CHP milletvekili Prof. Dr. Birgül Ayman Güler’in “bilimsel kavramların” korumasına sığınarak taçlandırdığı açıklamaları, “nesli tükendiği için mecliste koruma altına alınan ceberut bir azınlığın” yaşamda kalmak uğruna sarf etmiş bulunduğu son çırpınışları gözler önüne serdi. Güler sadece kendi pazarında alıcı bulacak olan lakırtılarıyla bilimin ar-ı namusunu beş paralık ederken, şu kadar bir utanç duymadan kendisini eleştirenleri de özür dilemeye davet etmekten bir an olsun geri durmadı. Zira “Kürt milliyetçiliğini kimse ona ilericilik ve bağımsızcılık olarak yutturamadığı için … Türk ulusuyla Kürt milleti eşit olamazmış ve Türk kavramı da bir ırkı ya da etnisiteyi anlatmazmış!” Konuşmasında ayrıca, Türk ulusunun inşa edilme sürecinde gerçekleştirilen zulümleri de az bulmuş olacak ki, ulusalcı topluluğa son talimatını da yapıştırıverdi: “Bundan sonra biz savunmadayız, bundan sonra meşru müdafaa hakkı için saldırıdayız.”

 

 

Hanım efendinin hakkını yemeyelim, bozuk saatin de günde iki defa doğru zamanı gösterdiği varsayıldığında, bu kıssadan kendi payına düşen tek haklı yan, “ifade ettiklerinin CHP parti programında” da mevcut olduğudur. Buna rağmen, üç kornerin bir penaltı kabul edilmediği günümüz şartlarında, ırkçı hezeyanlara daha fazla tahammülü kalmayanların geliştirmiş bulunduğu haklı refleks “vatan, millet, Sakarya başlıklı taş plakların” artık alıcı bulamayacağına da iyi bir işaret oldu.

 

 

C(M)HP’ de değişen bir şey yok

 

 

Güler’in parti içerisindeki hempalarının ulusal şahlanışlarla iştirak ettikleri bu garabet hale, şimdilik sadece bir tek çirkin ördek yavrusu misali Adıyaman milletvekili Salih Fırat karşı çıktı. Diktatör cumhuriyetin führeri olan CHP’nin, Gandhi suratıyla pazara sürdüğü “tarihin cilvesi” genel başkan Kılıçdaroğlu ise, yamalı bohçaya çevirdiği siyasal omurgasızlığıyla çoktan su almaya başlamış bulunan gemiciğini kurtarma telaşı içerisinde. Buda yetmezmiş gibi, CHP’nin verdiği “ulusalcılık böbreğiyle” bugüne değin yaşamını sürdüren MHP’li “ırkdaşları” sevgili ablaları ve ağabeylerine olan vefa borcunu ödemek için tez elden hemen desteklerini sundular.

 

 

Lafı daha fazla dolandırmaya gerek yok. Tüyleri yolunmuş karga misali ortalıkta bülbül edasıyla gezinen bu ulusalcıların dertleri malum: “Uzaylıların gelip Türkiye’de hiç yoktan icat ettikleri Kürtlerin, gezegenlerini ele geçirmesinden korkuyorlar.” Ne de olsa düne kadar kart-kurt zırvalamalarıyla Türk ulusçuluğu=ırkçılığı içerisinde yok sayarak görmezden geldikleri bu halkı, “bileklerinin gücü” ile susturabilmişlerdi. Adı geçen hanımefendinin dilinden düşürmediği ve doğal ayıklanma ile güçlünün hayatta kalıp, güçsüzünde yok olduğu “bilim yasaları da” bunu onaylamıyor muydu zaten? Doğayla başından itibaren hemhal olmuş bulunan MHP cenahının, ta Ötüken ormanlarından itibaren Anadolu’ya taşımış bulunduğu Kurtluk kanunu sevdası da tam olarak böyle bir şeydir. Yakın bir tarihe kadar adlarının anılması dahi suç olan Kürtlerin, bir milletvekilinin de ifade ettiği gibi etle-tırnak misali benzetmeler ile manikür, pedikür edebiyatıyla Türkler ile kardeşmiş gibi gösterilmeleri, onların kaşına ve gözüne duyulan hayranlıktan olmasa gerektir. Bunun tek nedeni  -doğru ya da yanlış- karşı konulmaz bir toplumsal gerçeği bulunan Kürtler ve siyasal temsilcilerini oyalamaktan başka bir şey değildir. Şayet Kürtler gibi Ermeniler, Lazlar, Çerkezler ve diğerlerinin de böyle bir kabul ettirici gücü olsaydı, bugün bir anda onlar da kardeşlerimiz yapılıvereceklerdi!

 

 

Siyah deri, beyaz maskeli Kılıçdaroğlu

 

 

Güler’e destek çıkan Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklamada, ne olduğu aslında gayet net olan “Atatürk milliyetçiliği” sayıklamalarıyla hangi milletin yücelttiğini anlamamak için akıldan yoksun olmak gerekiyor. Bu kafa yapısı için Kürt milliyetçiliği kötü, ama içerisinde Türk ismi bulunan her millet ve ulus tarifi makbul olandır. Ne garip değil mi? Soyu sopu cumhuriyetin süngü uçlarında katledilen Kılıçdaroğlu, şimdi kalkmış bize Dersim’de bu katliamı gerçekleştiren cellatların milliyetçiliğini yüceltiyor! Geçenlerde, partisinin küçük evladı olan Hüseyin Aygün’ü haşlarken, ona karşı Kurtuluş Savaşı döneminde Dersim mebusluğu yapmış olan Diyap Ağa’yı örnek gösterdi. Neymiş efendim, Diyap Ağa meclisin Kayseri’ye taşınmasına karşı çıkıp savaşalım demiş. Aygün’ün bu sözleri ne kadar dikkate alacağı bir yana, Kılıçdaroğlu’nun Diyap Ağa’nın ruhu ile tamamen bütünleştiği ziyadesiyle belli olmaktadır. Ama bilmediği bir şey var ki oda; 1937-38 Dersim Katliamı’nda Diyap Ağa’nın ailesinden bir kısmının katledip kalanların da sürgüne gönderilerek “mükafatlandırıldığıdır.” Bu yüzden de, tarihsel kavrayışla olgunlaşan besleyici meyvenin içinde nadide ama tatsız bir tohum olan zamandan gereken dersi alamayan Kılıçdaroğlu ve benzerlerinin, cumhuriyet balolarında taktıkları beyaz maskeleri er ya da geç bir gün elbet düşecektir.

 

 

Netice olarak da, ne Devlet Bahçeli’nin bayram müsameresi formatındaki epik metinler manzumesi coşa gelişleri, ne de CHP’nin üvey babası Kılıçdaroğlu ve demokrat maskeli ulusalcı vekillerinin bu ülkenin yararlarına mehlem olmak gibi niyetleri vardır. Onlar olsa olsa, bir zamanlar kendi avcı-toplayıcı dönemlerinde sergiledikleri vahşetleriyle korkuttukları bu halkı, şimdi hala aynı yağmur duasından medet ummaya sürükleyen modern dönemin şeyh ve şıhları olurlar! Ama bu efendilere hatırlatmakta fayda var, cumhuriyetiniz kurulurken şeyhler, dervişler ve müridler memleketi olmamaya and içmişti bir kere!

 

Yalçın ÇAKMAK