RUHUMUZDAKİ DEPREM VE ÇARESİZLİK...

Antakya'dan Tunceli'ye geldik. Depremin ruhumuzda yarattığı acı ile geldik. Yüzbinlerce ölümüzün yürekleri dağlayan gözyaşlarıyla geldik. Çaresizdik. Tunceli'ye sığındık. Çoğu insanın iyi bildiği coğrafyadan bir fay çatlağı arasında kaybolan hayatlara tanık olarak geldik. Çaresizlik nedir diye soranlara ifade edeyim. Çaresizlik  bazen gecenin ayazında dışarda kalıp üşümektir....  Elini oduna uzatıp, bir ateş yakıp ısınmak isterken, elinizin buz kesmesidir. Günlerce uyuyamak ve korku içinde ölümü beklemektir. Hah şimdi gözlerim kapandı, biraz dinleneceğim, derken...... Dünyanın başınıza yıkılmasıdır.... Günlerce bir gram uyumadan yeniden ve yeniden şiddetle sarsılmaktır.  Kurumuş boğazından birşey girmemesidir.  Zar zor bir yudum su alırken enkazda kalan arkadaşlarınızın aklınıza gelmesidir.  Enkazdan sağ kurtulacak diye umutlanırken parça parça çıkarılan insanlara donarak bakmanızdır.  4 kat yerin dibinden duyduğunuz imdat sesine hiçbir şey yapamamaktır. Az önce konuştuğun arkadaşın enkazdan insanları kurtarırken, bir artçı ile  betonlar altında kalmasıdır.  Çaresizlik, burası güvenli diyerek sığındığın çadırın alev almasıdır. Yürek yangınlarınızın ciğerinizi sarmasıdır...
Çaresizlik, doğup - büyüdüğün kentin 3-4 dakikada haritadan silinmesidir. Çaresizlik, enkaz altında gözlerini görüp sesini duyduğun annenin artık sesini duyamamandır. 
Çaresizlik, sesini duymak istediğin sevgilinin boşa çalan telefonudur. 
Bütün bu sebeplerle "iyi misin" diye soran arkadaşlara ne demem gerektiğini inanın bilmiyorum...
Düşünsenize  dışarısı buz gibi ayaz, insanın kemiklerini titreten bir soğuk, ama evine giremiyorsun... Günlerdir açsın; yemek önünde ama lokmalar boğazında düğümleniyor... Hiçbir şekilde yiyemiyorsun... Hayattasın ama gördüklerin seni ölmekten beter hissettiriyor....
Arkadaşlarının, dostlarının, öğrencilerinin ölüm  haberlerine tepki veremiyorsun... Geri gelmeyeceklerini biliyorsun ama yine de ağlıyorsun....  Gözlerini dinlendirmek için kapatıyorsun  ama anında sallandığını hissedip korkuyla yerinden zıplıyorsun. Depremden sağ kurtulan insanların gözlerine bakarken çaresizliğin ne olduğunu daha iyi anlıyorsun. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorsun ama etrafındaki insanlar için güçlü durmak zorundasın. Bedenen ölü değilim elbet, ama ruhsal olarak çoktan ve binlerce defa öldüm - öldük. İyiyiz desek, değiliz.... Kötüyüz desek olmuyor.... Gel-gitler içinde ruhumuz en büyük depremi yaşamaya devam ederken Tunceli'ye sığındık...