Tarihte iki büyük ozan Yunus Emre ve Pir Sultan Abdal’ın iliklerine kadar işlediği söyleyen Dertli Divan-i, Yunus’u “Sevgi Ozanı diye tarif ederken, Pir Sultan Abdal’ı haksızlığa zerre kadar eğilmeyen bir ozan olarak hayatında yer ettiğini söylüyor.

Strasbourg’da 6-11 Kasım tarihleri arasında gerçekleşen “Les Sacrees Journees” yani kutsal günler manasına gelen programda 5 dinden 250 sanatçı, sinagog kilise ve camide eserlerini icra etme imkanı buldular. 10 ülkeden gelen sanatçılar arasında Türkiye’yi temsilen Alevi-Bektaşi ozanı Dertli Divani de vardı ve ona eşlik eden 9 kişilik Mekteb-i İrfan topluluğu.

Dertli Divani ile Alevilik inancı, ozanlar, Alevi toplumunda ozan ve aşıkların rolü, Cem evlerinin durumuna kadar bir çok konuda konuştuk.

Divani, 1962’de Şanlıurfa’nın Kısas beldesinde dünyaya geldi. Çocukluk yıllarında babası Aşık Buryani’nin dizleri dibinde ozanlık yolunun temel taşları atıldı. Kendi deyimiyle “Pir Sultan Abdal ve Yunus Emre adeta iliklerime kadar nüfuz etmişti” diyen Divani Baba’nın bu yoldaki serüveni onu 2010 yılında Unesco tarafından “yaşayan insan hazinesi” unvanı almaya kadar götürmüştü. Divani, bu ödülü de Alevi Bektaşi geleneğine yakışır bir tevazu içinde “Bu ödül Seyit Nesimi, Aşık Veysel, Mahsuni gibi yüzyıllardan bu güne gelen Alevi-Bektaşi-Kızılbaş ozanlarının ödülü” diyerek asıl payeyi onlara verirken kendisinde tecelli ettiği için sadece mutluluk duyduğunu ifade ediyor. Divani’nin 1989 yılında Arif Sağ’ın bağlaması eşliğinde okuduğu eserleri 2014 yılında çıkardığı Hakisar albümü ile 5. Albüme ulaştı, bunun yanında birçok sanatçı Dertli Ozan’ın eserlerini okudu.

Pir Sultan Abdal ve Yunus Emre iliklerime kadar işledi

Tarihte iki büyük ozan Yunus Emre ve Pir Sultan Abdal’ın iliklerine kadar işlediği söyleyen Dertli Divan-i, Yunus’u “Sevgi Ozanı diye tarif ederken, Pir Sultan Abdal’ı haksızlığa zerre kadar eğilmeyen bir ozan olarak hayatında yer ettiğini söylüyor.

“Sevginin ozanı Yunus, adeta sevgi deryasına gark olmuştur, onun dünyaya bakış açısı ve yaşam felsefesinde, din, dil, ırk, ayrımı yoktur, tüm insanları kucaklayan bakış açısı vardır. Hayatımdaki ikinci büyük ozan ise hayat boyu zerre kadar haksızlığı kabullenmeyen, koskoca saltanata kafa tutan, bunun bedeli ne olursa olsun ödeyen, “dönen dönsün ben dönmezem” diyen Pir Sultan Abdal’dır.”

Gözümü açtığımda, babamın dizinin dibinde arifler muhabbetini dinledim

Gözümü açtım, 5-6 yaşlarımdan itibaren babamın dizinin dibinde muhabbet ortamlarında Arif, Kamil, Aşık, Sadıkların içinde yetiştim. Çocukluğumda hatırlıyorum gece 1’lere kadar muhabbetler olurdu, Seyit Nesimi, Pir Sultan Abdal, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Fuzuli,  Yunus Emre gibi Ulular ve  Pirlerin deyişleri, nefesleri icra edilir, ne anlama geldiği ve batını anlamları muhabbet konusu yapılırdı.

Çocuk yaşta çok fazla bir şey anlamadığımı sanırdım ama hepsi kulağımda küpe olarak kaldı, bilinçaltıma yetişti. Erişkin çağa geldiğimde ne kadar şanslı olduğumu sonradan fark ettim. Babam, 27 yaşımdayken hakka yürüdü, o döneme kadar ne aldıysam babamdan aldım. Sonrasında tabi Hacı Bektaş dergahı Postnişini, “devri daim olsun” Feyzullah Ulusoy ve Veliyettin Ulusoy pirimizden dergah adabında bilgiler edindim ve kendim ne katabildim kendimi ne kadar geliştirebildiysem.

Şeriat, tarikat, marifet, hakikat ‘ten sonra Hallaç-ı Mansur’un erdiği menzile eresiniz

Biz aşıklar ozanlar, adam olmanın da bir sanat olduğunu düşünüyoruz. Herkes adam olmaz, okur kaymakam, vali, Başbakan, Cumhurbaşkanı olabilir ama adam olmaz. Adam olmak için öz benliğinizden kötülükleri arındırmanız lazım, kin, kibir, nefret, kahkaha, maskaralık, adavet, bugz, tamah, öfke duygularından özünüzü arındırmanız lazım bu da bir sanat o kadar kolay değil. Aşıklık, ozanlık geleneğinde sizi insan-ı kamil mertebesine taşıyan, 4 kapı 40 makam vardır. Şeriat, tarikat, marifet ve sırrı hakikat aşamasından sonra Hallaç-ı Mansur’un erdiği menzile eresiniz. “Enel hak” dediği, hakkın varlığında eriyip yok olma sırrı, tasavvufçuların tabiri ile fenafillah, varlık içerisinde eriyip yok olma. Bu da her babayığıdın varabileceği menzil değil değildir. Ancak ölemeden önce ölenlerin işidir.

Alevi-Bektaşi Kültürünün aktarımında en önemli rol aşıklık ve ozanlıktır

Cevri bunda dilli kuran

Hem erkâni yollu kuran

Ellimizde telli kuran

Gideriz hakkın izinden

Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inancının kültürünün bu günlere taşınmasında en etkin rol aşıklık ve ozanlık geleneğidir. Bağlama kutsanmıştır, Aşık’ın sözü kuranın özdür, bağlama aşıkların kelamına tınısı ile eşlik ettiği için onun işlevine bu nazarla bakılır. Tüm Aşık ve Sadıklar muhabbette, erkanda, bağlamayı eline alınca önce ona niyaz eder. Sonra Aşık ve Sadıkların kelamını onu tınısı içinde icra ederler.

Deyişler Hakk’ın kelamını aktarır

İnancın tüm ana kuraları ile birlikte, uyulması gereken kurallar, toplumun, geleneklerin, inancın ve ibadet anlayışının a’dan z’ye tüm detaylarını, hem dünya görüşümüzü hem yaşam felsefemizi hem de ibadet anlayışımız deyişler ifade eder. Referansını da aşık ve ozanların aktardığı kelamlardan alır. Biz ona Hakkın kelamı olarak bakıyor öyle görüyoruz.

Cem’de kasıt gönül birliğidir

İnsanlar kendisini nasıl ifade ediyorsa o şekilde kabul etmek gerekir. Yüz yıllardır Alevi, Bektaşi, Kızılbaş toplumu, Cem evleri bizim dergahımız diyorsa öyle kabul etmemiz lazım. Geçmişte de dergahlar ibadet merkezi olarak kullanılmıştır. Anadolu’da ücra köşelerde köylerde hangi ev büyük ve rahatsa oturup kalkmak için, ibadet yeri olarak o evler kullanılmış. 3 can bir cem demişler. Cemde kasıt gönül birliğidir,  gönülleri bir olmayan cem yapamaz, küskün dargın düşkün şaşkın o yüzden ceme giremez, bir elma veya dut ağacının altında da cem yapılır ibadet edilir, 3 can bir araya gelirse. Ama toplum olarak bir araya gelip yapılan cemler cem evinde yapılır. Her ne kadar bugün hala kabul görmemiş olmasına rağmen Anadolu’nun bütün köy ve kentlerinde cem evleri mevcut ve yapılmaya da devam ediyor. Hacı Bektaş, Şah kulu, Karaca Ahmet, Veli baba, Kaygusuz Abdal, Abdal Baba, Hamza Baba, Kaygusuz Sultan geçmişte belli ana inanç merkezlerimiz, dergahlarımızdı şimdi hemen hemen her bölgede ocaklarımız, cem evlerimiz mevcut, toplum kendi imkanları ile bunları yapıyor.  Cem evinde toplanıp 12 hizmet dediğimiz belli ritüelleri yerine getiriyoruz Cemal Cemal olarak cemlerimizi yapıyoruz.

Cem evlerinin tanınmaması bu yüzyılda utanılacak bir şey

Dünya kamuoyunda kabul edilse de edilmese de bu toplumun bir gerçeğidir. Tescillenmesine rağmen ne yazık ki ülkemizde yasal anlamda kabul edilmiş değil. Bu yüzyılda utanılacak bir şey. İnsan ister inansın isterse inanmasın, isterse ateşe tapsın, ister ağaca ister taşa, bir toplum kendini nasıl ifade ediyorsa onu o şekilde kabul edeceksin, bunun bir zararı yok. Bütün diller, dinler, ırklar, inançlar bir arada kardeşçe yaşayabilir, yeter ki kimse kimseye kendini dayatmasın, tek tipleştirme anlayışı ne yazık ki yüz yıllardan beri İslam coğrafyasında var oldu.

Sünni dostlarımızla zerre kadar sıkıntımız yok

Bizlerin aynı apartmanda yaşayan Sünni dostlarımızla zerre kadar bir sıkıntımız yok, iş yerinde, kamuda son derece saygılılar, biz kendi erkanımıza göre hakka yürüyen canlarımızı yolculuyoruz, Sünni kardeşlerimiz gelip izliyor, ne kadar güzel diyor, tabanda halk arasında böyle bir sıkıntı yok bu tamamen devletin politikası.

Eserleri

İlk eser Arif sağ’ın bağlaması eşliliğinde Divane Gönül (1989)

Diktiğimiz Fidanlar (1992)

Duaz-ı İmam (1995

Şer Çeşme (2000)

Serçeşme (2005)

Son olarak 2014 yılında Hakisar albümü.

Kaynak: Zaman Fransa