İsmail SAYMAZ/Radikal

 

İSTANBUL - Ali Karadağ, Tuncelili bir köylü... Merkeze bağlı Gevrek köyünde ömrünün son demlerini sürüyor. Fakat 11 yaşında tanık olduğu ‘Dersim 38’, bilincinde tüm sıcaklığını ve yakıcılığını koruyor. Babası Kamer, kızı ve damadının ailesine yardım ettiği için öldürüldüğünde, Ali 12’sindeydi. 13’ünde annesi ve üç kız kardeşiyle Uşak’a sürüldüler. Tarlalarına el konulduğu tarihte, 15 yaşındaydı. Ve olan bitenden bihaberdiler. 25’inde Dersimlilere af çıkınca memleketlerine döndüler. Öldürülüp gömüldüğü mevkiiden babasının kemiklerini çıkarıp köylerine gömdüğü günlerde, 30 yaşındaydı. Şimdi 83 yaşında... Ali Karadağ, babasının hakkını ararken yardım istediği avukat Hüseyin Aygün sayesinde, 1941 yılına ait bir tapu senedine ulaştı. Bu senede göre, ‘Dersim 38’de, sadece ‘kıyımla’ yetinilmemiş, aileleri hayatta olmasına rağmen mağdurların mülküne de el konulmuştu:

“Harekati askeriyede ölen ve aile efradı garbe Nakil edilmiş bulunan Gevrek köylü Ali oğlu Kamer Karadağ’ın tapusuz tasarruflarında bulunmasına binaen Hazineye intikal eylemekle...”

 

AŞİRETLER DAĞLARDA

Dersim’de ‘38’in kanlı yazı hüküm sürüyordu. Başta Haydaran olmak üzere çoğu aşiret, dağlara sığınmıştı. Merkeze bağlı Gevrek köyünden Kamer Karadağ’ın aşireti ‘harekatın’ hedefi değildi fakat kızı, Haydaranlar’a gelin gitmişti. Zaman zaman kızının ailesine ekmek ve yiyecek götürüyordu. Tüccarlık yapan Karadağ, bir ihbar sonucu yakalandı. İddiaya göre, ‘İfadeniz alınacak’ diye gözaltına alınan Karadağ, yanında bir başka şüpheliyle birlikte ve eli kolu bağlı halde Mazgirt’e bağlı Sindam Üstü denilen mevkiye götürülüp kurşuna dizildi. Üzerine toprak serpilen iki ceset öylece bırakıldı.

 

BABASININ KEMİKLERİ...

Fakat Gevrek köyünde, Kamer Karadağ’ı bekleyen eşi, üç kızı ve 11 yaşındaki oğlu Ali vardı. Sürgün emriyle aile 12 yıl geçirecekleri Uşak’a sürüldü. Haydaranlar’a gelin giden kardeşleri ise Samsun’a...

Sürgün 1949’da bitip Karadağlar Uşak’tan döndüklerinde tarlalarının bir başkalarına devrildiğini öğrendi. Fakat vakit, itiraz vakti değildi. Beş yıl sonra Ali Karadağ, savcılığa başvurup babası Kamer’in Sindam’ın Üstü mevkiindeki cesedini alıp köyüne nakletmek için izin istedi. Savcılık “Olur” deyince kendi elleriyle toprağı kazdı, babasının kemiklerini çıkardı, bir torbaya koyup köyüne taşıdı, gömdü...

 

YAĞMANIN SENEDİ

Ali Karadağ, bu kıyımı, üzerinden 55 yıl geçtiği halde unutmadı. ‘Dersim 1938 ve Zorunlu İskan’ kitabının yazarı olan avukat Hüseyin Aygün’le karşılaştığında, el konulan tarlalarından bahsetti. Aygün, bu iddiayı araştırıp 1941 tarihli tapu senedini bulduğunda, o güne değin hiç bilinmeyen, Dersim’in ‘mülkiyet yıkımı’ da tanık oldu. Senede göre, öldürülen Kamer Karadağ’ın Körtan köyün Bereç mezrasındaki tapusuz tarlası önce Hazine’ye, ardından Gevrekli Süleyman oğlu Hasan’a devredilmişti. Senet, kıyımın kanıtı gibiydi:

“Harekati askeriyede ölen ve aile efradı garbe Nakil edilmiş bulunan Gevrek köylü Ali oğlu Kamer Karadağ’ın tapusuz tasarruflarında bulunmasına binaen Hazineye intikal eylemekle...”

 

YEDİ TAPU DAHA VAR

Avukat Aygün, bu kanıt üzerine ‘insanlığa karşı suç oluşturan eylemlerde ve soykırımda bulunulduğu’ iddiasıyla 1938’de Dersim Harekatı’na katılan askerler ve sorumluları hakkında dava açılması istemiyle dilekçe verdi. Başbakan Erdoğan’ın ‘Dersim’ hakkındaki açıklamalarına değinilen dilekçede, şöyle denildi:

“Erdoğan, 14 Ağustos 2010’da Sakarya’daki konuşmasında, ‘Dersim’de 50 bin kişinin dönemin yetkililerinin emriyle bombardıman edilerek öldürüldüğünü söylemiştir. Bu devlet adına çok önemli itiraftır.”

Avukat Aygün, Karadağ’ınkine benzer yedi tapunun daha elinde bulunduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Bu belge Dersimlilere yapılanın sadece katliam ve imha olmadığını, aynı zamanda mal varlıklarının haraç mezat devlet mülkiyetine geçirildiğini ve başka kişilere satıldığını gösteriyor. Katliamdan sonra bile ekonomik yıkım olduğunu söyleyebiliriz.”

 

 

 

KANIT VALİLİK TUTANAĞI

Öte yandan yine bu yıl Tuncelili Ali Akgün de ‘Dersim’de ailesinden 10 kişinin katledildiği savıyla şikâyetçi olmuştu. Akgün, kanıt olarak kendisinin 1955’te, sürgüne gönderildiği Isparta’dan Tunceli’ye dönüşüne onay veren Tunceli Valiliği’nin şu tutanağını göstermişti:

 

“Hüseyin Altıntaş’ın nüfus hane kayıtlarında adı yazan Hüseyin karısı Humar ve Hüseyin evlatları Humar’dan doğma Elif, Mehmet, Hadice, Ahmedi, Suzan, Alicemal, Hetip, Emine’nin 1938 harekâtında imha edildiği ve aile reisi Hüseyin Altıntaş’ın da 952 yılında öldüğü, haneden yalnız Ali Akgün’ün sağ kaldığı...” Avukat Hüseyin Aygün, bu soruşturmanın da sürdüğünü belirtti.