Uygarlığın temel öznesi olan insanı, söyleminin merkezine alan eren öğretisi, Hacı Bektaş Veli önderliğinde ve Horasan Erenleri olarak bilinen tarihi-karizmatik temsilciler aracılığı ile XIII. yüzyılda Balkanlar’a, XV. yüzyılda Kuzey Afrika'ya ulaşmıştır. Alevîlik-Bektaşilik düşün-inanç sistemi, tarihsel süreç içerisinde sürdürdüğü misyonu ve geliştirdiği felsefi derinlik ile tarihimizin en önemli birikimleri arasında yer almıştır.

Erenler düşüncesi, insan merkezli söylemiyle sınırları aşmış Anadolu’da, Balkanlar’da ve Kuzey Afrika’da yüzyıllar boyu temsil edilmiştir. Avrasya olarak ifade edilen coğrafya âdeta erenlerin faaliyetleriyle yaşam bulmuştur. Macaristan’da Gül Baba, Romanya-Babadağ’da Sarı Saltık, Makedonya’da Harabatî Baba, Bulgaristan’da Otman Baba, Akyazılı Sultan, Demir Baba; Yunanistan’da Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli), Mısır-Kahire’de Kaygusuz Abdal, Erdebil de Şah Cüneyd, Şah Haydar ve Şah İsmail adlarına oluşan Alevî-Bektaşî inanç merkezleri aynı felsefenin temsilcisi olmuştur. Diğer taraftan Alevî-Bektaşî düşüncesi yetiştirdiği ozanlarla, etkinlik kurduğu büyük coğrafya içerisinde aynı heyecan ve duyguyu oluşturabilmiştir. XVI. yüzyılda yaşamış Virani Sultan’ın demeleri,  Anadolu Alevîleri’nin cemlerinde dillendirilirken, Sivas-Banazlı Pir Sultan’ın nefes ve duvazları da Deliorman Akkadınlar köyünde, Yunanistan’daki Kızıldeli muhiplerinin erkânlarında yaşatılmıştır.

 

Alevi-Bektaşi inancının inançsal-düşünsel dinamikleri arasında önceliği Hak-Muhammed-Ali inancı gelmektedir. İnanca ait iç dilde Üçler olarak anılan bu inanç özü itibariyle tevhit-nübüvvet (peygamber inancı)-velayet inancını ifade etmektedir. Tevhit Yaratanın tekliğine karşılık gelmekte olup Alevi inancının temelini oluşturmaktadır. Alevi-Bektaşi inancı bu temel ilke etrafında Ehl-i Beyt ve On İki İmamlar olmak üzere ana iki inançsal değeri merkez almaktadır. Alevilikte temel amaç kamil insanın inşası olup tüm düşünsel-inançsal yapı bu amaca yönelik şekillenmiştir. Kamil insan ideal insanı tanımlamakta olup İslami terminoloji ile ifade edilirse mümin algısını kastetmektedir. Alevi-Bektaşi gelenek kamil insanın ideal tipinin Ehl-i Beyt ve On İki İmamlar sonrası velayet temsiliyeti ile devam ettiğine inanmaktadır. Velayetin öznesi veli olup mürşit olarak da ifade edilen tamamlanmış olan ideal insanı, önder olanı ifade etmektedir. Veli, Alevi-Bektaşi inancında 4 kapı 40 makam olarak sembolize edilen inanç ve düşüncenin son merhalesi olan, gerçeği ifade eden hakikat zeminini bilen ve bu evrene meyletmiş olan özneyi temsil etmektedir. Bu nedenle veli eren olarak ifade edilmiş, hakikatın ilmi olarak kabul edilen ledün ilminin muhatabı sayılmıştır. Ledün ilmi yeryüzünde Hakk’ın halifesi olarak kabul edilen insana bahşedilmiş hakikatın kendisini kapsamaktadır. Tasavvuf düşünce ekolünde bu ilmin Hak tarafından temsili sahibinin Hızır Nebi olduğuna inanılmıştır. Hızır bir peygamber veya bir eren olup Musa Nebi ile çağdaş olarak kabul edilmektedir.

 

Sözlük anlamı olarak yeşil anlamına gelen Hızır Musa Peygamber zamanında yaşamış olup üstüne oturduğu kuru otlar yeşerdiği için bu adla anılmıştır. Tasavvuf geleneğinde Hızır’ın Ab-ı Hayat olarak anılan ve ölümsüzlük verdiğine inanılan suyu İlyas adlı başka bir eren veya peygamberle bulup, beraber içtiğine inanılmaktadır. Bu nedenle Hızır ve İlyas’ın kıyamete kadar yaşayacağına inanılmış hatta bazı anlatılarda ikisinin kardeş olduğu kabul edilmiştir. Anadolu’daki yaygın Hızır İlyas inanışına göre Hızır karadakilerin, İlyas ise denizdekilerin her daim yardımına yetişmekte olup bu kıyamete kadar devam edecektir.

Alevi-Bektaşi inancında da Hızır İnancı son derece önemli bir yere sahip olup Hızır en temel düşün-inanç dinamiklerinden birisidir. Sözlü anlatılarda ve Alevi-Bektaşi inancına ait temel yazılı kaynaklarda sıklıkla Hızır inancı işlenmektedir. Yazılı kaynakların başında gelen Hacı Bektaş Veli Vilayetnemesi’nde Hızır inancının Alevilik-Bektaşilik öğretisindeki yeri temel şekliyle işlenmektedir. Alevi-Bektaşi inancında Boz bir atı olduğuna inanılan Hızır İnsanların yardımına farklı kılıklarda bu boz atı ile ulaşmaktadır. Bu sebeple Aleviler-Bektaşiler Hızır’ı anarken Boz Atlı Hızır şeklinde sıfatlandırmakta ve tüm ritüellerinde yer vermektedir. Nitekim Vilayetname’de Hızır ile ilgili yer alan şu menkıbe Alevi-Bektaşi inanç evrenindeki yerini netleştirmektedir.

“Hünkâr’a, bir gün, ikindi üstü, güler yüzlü, tatlı özlü, Alevi saçlı, yeşil elbiseli bir aziz geldi. Boz bir ata binmişti. Saru İsmail karşıladı, atını tuttu. O zat, teklifsizce doğru “Kızılca Halvet” e yöneldi. İçeri girdi. Saru İsmail, acaba bu atını tuttuğum er kim ola, şimdiye dek bunun gibi nurlu, yüzü güzel ve heybetli er görmedim diye düşünceye daldı. O sırada halifelerden biri geldi. İsmail, tut şu atı diye atı ona verdi, Kızılca Halvet’in kapısına vardı. Baktı ki o aziz, Hünkâr’ın karşısında oturmada. Tam bu esnada Hünkâr, ne yapalım Hızır’ım diyordu, Ulu Tanrı seni bu işe koşmuş. Tanrı kullarını zordan kurtarman gerek; şimdicek Karadeniz’de bir gemi batmak üzere seni çağırdılar; sohbetine müştakız amma ne çare, tez dur, medetlerine eriş, Tanrı izin verirse gene müşerref oluruz.

Hızır peygamber, hemen kalktı, Saru İsmail, dışarıda atı tuttu. Hızır, dışarı çıkınca İsmail, Hızır’ın üzengisini tuttu, öptü. Saru İsmail, baktı ki Hızır atını sıçrattığı gibi at, bir adımını Karaöyük’ün üstüne bastı, öbür adımda güneşle beraber dolundu, gözden kayboldu, yalnız karşıdan parıltısı göründü. Saru İsmail, vardı, gördüğünü anlattı, erenler şahı dedi, bu giden aziz kimdir? Hünkâr’a, kardeşimiz Hızır peygamberdir. Karadeniz de bir gemi, batmak üzere, oraya imdada koştu; onun yürüyüşü böyledir. dedi. Saru İsmail, Hızır’ı gördüğünde pek sevindi.”

            Anadolu’da yerleşik Alevi-Bektaşi topluluklarda Hızır İnancı o derece önemlidir ki birçok bölgede Hızır ile ilgili son derece zenginlik gösteren inanışlar oluşmuştur. Yaygınlıkla şubat ayında Hızır için oruç tutulmakta bu orucun sonunda da kurban kesilerek cem ibadeti yapılmaktadır.

Bu bağlamda Alevi inancının Anadolu’daki tarihi merkezlerinin başında gelen Dersim Bölgesinde de son derece güçlü bir Hızır İnanç geleneği vardır. Dersim Coğrafyasında Hızır ayı miladi takvime göre ocak ayının ikinci haftasından başlayıp şubat ayının ikinci haftasına kadar sürer. Bu süre içerisinde yörede Hızır Orucu tutulur. Bölgede Hızır Orucu ocak ve aşiretlere göre taksim edilmiştir. Yörede birbirini takip eden dört haftanın salı, çarşamba ve perşembe günü tutulan Hızır orucunun bu şekilde bir aya yayılmasındaki ana sebep tüm ayı Hızır’ı anarak ibadetle geçirmiş olma inancıdır. Bölgede üç günlük Hızır orucu tutulmadan önce Hızır karşılama adı verilen ve bir önceki perşembe gününe tekabül eden gün bir günlük oruç tutulur. Ardından takip eden haftanın salı, çarşamba ve perşembe günü oruç ibadeti yerine getirilir. Perşembe günü orucunu tamalayan Alevi can niyaz adı verilen ve bir çeşit yağlı çörek olan lokmasını hazılayarak bağlı olduğu ocağın dedesine, pirine giderek ziyarette bulunur. Bu ziyarette bu lokmalar yenilerek cem ibadeti gerçekleştirilir.

Yörede gerçekleştirdiğimiz alan çalışmalarından derlediğimiz verilere göre Hızır; dört büyük peygamberden biri olan Hz. Musa’nın çağdaşıdır. İnanışa göre Hızır, bir evliya, nebi ve peygamberdir. Allah’ın dört büyük peygamberinden biri olan Hz. Musa’ya yardım etmiş, ona tebliğ ettiği din uğruna darda kaldığında rehberlik yapmıştır. Bu inanışta dahi Hızır’ın inançsal açıdan son derece yüce bir makamı temsil ettiği görülmektedir. Rasul sıfatını taşıyan bir peygambere dahi Hızır rehber olabilmiştir. Dersim Alevilerine göre Hızır Allah’ın ilmi olam ilm-i ledün’e sahiptir, asalet ve farklılığı bundan kaynaklanmaktadır. Dersim yöresinde Hızır ak sakallı, boz atı olan otantik bir dış görünüşü olan derviş sıfatlı, dede simalı bir mürşid-i kamildir. Dersim Alevilerine göre Hızır nurdan yaratılmış olup nesli yoktur. Nurdan yaratıldığı için anne va babası yoktur. Hızır zorluk ve darlık çeken her insanın yardımcısıdır. Bu bağlamda Dersim bölgesinde Hızır’ın makamları olarak anılan birçok kutsal ziyaret bulunmaktadır. Yaygın olarak bu mekanlar su kaynaklarının yakınlarında yer almaktadır. Dersim’de Hızır ile ilintili en önemli ziyaret il merkezinde yer almakta olup Gole Çeto adıyla anılmakdır. Gole Çeto ziyareti Pülümür ve Ovacık  birleştiği noktada bulunmakta olup sıklıkla ziyaret edilmektedir. Yakın tarihlerde yaşadığına inanılan Derviş Mili adlı erenin bu mekanda, Munzur Suyunun  üzerinde beraber gözüktüklerine inanılmaktadır. Gole Çeto ziyareti özellikle Hızır Ayında yöre halkı tarafından yoğun şekilde ziyaret edilmektedir. Gole Çeto ile ilgili inanış yörede Kuran-ı Kerim’de Kehf Suresinde yer alan ayetlere dayandırılmaktadır. İlgili ayetlerde anlatılan ve iki su kaynağının birleştiği nokta olarak tarif edilen yerin Gole Çeto mevkisi olduğu kabul edilmektedir.

Dersim Coğrafyasında Hızır Orucunun inançsal ve tarihsel kaynağı Ehl-i Beyt’e dayandırılmaktadır. İnanışa göre İmam Hasan ve İmam Hüseyin rahatsızlanır. Bunun üzerine ane ve babası Hazreti Fatıma ile İmam Ali çok üzülür. Bu arada Hz. Muhammed evlerine ziyarete gelir. Torunlarının rahatsızlandığını görür ve çok üzülür. Hep birlikte Allah’a dua ederler. İmam Hasan ve İmam Hüseyin’in iyileşmesi için üç gün oruç tutarlar. Ilk gün oruç sonunda lokma yapacakları sırada kapı çalar. Kapıyı açtıklarında bir fakir karşılarına çıkar. Hazırladıkları sofrayı hiç ellemeden bu fakire teslim ederler. Sadece su içerek o günkü lokmalarını yaparlar ve o şeklide ikinci günkü oruçlarını tutarlar. İkinci gün de aynı şeklide oruç sonrası lokma edecekleri sırada yine kapı çalınır. Bu sefer karşılarına bir yetim çıkar. Aynı şekilde lokmalarını olduğu gibi bu yetime teslim ederler. Başka lokmaları olmadığı için yine su ile lokma yaparlar, bu şekilde üçüncü günkü oruçlarını tutarlar. Üçüncü günün sonunda lokma yapacakları sırada yine kapı çalınır. Kapıyı açtıklarında bu sefer karşılarına bir öksüz çıkar. Aynı şekilde sofralarını toplayıp bu öksüze teslim ederler. Bu şekilde üç günlük orucu tamamlarlar. Dersim Alevileri Kuran-ı Kerim’deki İnsan Suresindeki altıncı ayetin bu olay üzerine indiğine inanmaktadır. Ayetin Türkçe mealinde fakire, yetime ve öksüze yemeklerini verenlerden Allah’ın razı olduğu anlatılmaktadır.

Dersim coğrafyasında Hızır orucu ile ilgili bir lokal inanış ise son gün bekar kız ve erkeklerin oruç öncesi akşamı su imeyip oruçlarını tuz ve ekşi yiyeceklerle başlatmalıdır. Aynı günü bu şekilde oruç tutanların rüyalarında ya evlenecekleri kişinin elinden ya da evlenecekleri kişinin memleketindeki bir su kaynağından su içeceklerine inanılır. Dersim Bölgesinde Hızır Orucunun son günü gavut adı verilen bir lokma da hazırlanır. Sac üzerinde kavrulan buğdaylar bir el değirmeninde çekilir ve un edilir. Ardından bu undan helva yapılarak çevredekilere lokma olarak dağıtılır. Hızır Orucunun son günü şükür kurbanı kesme geleneği de bölgede vardır.

Dersim yöresinde Hızır inancının Alevi İnanç evrenindeki yerini ve önemini belirten birçok deyişlerde bulunmaktadır. Bu bağlamda Hozatlı Sarı Saltık Ocağı’ndan Ahmet Yurt Dedeye ait şu nefes önemli bir örnektir:

 

“Yine yolcu olup yollara düştüm

Dağlarda bellerde bekleyen Hızır

Senin himmetinle belleri aştım

Hasreti gönlümden çıkmayan Hızır

 

Sensin düşmüşlerin elini tutan

Sensin düşmüşlerin carına yeten

Karalar denizlerde bekçilik yapan

Kaza belalarda yetişen Hızır

 

Severim ben seni canı gönülden

Düşkün anlarımda sen tut elimden

Senin için geçtim canım serimden

Dar saatte carıma yetişen Hızır

 

İmdat frenini çektiğim zaman

Zaman geçirmeden gelirsin hemen

Bellerde dağları sarınca duman

Darda kalmışlara car eden Hızır

 

SALTUK sana minnet eder  her zaman

Böyle gelmiş böyle gider bu devran

Bir ismin vardır hem Şah-ı Merdan

Dertliler derdine yetişen Hızır

 

ALİ EKBER YURT

TUNCELİ CEMEVİ BŞK.

*Fotoğraf: Akın GEDİK