(Matem-i Muharrem Vesilesi ile 2. Yazım)

Değerli Okuyucu,

Bir Milleti ayakta tutan , birlik ve beraberliğini sağlayan ana unsur, NEDİR ? Bu sorunun benim nazarımda ilk cevabı İnanç’tır , ikinci unsur ise dildir , üçüncü unsur ortak tarihi geçmiştir , dördüncü unsur tarih boyunca kendisine saldıran düşmanın niteliğidir.

İşte bu öz ve kısa unsurlar bir toplumun birlik ve beraberliği için , o toplumun gelecekte de var olması için zaruri olan unsurlardır. Bu unsurlar arasında ki bağlantı koptuğunda ise o toplum veya millette bir kaos dönemi başlar ve o kaosun ardından toplum kendini hızlı bir yıkıma doğru  sürükler. Böyle bu toplum gövdesi çürümüş , dalları zayıflamış , yaprakları açmaz olmuş , çiçeklerinin kokusu mazide kalmış bir ağaca döner ve ansızın yere yığılıp , hasmı oduncunun elinde paramparça edilip hasmının sobasında acı feryatlarla kendi cehennemini kendisi yaratır. Böyle bir toplum için Cennet ise geride kalmıştır , çünkü cennet o toplumun dinine ,diline, tarihine ,teolojisine , geleneğine bağlı kaldığı ve hasmını iyi tanıdığı günlerde ki uyanık ve direngen , gelenekçi ve yeniliğe açık , birlikte ağlayıp birlikte güldüğü bir mazi olmuştur.

Bunları neden mi hatırlatıyorum , bunları kime mi anlatmaya çalışıyorum ? Bu neden ve kim sorusunun cevabı hiç şüphe yok ki parçası bulunduğum toplum , cennet ile cehennem arasında Dante’nin İlahi Komediyasında ki Araf’ta kalmış ruhlar misali bir halet-i ruhiyede bulunan ve kendisine her gün yeni bir kıyafet biçilmeye çalışılan ama tüm menfii durumlara rağmen başlangıçta da belirttiğim üzere  parçası olmaktan gurur duyduğum halkım/milletim/toplumum ; Ali’nin Halkı Ali’nin Milleti Ali’nin Toplumu ; Aleviler’e anlatmaya çalışıyorum.

Değerli Dostlar ,

Ortadoğu Coğrafyasının ne tarafına bakarsanız,  orada Ali’nin aşkı ile yanan bir yürek ve o yüreğe Yemen’den Mısır’a , Mısır’dan Lübnan’a , Lübnan’dan Horasan’a , Horasan’dan Pamir’e , Pamir’den Adriyatik Denizine kadar her köşeden bir damarla kanın aktığını görür ve o kalbin atışının nedeninin bir aşk olduğunu , bu aşkın kaynağının Ali , aşkın mektebinin Kerbela olduğunu görür ve idrak edersiniz.

İşte bugün bu Mah-ı Muharrem’de , bizim bir toplum veya millet olmamızı sağlayan ana unsur olan güzel bir derdi görüyoruz ; İnanç ve sevgi

En az 8 asırdır Anadolu’da Ali ve Fatima , Ali ve Fatima’nın evlatları için tutulan oruç ve yaşanılan matem , en az 8 sekiz asırdır Anadolu’da dilleri birbirinden farklı olan ve  Türkçe, Zazaca , Kürtçe konuşan insanları bir inanç etrafında , bir sevgi etrafında ve o sevgi-inancın gönül dili etrafında zinde tutan yekpare bir ruh ve o ruhta bir toplumu yaratmıştır ; Aleviler

Muharrem Ayı , Alevi Toplumunun  “ Matem” vesilesi ile birlik ve beraberlik ayıdır. Asırlardır bu kutsal ve yaslı ayda,  her Alevi kendi bedenini ve ruhunu Mekteb-i Kerbela’da olgunlaştırmakta , Hüseyin olup , Fazıl olup , Zeynep olup , Sakine olup Ali ve Fatima’ya layık olabilmenin , Yol’a Talip olabilmenin , Pir’in Talib’e layık olabilmesinin kutsal imtihanını yaşamaktadır.

Bu imtihanda Ali’yoluna Talip olan için en büyük hasım kişinin Nefsidir. Çünkü bir Pir veya Talip , nefsine yenik düşerse Mekteb-i Kerbela’da oturacağı sıra, ikrarından dönen  Kufe’nin riyakar halkının oturduğu sıralar olacaktır. Kişi şayet nefsini bilir ve ona yenik düşmez ise Mekteb-i Kerbela’da onun sırası Masum-u Pakların sırası olacaktır. Ve kişi şayet başta nefsine yenilip , daha sonra nefsinin kendisine ettiği kötülüğü idrak eder ise Mekteb-i Kerbela’da onun sırası Hür Bin Şehid’in sırası olacaktır.

Neden nefis ? Çünkü İnsan , kendi nefsini ve sınırsız arzularına yenik düşmediği sürece İnsan’dır ve ancak bunu bildiği sürece Mürşid-i Kamiller yolunda sağlam adımlar atar ve bunu bilmediği sürece,  attığı adımlar insanı Kerbela’da Ömer Bin Saad , Şimr bin Zencoşa , Ubeydullah bin Ziyad ve Yezid bin Muaviye gibi lahnet ve melun bir karaktere sürükler.

Bu nedenledir ki Mah-ı Muharrem  yani Kameri Takvimin bu ilk ayının ilk yarısı ; Alevi Toplumu için bir mekteb-i irfan ve mekteb-i irfanda öğrenilmesi gerekli dersler ve bir talebe gibi geçmesi gereken imtihanları olan bir aydır.

Değerli Can ,

Kendisine Alevi diyen biri şayet Kerbela’ya “ bir iktidar kavgası” diyorsa , “ bir kabile savaşı diyorsa “ , “ bir iç savaş “ diyorsa , “ bir etnik grubun kendi sorunu “ diyorsa bilin ki O kişi , en başından kendi nefsinin kurbanı olmuş ve nefsinin kurbanı olan bu kişi Alevi Toplumunun Binasının Mihenk Taşı ile oynayan , o mihenk taşını yerinden çıkarmaya çalışan ve kendi toplumunu , hasmının fırınında bir yakacak odun haline getirmeye çalışan bir karakter hüviyetine bürünmüştür.

Bu karakterin  Mekteb-i Kerbela’da oturduğu sıra , Kufe’nin ikrarından dönen halkının seviyesi bile değildir. Çünkü Kufeliler can ve mal korkusu ile ikrarlardan dönmüşlerdi , bu bahse konu  karakter yapısı ise Ebu Süfyan- Ebu Cehil zihniyetinin sıralarında oturmaktadır. Bu nefsine yenik düşen karakterin  tek derdi vardır ;  insanları Ali ve Fatima’dan , Ali ve Fatima’nın evlatlarından soğutmak , her türlü enstrümanı bu yolda kullanmak ve kendi dünya çıkarları için Alevi Toplumunu , Dante’nin Araf’ına sürüklemek.

Değerli Okuyucu ,

Asırlardan bu yana Ali ve Fatima’nın Dergahında ruhunu ve bedenini olgunlaştıran her can bilir ki , Kerbela’da bir “ nefis” mücadelesi verilmiştir. Bu mücadelede bir parça ekmek , bir yudum su için , Zalim bir Yöneticiye , Zulümat dolu bir Yönetime boyun eğilmiş olunsaydı , İnsan yerini bir hayvana , necip bir beden yerini necis bir ruha , adalet ebede , Hak ise sonsuza değin pünhan olur ve ortada gizli hazineyi taşıyan bir Adem oğlu kalmazdı. Bu nedenle  Kerbela,  Nefse karşı Mücadele sahası ve ham beden-ruhları eğiten kutsi bir mekteb-i irfan her daim olmuştur ve olmaya devam etmektedir.

Güzel Dost ,

Bu nefis mücadelesinde Kerbela’da bizim hatırımıza getirmemiz gereken bir olay nedir diye biri bana sormuş olsaydı , değeri birbirine eş sayısız öykü içinde Vahap Nesrani’yi anlatırdım. Neden Vahap Nesrani ? Bu kişi kimdi , Ali ve Fatima’nın hanesinde miydi ? Orada ne işi vardı ? Ve neden ne için kimin için o gencecik bedenini aşkın ateşine attı ? Bu soruların cevabı , bize Kerbela’nın bir okul olduğunu daha iyi öğretecek ve bir kez daha o okulun öğrencisi olmanın manasını bize kavratacaktır.

Vahap Nesrani , Kufe’de ticaretle uğraşan ve henüz yeni evlenmiş olan , annesi ve kendisi gibi henüz 20 yaşında dahi olmayan eşi ile birlikte kervanı ile Kerbela’dan geçiyordu. Kerbela’dan geçen bu Hristiyan gencin dikkati , etrafı binlerce asker tarafından çevrilmiş bir kervana yönelmişti. Vahap , İmam Hüseyin  ve ailesinin etrafının Yezid’in askerleri tarafından sarılmış olduğunu öğrenince , kararını verir ve soluğu İmam Hüseyin’in huzurunda alır ve İmam Hüseyin ile konuşur. Bu konuşmadan sonra Vahap , İmam Hüseyin’in ve ailesinin uğramış olduğu eziyete ve zulme karşı , annesi ve eşiyle görüşür ve ne pahasına olursa olsun, İmam Hüseyin’in safında yer almaya karar verir ve dünya malını-mülkünü elinin tersi ile iter.

Ve böylece Vahap ,  Kufeli aciz nefisler gibi korkup kaçmak yerine, İmam Hüseyin’in safında Hak, Adalet ve Hürriyet için ölmeyi göze alır. Ve Vahap ailesi ile vedalaşıp , Yezid’in ordusuna karşı meydana çıkar ve Yezid’in ordusunda ki nefsine yenik düşmüş askerlere karşı İmam Hüseyin ve Ailesinin şahsında Adaleti, Hakkı , Hukuku, Hürriyeti  korumak için üzerinde ki Hristiyan sembollü kıyafetlerle şehid düşer.

Yezid’in askerleri Vahap’ın başını keserler ve İmam Hüseyin’in çadırına atarlar , Vahap’ın naaşı ise meydanda kalır. Buna şahit olan Vahap’ın genç eşi ise , İmam Hüseyin’in çadırından hızla koşarak Vahap’ın kanlı gövdesinin yanına varır ve ağıtlar yakar , bu sırada Yezid’in ordusundan atılan bir okla Vahap’ın eşide Vahap gibi şehid olur ve her ikisi 72 Şehid-i Kerbela içinde o aziz yerlerini alırlar.

Değerli Canlar ,

Vahap şayet o gün Kerbela’dan geçerken ,  “ bu durum beni ilgilendirmiyor ,bu olay  Müslümanlar içinde bir vakaa” demiş olsaydı , kimin haklı kimin haksız olduğunu araştırmamış olsaydı hiç şüphe yok ki  “Nefsine”  yenik düşmüş olacak ve aynı zamanda İsa’nın öğretisine karşı da gelmiş olacaktı. Vahap , işte bu timsali duruşu ile “ Nefse” karşı mücadele nedir ? Dünya malından-mülkünden-aileden Hak ve Hakikat için feragat nedir ? Bunu,  bize Kerbela’da  öğretmiş , Vahap ve eşi  birlikte  Matemi tutulan Masumlar arasında yerlerini almışlardır.

 

Değerli Okuyucu ,

Kerbela , işte bu şekil anlatılacak , ders çıkarılacak ve her defasında “ nefse” karşı mücadele nedir , ne değildir dedirten ve öğreten bir mekteptir. Kaç asır boyunca Anadolu’da Alevi Toplumunun birlik ve beraberliğinin ana nişanesi olan bu kutsal ve anlamlı Mah-ı Muharrem vesilesi ile son olarak şunu ifade etmek gerekir ; Matem Ayı, Alevi Toplumunun dosta ve düşmana karşı bir nişanesidir , Nefse karşı mücadelenin ayıdır , bu ayda eğlence tertip edip , zevk u sefa sürmek , Kerbela’yı hiç anlamamaktır. Daha doğrusu “ insan” nedir ?  Bunu idrak edememektir. Bunu idrak edenler ise ;  ister Hakka inansın ister inanmasın ne mutlu onlara , çünkü insanlık,  tarih boyu onların sayesinde ilerledi , karanlık dönemler O İdrak  sahiplerinin dirayeti ile aşıldı ve aşılmaya devam edecek , Çünkü her kişi “ Vahap” gibi olduktan sonra gerisi sadece ayrıntıdır , diyor ve tutulan oruçların , tutulan matemin insanlığın geleceğine ve Ali’ye aşık insanların tevhidine vesile olmasını diliyorum.

Mekteb-i Kerbela’da Aşk-ı Hak u Hakikat ile Kalın…

2016 Yılı , Muharrem’in Birinci Günü…