Birçok eyalette tarih müzelerinin bir bölümünün veya bir katının yerlilere ayrılması her şeye rağmen oldukça olumlu bir yaklaşım olarak değerlendirilebilirdi.  Ağırdan alan bir anlama/inceleme sürecinden geçseniz bile bu bölümleri dolaşmak en fazla 2 saatinizi alabilecekken bu müzelerin birinde, her türlü zulüm ve asimilasyoncu müdahaleyi belgeleyen duvarlar arasında, saatlerce kalmıştım.    Garip bir şekilde hafiflediğimi hissetmiştim.    Başkalarının tarihsel acılarına tanıklık etmek ve bu acıların benzer süreçleri,   sanırım sekonder bir yüzleşmeydi benim için.   

 

Yakın bir zamanda aynı yüzleşmeyi Hay Way Zaman belgeselinde yeniden yaşadım.  Bir yandan Emoş Teyze’nin adeta “donmuş” çocukluğunun nasıl yavaş yavaş çözüldüğüne tanıklık ederken,  bir yandan da form değiştirmiş biçimleriyle hala nelerle yüz yüze kaldığımızı düşündüm.  Sunucu Çiğdem Karaboğa’nın da söylediği gibi “gözlerimizin içine baka baka”.  Acaba bizimle birlikte onlar da hafifliyorlar mıydı?

 

Emoş Teyze gibi şans/şansızlık ikilemini bir ömür boyu hücrelerinde taşıyan Dersim 37-38 mağdurları, yaşadıklarına ağlayamadılar;  yaşanan şey o kadar yüklü,  o kadar travmatik ki dondular, anlatamadılar.  İkinci kuşak gözyaşı döktü sessizce, çoğu zaman içlerine aktı gözyaşları.   Üçüncü kuşak olarak anlamak ve yüzleşmek istiyoruz. Dersim 37-38 olaylarının ikinci ve üçüncü kuşak üzerindeki travmatik etkisini bilimsel yöntemlerle ortaya koymaya hazırlandığımız şu günlerde bu yüzleşmeye benim de ihtiyaç duyduğumu bilmenizi istiyorum. Kendi anlam ve kavram dünyanızda nasıl nitelendirirseniz nitelendirin, nasıl isimlendirirseniz isimlendirin bu ciddi bir toplumsal travma ve bununla ilgili kollektif hafıza nesiller boyu aktarılmakta.  Tıpkı bizi tarif ederken kullandığınız gibi; “bunlar travmalı insanlar”.  “Huysuzluğumuz” bundan yani.  Bu nedenle hepimizin yüzleşmeye ihtiyacı var.  

 

Sağlıklı bir yüzleşme: gerçekleri eğip bükmeden, olduğu gibi. Bu yüzleşme için müzeler iyi bir araç.  Oysa bu kentin sözlü aktarım dışında kalıcı bir hafızası yok.  Canlı tanıklar aramızdan ayrılmadan bu türden belgesellerin yapılması elbette oldukça anlamlı ve başta Emoş Gülver, Kamer Kaçar ve yönetmenleri olmak üzere emeği geçenlere, katkı sunanlara sonsuz teşekkürlerimi bir kez daha sunmak isterim. Ancak doğru aktarım için daha da kalıcı bir hafızaya ihtiyaç var. Dolayısıyla Dersim’de bir tarih müzesi oluşturulması yas sürecinden çıkılıp iyileşme sürecine girilmesinin ve sağlıklı yüzleşmenin gerçekleştirilmesinin,  kuşkusuz tek başına değil ama önemli somut bir adımı olacaktır.

 

Sağlık kurumlarında yaralar pansuman edilirken debridman olarak tarif ettiğimiz çevresindeki ölü dokular da alırız. Bu işlem yarayı kanatabilir ama iyileşme sürecini de hızlandırır.  Sanırım bizler geçmişimize bakarken biraz daha kanama riskini göze alabiliriz. Ya sizler?

 

Doç. Dr. Gülnaz Karatay

 

[email protected]