Kendisine Hızır denilmesinin sebebi, onun kuru bir yere oturması ve onun ardından o yerin hemen yeşillenmesindendir.

 

            Hızır;  İslam ve Ortadoğu inançlarında peygamber olması muhtemel kişiler arasında sayılır. Hıdır veya Kıdır olarak da söylenir. Zor anlarında insanların yardımına koşan, başkalarının kılığına bürünebilen, olağanüstü özellikleri olan bir peygamber olarak düşünülür. Ölümsüzlüğe ulaşıldığına inanılır. Bilgelik ve hikmet sahibidir. İnsanlara yardımcı olan kutlu bir kişidir. Başı sıkışan iyi insanların yardımına koşar. Kuran’da adı doğrudan geçmez. Peygamber olduğu da belirtilmez fakat bu yönde işaretler vardır.

 

KUR'AN-I KERİM’DE HIZIR

 

Kur'an-ı Kerim’de Hızır’dan  Kehf Suresi 60-80 Ayetlerde  Kullardan bir kul diye bahsedilir. Hızır Hz. Musa peygambere yol gösteren bir mirşit ve bilgedir. Ayet Hz Musa’nın yeryüzünde kendisinde daha bilge bir kul olmadığını düşünmesi ve bu nedenle benliğe kapılmasından ötürü Cenab-ı Allah tarafından Hz Musa’ya kendisinden daha üstün bir kulun olduğunu haber vermesi ve Hz. Musa’nın o kulu görmek istemesi üzerine nazil olmuştur.  Ayetler mealen şöyledir.

 

 

 

60. Ayet: Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "Durup dinlenmeyeceğim; ta iki denizin birleştiği yere kadar varacağım yahut senelerce yürüyeceğim."

 

Tefsirlerde, Musa’nın genç adamının, Yuşa b. Nun adında biri olduğu, Yuşa’nın Hz. Musa’ya hizmet ettiği, ondan ilim öğrendiği rivayet edilmektedir. Ayette sözü edilen iki denizin hangi denizler olduğuna dair bir açıklık yoktur. Bunların Hazar Denizi ile Karadeniz olduğu yahut Nil Nehri’nin Sudan’daki iki kolu olan Beyaz Nil ile Mavi Nil olabileceği ifade edilmektedir. Bir başka anlayışa göre bu iki denizden biri Hz. Musa, diğeri de Hızır’dır. Çünkü Musa zahir aleminin, Hızır da batın aleminin denizidir.

 

 

 

61. Ayet: Her ikisi, iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık, denizde bir yol tutup gitmişti.

 

Rivayete göre genç bir yakını ile Hz. Musa bu yolculuğa, Allah tarafından, kendisinden daha bilgili olduğu haber verilen Hızır ile buluşmak için çıkmıştı. Yanlarında bir de cansız balık vardı. Bu balık Allah’ın kudreti ile nerede canlanır, denize sıçrayıp giderse bu, Hızır’ın orada olduğuna işaret olacaktı.

 

62. Ayet: (Buluşma yerlerini) geçip gittiklerinde Musa genç adamına: Kuşluk yemeğimizi getir bize. Hakikaten şu yolculuğumuz yüzünden başımıza (epeyce) sıkıntı geldi, dedi.

 

 

 

63. Ayet: (Genç adam:) Gördün mü! dedi, kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı. O, şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti.

 

Burada Hz. Musa’nın genç arkadaşına şaşkınlık veren, ölmüş bir balığın, bir mucize neticesinde canlanarak deniz akıp gitmesidir. Bu mucizenin tahakkuk ettiği yer, Hz. Hızır’ın bulunduğu yer idi. Musa bunu bildiği için adamına, balığın canlanarak denize girmesi halinde bundan kendisini haberdar etmesini tembihlemiş, fakat bir kayanın yanında istirahate çekildikleri ve belki de Hz. Musa’nın uykuya daldığı bir sırada balık denize sıçradığı halde adam haber verme görevini unutmuş, bir süre daha ilerleyip, Hz. Musa yemekten bahsedince arkadaşı balığın denize gittiğini hatırlatmıştı.

 

 

 

64. Ayet: Musa: İşte aradığımız o idi, dedi. Hemen izlerinin üzerine geri döndüler.

 

 

 

65. Ayet: Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.

 

66. Ayet: Musa ona: Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı? dedi.

 

67. Ayet: Dedi ki: Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin.

68.Ayet: (İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin?

69. Ayet: Musa: İnşallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem.

 

70.Ayet:(O kul:) Eğer bana tabi olursan, sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma! dedi.

 

71: Ayet: Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman o (Hızır) gemiyi deldi. Musa: Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın! dedi.

 

72. Ayet:(Hızır:) Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? dedi.

73. Ayet: Musa: Unuttuğum şeyden dolayı beni muaheze etme; işimde bana güçlük çıkarma, dedi.

74. Ayet: Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın!

75. Ayet: (Hızır:) Ben sana, benimle beraber (olacaklara) sabredemezsin, demedim mi? dedi.

76. Ayet: Musa: Eğer, dedi, bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Hakikaten benim tarafımdan (ileri sürebilecek) mazeretin sonuna ulaştın.

77. Ayet: Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi.

78. Ayet: (Hızır) şöyle dedi: "İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim."

79. Ayet: "Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. (Çünkü) onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasp etmekte olan bir kral vardı."

 

Şu halde Hızır, fakir denizcilerin gemisini yaralamakla, kralın bu gemiyi gasp etme ihtimalini ortadan kaldırmış, böylece bu fakirlere iyilik etmişti. Hızır (a.s.) sözlerine devam etti:

 

80. Ayet: "Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk."

 

Zira Hızır (a.s.), bu çocuğun ileride zalim biri olacağını, temiz birer mümin olan ebeveynine karşı azgınlık ve nankörlük göstereceğini yahut çocuk sevgisi yüzünden ana-babasının manevi hayatlarının tehlikeye düşeceğini biliyordu: Allah bunu Hızır’a bildirmişti.

 

81. Ayet:  (Devam etti:) "Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin."

82. Ayet: "Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur."

 

 

 

Yukarıda ki ayetlerde vurgulanmak istenen şudur. Hızır Ledün İlmi yani; Allah ile ilgili bilgi ve sırlara ait olan ilme gayb ve marifet ilmine sahiptir. Bu ilim ise sadece Hızıra verilen bir ilimdir.

 

ALEVİLİK İNANCINDA HIZIR

 

            Hızır, Alevilik inancında değişik kıyafet ve görünümlerle zaman zaman, Bozat sırtında, kimi zaman da yaya olarak insanların karşısına çıkan kimi zaman fakir kılığında zenginlerin evine konuk olandır. Kimi zamanda aksakallı Derviş olup, dar zamanlarda insanların imdadına yetişendir. Yani Hızır, gözetler, denetler, vicdani değerleri ölçerek, gönüllere konuk olup, sevdalılara yardımcı olandır. Nebî’dir, Şah-ı Merdan Ali’dir.          

 

            Aleviler Hızır’ı her yerde yanında görmek istemiştir. Yaradanın temsilcisi olarak kabul etmiştir. “Yetiş Ya Ali, Ya Nazır”dır diyerek, Hz. Ali ile Hızır’ı bütünleştirmiştir. “Hızır, Hazır ve Nazır”dır diyerek, insanların yanlış yapmaları engellemiştir.

 

            Aleviler Hızır için niyaz pişirip dağıtırlar. Hızır yeni doğan bebeğin, can çekişen hastanın başucundadır. Yola çıkan yolcu ona emanettir. Hızır emanetlerin bekçisidir. Aleviler Hızır’ı her zaman gönüllerinde yaşatmışlardır. Bununla birlikte Hızır’ı misafirleriyle bütünleştirmiş olup, misafire “Hızır misafiri” diyerek hürmette kusur etmemişlerdir.

 

Hızır Orucu

 

Hızır Orucu Alevilerde bölgelere göre farklı zamanlarda tutulmaktadır. Bazı bölgelerde Ocak ayının son haftası oruç tutmaya başlanır ve dört hafta üst üste üç gün (salı-çarşamba-perşembe günleri) tutulur. Oruç gece yarısından itibaren hiç yememek üzere tutulur ve akşam güneş batıp gün kararmaya başlayıncaya kadar devam eder. Perşembe günü aynı zamanda  kutsal ibadet günü olarak kabul edilir.. Perşembe günü oruç açıldıktan sonra Dede gelmiş ise, aynı günün akşamı evde cem tutulur ve dualar edilir. Ama günümüzde daha cem ibadeti daha çok cemevlerinde yerine getirilmektedir.

 

            Günümüzde daha çok 13-14-15 Şubat oruç tutmak gelenek haline gelmiştir. Bazı yörelerde altı gün bazı yörelerde de yedi gün oruç tutulmaktadır. Ancak oruç her yerde perşembe günü tamamlanır. Perşembe günü Hızır günü ve gecesidir.

 

            Buna göre Hızır orucu üç gün (salı-çarşamba-perşembe) tutulduktan sonra, yani perşembeyi cumaya bağlayan gece kavrulmuş buğdaydan yapılan ve kavut olarak ifade edilen lokmanın üstü kapatılarak bir odaya konulur. İnanca göre perşembeyi cumaya bağlayan gece Hızır gelerek bu lokmaya bir iz veya işaret koyar. Daha sonra Kavut eğer kesilmişse kesilen Hızır Kurbanı eti ile birlikte lokma olarak dağıtılır.

 

          

 

Hızır Orucunun Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt den Kaldığı İnancı

 

            İmam Hasan ile İmam Hüseyin hastalanır. Hastalıkları geçmeyince Hz. Fatma çocukların bu halini babası Hz. Muhammed’e iletir. Hz. Resul bunun üzerine, kızına üç gün oruç tutmasını önerir. Hz. Ali’de niyet ederek Hz. Fatma ile birlikte 3 günlük oruç tutarlar. Birinci gün akşam olur, sofrayı kurarlar. Tam oruçlarını açacakları zaman kapı vurulur. Kapıyı açarlar. Karşılarına yaşlı biri çıkar “Ya Ali ben yoksulum ve kaç günden beri açım der, Hz Ali bunun üzerinde sofralarında olan lokmayı gelen Kişiye veriri ve oruçlarını su ile açarlar. İkinci gün; yine oruç tutarlar akşam olduğunda oruçlarını açacakları vakit yine kapı çalınır. Kapıyı açarlar karşılarına yaşlı biri çıkar “Ya Ali ben yetimim kaç günden beri açım” der, o günde yiyeceklerini o yetime verirler ve oruçlarını su ile açarlar. Üçüncü gün de aynı şey olur, bu defa gelen esir olduğunda, söyler ve o da Hz. Ali’den yiyecek ister. Hz. Ali o günde yiyeceklerini esire verir ve oruçlarını su ile açarlar. Hz Ali’nin ve Hz Fatma’nın bu cömertlikleri Allah katında kabul olur ve Hz Hasan ve Hz Hüseyin iyileşirler.

Hz. Resulullah “o gelenler kimdi? Tanıdın mı? ya Ali” der. “Sana ayandır Ya Allah’ın Resulü” der. Hz. Peygamber gelenlerin Hızır olduğunu söyler ve “sizlerin sabrını ölçtü Ya Ali” der.

 

 

 

          

 

          

 

 

 

Çok günah işledim senin katında

Eriş Şah-ı Merdan sen imdad eyle

Kul daralmayınca Hızır yetişmez.

Yetiş Hızır Nebi sen imdad eyle

Yalvarması boynumuza farz oldu

Edep erkan Mü’nıiniere ar oldu

Mü’minn secdesi Hakk niyaz oldu

Yetiş Hızır Nebi sen imdad eyle

FAKİR EDNA

Ali Ekber YURT

Tunceli Cemevi Başkanı