Moderatörlüğünü Tunceli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Durmuş Boztuğ’un yaptığı panele, Vatan Gazetesi Yazarı Doç. Dr. Hüseyin Yayman, Yazar Muhsin Kızılkaya, Star Gazetesi Yazarı Orhan Miroğlu ve Tunceli Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Ali Kemal Özcan konuşmacı olarak katıldı.
Panelin açılış konuşmasını yapan Tunceli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Durmuş Boztuğ, Türkiye’nin Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana dört önemli değişim, dönüşüm evresi yaşadığını söyledi.
Boztuğ, “Bunlardan ilgi 1923 ile 1950 yıllarını kapsayan tek partili dönem ile devletçi ekonomi dönemi. İkincisi, 1950 ile 1983 arasında egemen olan çok partili hayata geçiş, demokrasi ve karma ekonomi evresine geçiş. Ki bu evrede toplumsal açıdan tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş de yaşanmıştır. Üçüncüsü 1983’te e başlayan ve 2002 yılına kadar devam eden hayatın her alanında dışa açılma, ticarette, sanayide, kültür-sanat ve bilimde uluslararasılaşma süreci. Dördüncüsü de 2002 yılında başlayan ve hala devam etmiş olan başta ekonomi, demokrasi, insan hakları ve hukuk parametrelerinin küreselleşmesi, globalleşmesi sürecidir. Bu süreç 21 Mart 2013 tarihinde Diyarbakır’da okunan Nevruz mesajı ve daha sonra da Sayın başbakanımızın katılımı, Sayın Mesut Barzani ile Şivan Perver’in de katıldığı etkinlikte evrilmişti. Bu yaşanan yeniden kaynaşma, kucaklaşma ve bütünleşmedir. Bu süreçte, ülkemiz insanlarının ana dillerinin, etnik kimliklerinin, mezhep ve meşreplerinin farklı olduğunu tescil etti. Bu farklılıkların yarılma, bölünme ve kavga nedeni değil hayatın her alanına zenginlik katan farklılıklar olduğu ortaya kondu” dedi.
Düzenlenen panelin demokratik açılımların bir yansıması olduğunu ifade eden Boztuğ, konuşma ve diyalog ortamıyla sorunların çok daha kolay çözülerek birlikte yaşama kültürünün hayata geçirilebileceğinin altını çizdi.
Panel öncesi konuşan Tunceli Valisi Hakan Yusuf Güner ise, iki yıldan bu yana kentte görev yaptığını belirterek, “Bu bölge değerlendirildiğinde, analiz edildiğinde kimine göre Şeyh Sait kimilerine göre 1937-1938’lerde yaşanan Dersim meselesine gidilmekte. Daha sonraki süreçlerde de bir deneme yanılma tahtası, bir analiz tahtası gibi yaşanmışlıkları, travmaları içinde barındıran bir yer olarak özelliğini devam ettirmektedir. Bugüne baktığımızda yörenin askeri ve güvenlikçi anlayışların hakim olduğu bir yöre olması aynı zamanda etnik olarak Alevilik meselesini din, kültür ve inanç olarak benimsemesi devletin en fazla anlamaya çalıştığı; politika ve yaklaşımlara en hızlı reaksiyon ve pozitif yaklaşan bir bölge olarak özetleyebiliriz” diye konuştu.
Vali Güner’in konuşmasının ardından Moderatör Prof. Dr. Durmuş Boztuğ tarafından katılımcıların özgeçmişleri okunarak panele başlandı.
YAYMAN: “KÜRT SORUNUNDA İKİ YAKLAŞIM VAR”

turk-kurt_ic.jpg

Panelin ilk konuşmacısı Vatan Gazetesi Yazarı Doç. Dr. Hüseyin Yayman, Kürt sorununun yüz yıllık bir sorun olduğunun altını çizerek, “Kürt sorununun çözümü konusunda iki tarz siyaset vardır. Bir tanesi başını İsmet İnönü’nün çektiği bölgeye müfettişlikler kuran ve sorunu asayiş, güvenlik sorunu olarak gören yaklaşımdır. Buna asayişçi, güvenlikçi yaklaşım diyebiliriz. Dersim, bu konuda başlı başına bir örnektir. Kürt sorununda kırılma noktalarından biri Dersim meselesi olmuştur. İkincisi ise, sorunu biraz daha liberal ve demokratik yollarla çözmeye çalışan, sorunu bir asayiş, güvenlik, inzibat problemi olarak görmeyen biraz daha demokrasi, ortak vatan penceresinden bakan bir yaklaşımdır. Tarihsel sarkaçta bu konuda gelgitler yaşandığını görüyoruz” dedi.
MHP HARİÇ HERKES ÇÖZÜM KONUSUNDA AYNI KANAATE SAHİP
2013 yılında Kürt sorununun çözümü konusunda başlatılan sürecin restorasyon ya da farklı şekilde isimlendirilebileceğini belirten Doç. Dr. Hüseyin Yayman, “Artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Genelkurmayı da istihbaratı da İçişleri Bakanlığı da MHP hariç muhalefeti de Kürt Sorununun çözümü konusunda benzer kanaate sahip. Kürtlerde şöyle tarihsel bir pratik yaşandı. 1991 yılında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, biz Kürt realitesini tanıyoruz diyerek Kürtleri tanıdı. Daha sonrasında Kürt partileri tanındı. En son 2012 yılında Kürt siyasi hareketinin lideri de tanındı. 2009 yılında demokratik açılım başladığında, çözüm için adım atarım ama terör örgütünü muhatap kabul etmem. Muhatabım Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ve Kürt vatandaşlarıdır dendi TRT ŞEŞ açıldı. Bunlar yetmedi. Oslo süreci yaşandı. Bu defa Kürt siyasi hareketi tanındı. PKK ile Oslo’da müzakereler başlatıldı. Kandil’de benzer görüşmelerin yapıldığı basında yer aldı. 14 Temmuz 2011 yılında yaşanan Silvan saldırısıyla Oslo süreci bitti. Daha sonrasında yeni bir sayfa açıldı. Doğrudan Abdullah Öcalan muhatap alındı. Türkiye Cumhuriyeti önce Kürtsüz Kürt sorununu çözmek istedi. Yasal Kürtleri muhatap aldı, sonra PKK’yi muhatap aldı ve en son Abdullah Öcalan’ı muhatap aldı” dedi.
MÜZAKERE STRATEJİK OLARAK DEVAM ETMELİ
Eylemsizliğin kalıcı barışa yönelmesi için güven arttırıcı adımların atılması gerektiğine vurgu yapan Doç. Dr. Hüseyin Yayan, “Bu konuda Kürt siyasal hareketinin taleplerinin dikkate alınması, hasta mahkumların tahliyesi, KCK davasındaki haksız uygulamalara son verilmesi dikkate alınmalı. Muhataplık ve müzakerenin stratejik olarak devam etmesi temel meseledir” diye konuştu.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Kürt siyasi hareketinin müzakere pratiğinin zayıf olduğuna dikkat çeken Yayman, yüz yıllık sorunu yüz günde çözmenin mümkün olmadığını ancak konuşma zemininin muhafaza edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
MİROĞLU: “DÜNYADA GİDEBİLECEĞİMİZ TEK YER ANADOLU TOPRAĞI”
Panelde ikinci konuşmayı yapan Star Gazetesi Yazarı Orhan Miroğlu, silahların sustuğu, devlet şiddetinin nispeten belli bir sınıra çekildiği bu dönemde, Türkiye’de yaşayan Türk, Kürt, Alevi ve herkesin bu dünyada gidilecek tek yerin Anadolu Toprağı olduğu gerçeğini gördüğünü ve birbirlerini tanımaya başladığını söyledi.
İstanbul’un en büyük Kürt nüfusuna sahip kent olduğunu, Ege ve Akdeniz’de de durumun farklı olmadığını dile getiren Miroğlu, bu entegrasyonu hesaba katmadan ne devletin ne de Kürt hareketinin farklı bir paradigma geliştirmesinin mümkün olduğunu söyledi.
Miroğlu, hem devletin hem de devlete karşı isyan etmiş etnik bir grubun artık savaşı sürdüremeyeceğine ilişkin resmiyette beyan etmese de bunu içselleştirmiş olmasının önemli olduğunu ifade etti.

turk-kurt_ic1.jpg

MUHSİN KIZILKAYA: “TEK FARKLILIĞIMIZ DİLİMİZDİR”
“Bizi birbirimizden ayıran sadece dilimizdir” diyen Yazar Muhsin Kızılkaya, “Kürdün kimliği olan bu dil yasaklandığı için ki başına gelen bütün belalar da dili yüzündendir. Birisi kendini o kadar güçlü zannetti ki senin dilini yasakladı. Konuştuğun için sana ceza kesti. Oysa bizim birbirimizden farkımız yok. Tek farkımız dilimizdir. Onu da seçme şansımız yok” dedi.
Türkiye’nin ruhunun 1921 yılında kurulan mecliste olduğunu ve sonrasında o ruhun üzerine kilit vurulduğunu söyleyen Kızılkaya, 70 sene sonra o kilidin açılmaya başladığını ve o ruhun yeniden hayat bulmasına çalışıldığını dile getirdi.
BARIŞ SİLAHLARIN SUSMASIDIR!
Barışı silahların susması olarak değerlendiren Kızılkaya, “Barış, insanın ölmemesidir. Gerisi, uzlaşma; müzakeredir. Biz şu anda barışı yaşıyoruz. 15-16 aydır bu memlekette barış var. Barışı kalıcı kılmak için de müzakereyi kalıcı hale getirmek gerekiyor. Müzakere ve barışa sahip çıkmak gerekiyor. Uzlaşma dediğimiz şey birbirimizin dilinin değişmesidir. Dil değişmeye başladığı andan itibaren birbirimize yaklaşıyoruz demektir. Bir sene öncesine kadar televizyonlar Öcalan için bebek katili, teröristbaşı diye başlıyordu. Şimdi Öcalan diyorlar. Yarın Sayın Öcalan diyecekler. Birbirimize yaklaşıyoruz. Birbirimize sarılabilmek için çok kısa mesafeler var onlar da kalktığı zaman biz ortak yaşama alışkanlığını başaracak ve bu topraklarda yaşayan herkesin birbirine benzediğini göreceğiz” diye konuştu.
ALİ KEMAL ÖZCAN: “KÜRT SORUNU KİMLİK MESELESİDİR”
Panelde son konuşmayı yapan Tunceli Üniversitesi İnsani ve Sosyal Sorunlar Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Ali Kemal Özcan, bir buçuk senedir insanların ölmemesinin önemli olduğunu söyledi.
Kürt sorununun ulusal kurtuluş değil kimlik meselesi olduğunu ifade eden Özcan, kimlik sorununun anayasal güvenceye alınması gerektiğine vurgu yaptı.
Müzakere sürecinin önemli olduğunu kaydeden Yrd. Doç. Dr. Ali Kemal Özcan, “Devlet müzakere ediyor ancak bu işe Türk Halkının onay vermesi gerekiyor” dedi.
Sivil toplum örgütü temsilcilerinin de görüş belirttiği panel, soru-cevap kısmının ardından sona erdi.
 Panele, Tunceli Valisi Hakan Yusuf Güner, Vali Yardımcısı Eşref Yonsuz, Tunceli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Durmuş Boztuğ, Emniyet Müdürü Fahrettin Şen, kurum müdürleri, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.
ERCAN TOPAÇ