büyük tehlike “ Hakem Olayıdır “. Tarafsız Reis-i Cumhur’un ve AKP’nin, CHP ve HDP ile girdiği her diyalogun sonu tedbirli davranılmazsa, 7 Haziran zaferinin  “ koalisyon görüşmeleri “ adı altında  “Hakem Olayına”  dönme ihtimalidir.

Nasıl ki Muaviye , “ Hakem Görüşmeleri” sırasında Ali’nin ordusunda bölünmeler yaratmak için çok çaba sarf etmiş ve netice de Ali’nin safları dağılmışsa, AKP’de aynı taktiği CHP ve HDP üzerinde denemektedir. AKP, bu her iki partide çeşitli kesimleri birbiriyle ittifaktan vaz geçirerek parti içinde kavga yaratacak, bölünme yaratacak şahsiyetleri ön plana çıkarmaya çalışacaktır. CHP içinden “ Deniz Baykal”  işte bu “psikolojik yıpratmanın” ilk unsuru olarak, CHP’de ki dağılmayı hızlandırmak için seçilmiştir.

DEP’i, Meclis’e taşıyan SHP’yi CHP ile birleştirerek, partiden Kürtleri ve Alevileri dışlayan, sosyal demokrasinin ruhuna “EL-Fatiha” okutturan Deniz Baykal’ın, AKP tarafından seçilmesi hiç şüphe yok ki CHP içinde ki “ Alevileri-Kürtleri tahrik etmeye, ayaklandırmaya “ yönelik bir teşebbüstür.

HDP, boyutunda ise AKP yine CHP’de olduğu gibi “ Aleviler ve Kürtler arasında psikolojik kırılmalara yol açacak tartışmalar yaşanmasını, kavgalar çıkmasını istemekte “ bu da yetmezse “ Hüdapar ile HDP “ tabanları arasında bir iç savaş çıkmasına göz yumarak, yine sorumlusunu “ Aleviler “ olarak göstermeye çalışmaktadır.

 Örnek mi istiyorsunuz? Geçen günlerde çeşitli medya organları aracılığı ile servis edilen haberde “ Diyarbakır saldırısını düzenleyenin kimliği belli oldu. Saldırgan Kürt Alevi’si” denilmiş ve hedef olarak Aleviler gösterilmiş, Kürtler ve Aleviler arasında ki tarihi siyasal birlikteliğe karşı psikolojik bir harekat devreye sokulmuştur. Adana ve Mersin bombalı saldırılarında içerisinde yoğun olarak Alevi kökenlilerin bulunduğu örgütün adının zikredilmesi ve failin, o örgütle bağlantılı olduğunu AKP’nin açıklaması da aynı psikolojik harekatın bir parçasıdır, diyebiliriz.

7 Haziran zaferinden en fazla yararlanan kesimin Kürtler, Ermeniler, Ezidiler, Süryaniler ve Aleviler olduğunu gören, 500 yıllık Sünni hegomonik siyaset her türlü “Osmanlı Oyununu “ devreye sokacaktır. Bu oyunu ise siyasi açıdan kıblesi “ İnsan hakları, demokrasi, özgürlükler, evrensel hukuk, inançların özgürlüğü, özgürlükçü laiklik” olanlar kazanacaktır. Kaybedenler ise tarih ve insanlık önünde siyasi açıdan kıblesi “ dini değerleri sömürenler ve inançlar arasında, halklar arasında kin ve intikam tohumları ekenler ve sözleriyle maksadını aşarak inançları hakir görenler”  olacaktır diyor, Saray’sız bir Türkiye’ye “ evet” diyorum…