Çocukluğumun en güzel unutulmaz Malatya anılarımı, havasının kokusunu özledim.

Eski tip Malatya evinde doğdum.

Paşa köşkü, Sığırlık sok.

Aşağı yoldan iki katlı olmasından dolayı adı Renkli apartman olan mahallemiz.

Gardan faytoncuya yol tarif ederek Renkli apartman dememiz yeterdi.

Önünde kanal, Malatya diliyle arık ve bu arıkdan saka Ali dayının ayda bir sıra bize geldiğinde su govarması, bahçemizi suvarmamız.

Önde küçük arkada daha büyük bir bahçe, içerde geniş bir sofa, sofaya açılan dört oda.

Öne bakan iki oda iki amcamın. Arkadaki bir oda bibimin yani halamın, diğer oda erzak odası.

Hem mutfak ve hem tahıl ambarı, tandır ekmeği dizi dizi, kavurma ve peynir tenekeleri.

Fırın ekmeği bilinmezdi.

Amcamlar Tekel iş dönüşlerinde, Tahtalı cami çıkışında arada sırada fırın ekmeği aldıklarında evde somun ekmek var diye bayram ederdik.

Dedemin babaannemin odası yok.

Odalar neyle ısınır hatırlamıyorum.

Sofanın arka bahçe çıkışında şömine cinsi bir ocak.

Yemekler orda pişer.

Yakıt genelde çalı çırpı.

Bibim o dönemin en meşhur ekmekçi Keziban’ı.

Eniştem, hükümet konağına tek çıkış Mücelli caddesinin hükümet konağına bakan tarafda o dönemin market cinsi en popüler bakkalın sahibi gözleri görmeyen Emir Ömer Karakuş.

Bibim evlerde tandır ekmeği, bilik pişirir.

Mahalleli bibimden gün almak için sıraya girerlerdi.

Ve yazları bize nefes aldıran çatı katı.

Amcamlar evlenip odalarına yerleştikden sonra bu çekirdek evde aile nüfusumuz, bibimler tek odada altı, amcamlar ikişer çocuktan sekiz, babaannem ve dedem iki olmak üzere toplam on altı kişi kalıyorduk.

Üstelik yaz tatillerinde bizlerin kalması caba.

Büyük bibim Zahide, Gündüzbey’de.

Köyün tek kasabı Mınık Hiseyin eniştemiz.

Zahide bibimi önünde hayvan derisinden yayıkla tereyağı yaparken görürüdüm.

Öksürüğümde tereyağı içirmişti adı yağ bibi, ekmekçi bibimin adı bilik bibi, bir de yağ bibimin büyük kızı köyümüzün ve Çırmıktı kasabamızda öğretmenlik yapan Osman Akın hocanın eşi kuş bibim Mesüriye.

Evine yanlışlıkla giren bir serçeyi tutup bana sevdirdiği sonra serbest bıraktığı için adı kuş bibi koymuştum.

Babam Adana’da vali makam polisi. İlkokul birinci sınıfdan itibaren her yaz tek ulaşım aracımız kara trenle Malatya’ya dedemlerin yanına gider yaz boyu kalırdım.

O kara trenin Beylerderesinden sonra hızlanıp düdüğün işte geldim Malatya diye sevinçle karışık acı acı öttürmesini hiç unutamam.

Çok sevdiğim bana gözü gibi bakan babanneme, amca ve bibilerime ve canım dayılarıma kavuşma hasretiyle yanan bir çocuktum yedi yaşlarında.

Annem babamdan ve benden dört yaş küçük kardeşimden ayrılmanın hasretini bir iki gün yatağımda gizli gizli için için ağlamalarımla giderirdim.

Enteresan tatil dönüşümde babannemden ayrılacağımın ağıdını yapardım.

Çocukluk duygusu işte.

Babaannem evin tek hakimi.

Amcalarım Tekel fabrikasında çalışıyorlar.

Kazançları babaannemde toplanıyor.

Dedem yedi sene Yemen’de askerlik. Büyük bibim doğduktan sonra dokuz sene İstanbul’da günlüğü yirmi beş kuruşa amelelik yapmış evinde hiçbir yetkisi ve kazancı olmayan gününü gün eden biri.

Babaannemin kasap pazarında temin ettiği kemikleri, kaynatarak cumbur cemaat yediğimiz anılarımızı asla unutamam.

Başka nelerimi unutamam

Gece yarısı kalkıp tandır ekmeği için teşdide yani leğende hamur ayaklamamızı; Gündüzbey’de dut kaynatıp pestil yapmamızı;

Gündüzbey kanalda ve çay Bayrambağında çimmemizi yani yüzmemizi; Çakalıkavağı üzüm bağımıza gitmemizi, annemin dayısı Mamo dayının eşşeğine binmeyi; Hurrem dayının dükkanında plastik yapma kol saati almayı;

Malatya’dan yani şeherden tek ulaşım aracımız Şaben dayının otobüsünde

on km yol gitmek için saatlerce beklediğimizi unutamam.

Ya dağda kenger sakızı kaynatmamızı; gaz lambasının bile lüks olduğu çıraya ne denmeli?

Unutulmuyor. Nasıl unutur insan doğduğu yeri.

Rahmete kavuşmuş sevdiklerimin ayak izleri, soludukları hava var Malatyamda.

Malatya denince içim cız ediyor.

O eski saf, temiz, duru çocukluk günlerimi özlüyorum.

Romanya’da aldığım arabanın 44 MFE plakasıyla az da olsa özlemimi gidermeye çalışıyorum.