Tunceli (Dersim)’de Alevilik inancı ve dinsel pratikler

Ali Kaya

Alevilik ve Dersim kültürü araştırmacısı,

Tarihçi-Yazar

 

 

 

I-TUNCELİ’DE DİNİ İNANÇ

Tunceli(Dersim)’de egemen dini inanç Aleviliktir. Alevilik dışında % 5 Sünni İslam inancına mensup halkın dışında, tahminen % 0,5 civarın da Alevileşmiş Hıristiyan topluluktan bahis etmek mümkündür. Dersim geçmişte olduğu gibi bugünde seyitlerin, ocakların ana merkezi ve Anadolu’nun ser çeşmesi olarak Alevilerce kabul görülmektedir.

 

II-ALEVİLİĞİN DİNSEL(İNANÇSAL) VE KÜLTÜREL BOYUTU

 

1-Alevilik inancı

 

a)Alevilik İslam içi bir dini inançtır

Alevilik, en genel tanımıyla bir dinsel inançtır. Ama aynı zamanda, her dinsel inanç gibi, bir kültürdür. Konunun bu ikinci yanı üzerinde dana sonra duracağız. Önce, Aleviliğin dinsel boyutunu açıklığa kavuşturalım.

 

Alevilik, İslami bir dinsel inanç sistemidir. Aleviliğin kurucuları ve yol göstericileri, onu, “Dini İslam [İslam dininden/İslam kökenli], kitabı Kuran, Allah’a kul, Hz. Muhammed’e bağlı, Hz. Ali’ye talip, Hz. Hüseyin’in yolunu süren, Hacı Bektaş-ı Veli’nin ‘eline, diline, beline sahip’ olmayı ilke edinen, iyi düşünce, iyi söz ve iyi davranışta kendini bulan inançtır” diye tanımlarlar. Alevilik, “Tanrı korkusu” yerine “Tanrı sevgisi”ni benimseyen, “Zâhir’i bâtın’la, bâtın’ı zâhir’le birleştiren”, “Şeriat kapısını aşıp, marifet yoluyla hakikat dünyasına ulaşan”, Kuran’ın şekline değil, özüne inen, akıl ve gönül ile ruhsal olgunlaşma yoludur.

 

Alevi İslam anlayışı, İslamiyet’i, Kuran’a ve Hz. Muhammed’in buyruklarına göre evrensel boyutları ile yorumlayarak, Tanrının yeryüzünde ve insanda tecelli ettiğine [göründüğüne/zuhur ettiğine] inanır. “Vahdet-i vücut (varlığın birliği)”, Alevi Allah inancının temelini oluşturur. Alevi İslâm inancına göre, Tanrı insanın içindedir, insana secde etmek, Tanrıya secde etmekle eş anlamdadır.

 

Anadolu Alevi İslam anlayışı, yüzyıllar boyunca, Hoca Ahmet Yesevi, Ebul Vefa, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Sarı Saltık gibi “Anadolu Erenleri”nin düşünce ve pratiği ile şekillenip gelişmiştir. Anadolu Aleviliğinin Tunceli kolu ise, bu filozof veliler zincirine Dersim yöresinden eklenen Düzgün Baba, Derviş Cemal, Derviş Beyaz, Mahmut Hayrani, Baba Mansur, Hacı Kureyş, Ağu İcen’lerin düşünce ve eylemlerinin katkılarını taşır. Kök bir’dir, yorumlarda, zaman ve mekân farklılığından kaynaklanan zenginlikler vardır.

 

Alevilik, İslam’ın özüdür; manasıdır. Onun içindeki insani, akli, ahlaki öz’dür. Alevilik İslam içerisinde doğmuştur. İslam dinini, Kuran yorumu ile kabul eder. Alevilik, Kuran’ın gerçek manasına vakıftır ve tüm mevcudatın Hakk’ın kendi öz varlığından ibaret olduğuna inanır ve bilir. Alevilik, Hz. Muhammed ve Ehlibeyt’e, başta Hz- Ali olmak üzere peygamber soyundan gelenlere büyük bir saygı ve muhabbetle bağlılıktır. Alevilik, Ehlibeyt’in yoludur. Kur’an ve İslâm-ı, Hz. Ali’nin anlattığı gibi anlamaktır. Alevilik, Muhammed’le Hz. Ali’yi birbirinden ayırmamaktır. Aleviler Allah’ın birliğine, Hz. Muhammed’in Resul olduğuna ve Hz. Ali’nin Velayet makamına sahip olduğuna inanır. Bu nedenlerden dolayı İslam’ın içindedir. “Alevi”, Hz. Ali ailesinin adıdır. Hz. Ali’ye bağlı olan, o’nu seven, Hz. Ali’nin yolundan giden, Hz. Ali’nin taraftarı olan insanlara

Alevi denilir.

 

Alevilik, insanın iç âlemine ilişkin düşünsel ve ruhsal yanıyla, bir iç dünya olayıdır; hem ruhsal hem fiziki boyutta hissederek yaşamaktır. “Alevi”, kendisini her anlamda yetiştirmiş, kâmil insan demektir. Alevilik, dış yüzünden halka ve iç yüzünden Hakk’a bakan bir inançtır. Alevilik, İslâm inancını, özünde beslediği amaçlar doğrultusunda anlamaya çalışan; içselliği esas alan, şekil şartlarından çok, insanın yüceliğini benimseyen Hz. Ali ve On iki imamlar gibi inanç sürdürmek demektir.

 

Alevilik İslâm’ın özündeki Tasavvuf felsefesi ile din kültürünü birleştirir. Alevilik, şekil şartlarından ziyade, daha çok içsellikte arayan İslâm’ın tasavvufi yorumudur. İslam’ın namaz, oruç, hac, zekât gibi zahiri ibadetleri değil; tasavvuf içerikli ve Tanrı’ya kavuşmayı amaç edinmiş kendisine mahsus ibadeti olan ve ibadeti içerisinde Hakka secde, dua, tevhit, zikir, gülbank duası bulunan bir İslam inancıdır. İbadetleri cemevlerinde ve evlerde yerine getirilir.

 

b)Alevilikte ibadet ve Cemevleri

Alevilerde Cemevleri, toplu ibadet yerleridir. Cem, sözcük karşılığı olarak, toplanma, bir araya gelme demektir. Alevilikte ise, birliğin, beraberliğin, “bir olma”nın adıdır.

 

Alevilikte Cem yapılan evler, sadece ibadet amaçlı kullanılan mekânlar değildir. Cemevleri edep, erkân amaçlı kurulur. Cemevleri; barış, özgürlük, eşitlik, ibadet, sevgi, yargılama ve karar verme yeridir. Aynı zamanda sohbetlerin yapıldığı, birlik ve beraberliğin korunup sergilendiği, ikrarın verildiği ve erkânın yürütüldüğü güven ve sevginin toplandığı, Hakk’a temenna edilen ve Hakk’ın tecelli ettiği yerlerdir. Hz. Peygamber tarafından “Mescid-i Nebi”de yapılan ibadetin devamıdır. Fecr Suresi’nin 27-28 ayetlerinde, cemaate birbiriyle ilgili “razı etmek ve razı edilmek” durumları sorulur. Sorunlu olanlar varsa, surenin 9 ve 10. ayetlerindeki emre göre, taraflar dinlenir ve adaletli bir uygulama ile barış sağlanır. Fetih Suresi’nin 10 ve 18 ayetlerindeki ilahi lütuf ve iradeye göre, cemaatin el ele tutuşması Allah’ın rızasını kazanmak içindir (Ayrıca bkz: Maide Suresi, 119 ve

Beyyine Suresi 7 ve 8 ayetler)

 

Kuran’a göre, Allah, yapılan ibadetin şekline değil, özüne bakmaktadır (Bkz: Hac Suresi, 67. Ayet). Alevi-Bektaşiler bu bağlamda Kuran’ın tasavvufi yorumunu esas alarak, kendilerine özgü bir ibadet şekli benimsemişlerdir. Cemevlerinde pir önünde toplu halde yapılan semahlı, ikrarlı, gülbanklı ibadet, namazın kıyam, rükû, secde, dua (kıraat), selam ve tevhit bölümlerini içinde taşır.

 

Alevilikte hac ibadeti, iyilik yapmak, aç olanı doyurmak, insanlar arasında barışı yaymak, insanlık âlemi için çalışmak ve doğruluktan ayrılmamakla yerine getirilir. Yunus Emre bunu, “Bir gönüle girmenin bin hacca (Kâbe ziyaretine) bedel” olduğu şeklinde açıklamıştır. Hacı Bektaş Veli ise,

 

Ellerin Kâbe’si var, Benim Kâbe’m insandır

Kur’an da, kurtaran da, insanoğlu insandır

Demiştir.

 

Anadolu Alevi İslâm inancının temelinde, güzellik ve iyiliği paylaşma ilkesi vardır. Musahiplik (yol arkadaşlığı/kardeşliği), kardeş tutmak, bu ilkenin gerçekleşme biçimlerindendir. Musahiplik ilişkisi, fitre ve zekâtı daimi kılan dayanışma ve paylaşma biçimidir.

 

Alevilerin kendine özgü oruç anlayışları vardır. Alevilerde oruç, nefsi terbiye etmenin yollarından biridir. “Eline diline, beline, aşına, eşine, işine sahip olmak ve kendini bilmek”, nefsi terbiye etmek demektir. Yine de Alevilikte, aç kalarak nefsi terbiye etme de vardır. Bu, Muharrem orucudur. Kur’an’da, Bakara Suresi, ayet 183’de (“Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi, sizin üzerinize de yazılmıştır”) ve Fecr Suresi, ayet 1, 2’de (“And olsun tan yerinin ağarma vaktine. On geceye”), Allah’ın oruçla ilgili emirleri yer almıştır. Bu ayetler, Muharrem Orucu tanımlar. Hz. Muhammed öncesi tutulan oruç Muharrem orucudur, bu orucu Peygamberimiz de tutmuştur.

 

c)Aleviliğin inanç felsefesi

Alevi İslâm inancı, erdemliliği, insancıllığı, barışı, eşitliği, insanlığın özlem duyduğu paylaşmacılığı, kardeşliği yüceltir. Her şeyin temeline insanı, insan sevgisini koyar. Alevi İslâm anlayışında, İnsanı sevmeyi ibadet olarak kabul eder. Tanrının insanda tecelli ettiğine inanır.

 

Tasavvuf, onun felsefesinin özünü ortaya koyar. Alevi İslâm inancında, insan Tanrı’nın yeryüzündeki tecellisidir, insanda Tanrı’nın tecellisi vardır. Bu sebeplerden dolayı insanların rızasını kazanmayan hiçbir kimse Tanrı’nın rızasını kazanamaz. Alevilikte yetmiş iki millet bir görülmüştür. Tüm insanlar Tanrı’nın bir parçası olarak görülmüştür. Alevilik insanlar arasındaki farklılıkları bir zenginlik olarak görmüştür. Alevilik, İslâm’ın özünü tevhit inancında bulur. Yani, varlığın birliği inancı.

 

Alevilikte “Dört kapı, kırk makam” vardır. Her makamın on esası vardır. İnsan-ı kâmil olma vardır. Edep, erkâna uyma vardır. Yedi ulu ozanın inançları vardır. Kırklar mecilisi, tevella ve teberra, miraçlar, düşkünlük, dar vardır. Barış, esenlik, kardeşlik, eşitlik, toplumsal dayanışma hoşgörü, kul hakkını yememe, iyiliği emretme, kötülükten uzak durma, yalan ve riyadan sakınma, zina vb çirkinliklerden kaçınma, haksız kazanç edinmeme, zulme karşı çıkma gibi, ahlaksal ilkeleri yaşama egemen kılan tüm değerler Alevi İslâm inancında olduğu içindir ki, Alevilik İslâm’ın özüdür.

 

2-Aleviliğin kültürel boyutu

Alevilik; felsefesi, ahlaki değerleri, ibadet biçimleri ve ritüelleri, öngördüğü ve yerleştirdiği insan ve toplum ilişkileri, semahı, müziği, manzum metinleri vb vb ile bütün büyük inanç sistemleri gibi büyük bir kültür de yaratmıştır. Bu büyük kültür ırmağı, Horasan’dan Ahmet Yesevi’lerle yola çıkmış, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Pir Sultan, Sarı Saltıklarla Anadolu’da bir deniz oluşturmuştur. Irmağın Dersim kollarını Düzgün Baba’lar, Baba Mansurlar, Dersim Ocakları oluşturur. Dersimde Musahiplik, Kirvelik, inanç ve kültürünün temeli olarak kabul edilir. Hızır, on iki imam ve Gağand oruçlarındaki ibadet biçimleri ve ritüellerinin başında gelir. Dersimde dini, doğa inanları, halk yaşantısı, halk hekimliği, sosyal yaşantı, mezar kaldırmak, misafir ağırlamak, evlenme gelenek ve görenekleri, yöresel ölçüler yemekler, bilmeceleri, manileri, masalları, şiirleri, beyitleri, deyişleri, görgü cemlerde rıza lokması dağıtmak, örf, adet, gelenek, görenek kadın erkek eşitliği Dersim’de Alevi inancının temelini oluşturur. Alevilik inancı eğitim ve öğretimin önemini, fen ve bilimin gelişmesinde temel teşkil etmiştir.

Dersim tarihsel boyutuyla da zengin bir kültür birikimine sahiptir. Dersim tarihe beşiklik etmiştir.

Dersimde, Saburular, Muşkiler, Sümerler, Huriler, Hititler, Urartular, Medler, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Sasaniler, Araplar, Selçuklular, Moğollar, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Sefaviler ve Osmanlılarılar varlık göstermişlerdir. Önemli tarih kalıntılar ve kültürel izler bırakmışlardır.

 

 

III-ANAYASA VE YASALARDA ALEVİLİĞİN YERİ, ALEVİLERİN SORUNLARI

 

1-Anayasa ne diyor, uygulama nasıl?

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında, devletin ve toplumun dinine ilişkin hiçbir belirleme yapılmaz. Bu, Cumhuriyet’in temel ilkelerinden biri olan “laiklik”in gereğidir. Laik devlet, Türkiye toplumundaki herhangi bir dinsel inancın yanında, onun destekleyicisi vb olamaz. Aynı şekilde, herhangi bir dinsel inancı karşısına da almaz, alamaz. Laiklik gereği olarak, almamalıdır. Herhangi bir dinsel inancı diğerlerine göre kayıramadığı gibi, başka bir inancı da, beriki lehine baskılayamaz.

 

Aynı şekilde, eğitim ve öğretime ilişkin yasalar (Milli Eğitim Temel Kanunu, vd) başta olmak üzere, Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, İş Kanunu, Ceza Kanunu gibi toplumsal yaşamı düzenleyen yasaların hiçbirinde de, yurttaşlar arasında dini inançlara göre bir ayrım, bir ayrıcalık öngörülmez.

 

Yasalar ve Türkiye’nin genel hukuk düzeni böyle olmakla birlikte, gelgelelim yaşamın pratiğinde durum hiç de yasalarda yazılı olduğu gibi değildir. Devletin örgütlenmesinden başlayarak, devletin işleyişinde ve yurttaşlarla ilişkilerinde egemen olan uygulama, Sünni İslam mezheplerine göre yürütülmektedir. Bu uygulamaya göre, Türkiye toplumu dini inanç bakımından türdeştir ve Sünni Hanefi mezhebindendir. Devletin, toplumun din işleriyle ilgili kurumu Diyanet İşleri Başkanlığı bu Sünni İslam mezhebini esas alarak çalışır. İster devlet eliyle yapılsın, ister inanç sahipleri ve grupları tarafından yapılsın, ibadethaneler ve onların hizmetleri konusunda sadece camiler için, camilerde ibadet eden toplum kesimleri için tam bir serbesti vardır. Ama Alevilik hem bu hizmetlerden yoksundur, hem de Alevi yurttaşların

Bu tür ihtiyaçlarını giderme, büyük baskı altındadır.

 

Alevilerin Cumhuriyet döneminde de, Osmanlı’dan kalma baskılarla, fiili yasaklamalarla karşı karşıya kalmışlardır. Bu baskı ve yasaklamalar, hem devlet-yurttaş ilişkilerinde, hem de toplumun kendi içinde uygulanmıştır. Alevilik inancı, Sünni İslam inanışları ve o inanış temelinde örgütlenmiş Diyanet İşleri, Üniversiteler tarafından, büyük bir dışlanmaya, baskılamaya maruz kalmıştır. Bu baskıların zaman, zaman şiddete dayalı saldırılar biçimini almış olmasından ise, söz bile etmiyorum.

 

Sonuç olarak, Cumhuriyet maalesef, ne devlet katında, ne de toplum katında laiklik ilkesini egemen kılabilmiştir. Aleviliğe ilişkin bütün bu baskı, kısıtlama, yasaklama ve şiddetten, Tunceli Aleviliği de nasibini almıştır. Hatta diyebiliriz ki, en çok Tunceli Aleviliği almıştır. Baskının, etnik köken farklılığı kaynaklı boyutundan burada söz etmiyorum.

 

Söylediklerimizi kısa örneklerle daha da açık ve somut hale getirelim.

 

Örneğin, Anayasa’nın 10. Maddesi’nde, “herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye aileye ve zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” yazar. 24. Maddesi’nde ise “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir” hükmü yer alır. 24. Madde’ye göre de, Anayasanın 14. Madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklanmaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.

 

Din ve ahlak eğitim öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.

 

Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandıramaz ya da siyasi, kişiler çıkar, nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, din ya da din duygularını ya da dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. İnsan Hakları Bildirgesi’nin 18. maddesi; “Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkı vardır. Bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenleri açığa vurma özgürlüğünü içerir”, der.

 

Anayasamıza göre, Türkiye laik ve demokratik bir ülkedir, yukarıda aldığımız maddelerden de anlaşılacağı gibi, “din ve ibadet özgürlüğü” yasal güvence altında alınmıştır. Ne yazık ki “yurttaşlar arasında ayırım yapmamak, yasaları yurttaşlara farklı uygulamamak” hükümlerine karşı Alevilik hâlâ resmi düzeyde yok sayılmaktadır.

 

2-Diyanet’in dünü ve bugünü

3 Mart 1924’te kaldırılan halifelikten sonra şeyhülislamlığın yeni bir biçimi ve devamı niteliğinde olan “Şeriye Vekâleti” de kaldırılmış, yerine İslam dininin inanç ve ibadetlerine ilişkin hükümleri içeren işlerini yürütmek amacıyla “Diyanet İşleri Reisliği” kurulmuştur. 22 Haziran 1965’te kabul edilen yasa ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluş ve görevleri yeniden düzenlenmiştir. Bu kuruluş yasası 26 Nisan 1979 tarih ve 1982 sayılı yasayla önemli ölçüde değişikliğe uğramış, 18 Temmuz 1984’te çıkarılan kadro kararnamesine göre Diyanet İşleri Başkanlığı merkez ve taşra teşkilatı son şeklini almıştır. Bu yasada Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi “T.C. vatandaşlarına din hizmeti (!) götürmek” olarak tanımlanmaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluşundan günümüze Hanefi mezhebinin bir kurumu işlevini görmektedir. Kurumda 94,579 kişilik personel görev yapmaktadır. Yılda yapılan cami sayısı ortalama 1.500’dür. Diyanet İşleri 2010 yılına kadar yani altı yıl içinde 33,100 cami yapımını daha hedeflemektedir. Halen 73,523 olan cami sayısı bu sürenin sonunda 106,623’e çıkacak, aynı plan çerçevesinde 2700 ilave ile Kuran kursu sayısı da 7700’e yükselecektir.

1992 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi 3 trilyon lira, 1993’te 3,7 trilyon, 1994’te 8,5 trilyon, 1995’te 12 trilyon, 1996’da 43 trilyon, 1997’de 47 trilyon, 1998’de 93 trilyon, 1999’da 253 trilyon, 2000’de 350 trilyon, 2001’de 372 trilyon, 2002’de 475 trilyon, 2003’te 713 trilyona çıkmıştır. 2004’te 997 trilyon 437 milyara çıkmıştır. 9 bakanlığın bütçesinden daha fazla ödenek ayrılmıştır. 2004 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’na 15,000 ek kadro tahsis edilmesi planlanmıştır.

 

2005’te bir katrilyon 122 milyar, 2006’da 1 katrilyon 308 trilyon, 2007’de, 2 katrilyon; 2008 yılında ise, 1.211.608 katrilyon ile birlikte Diyanet vakıf gelirleri eklendiğinde bu rakam 2 katrilyona çıkmaktadır. 2009 yılında 3 katrilyona varan bütçe ile dokuz bakanlığın bütçesinden daha fazla bir bütçe ile inanç hizmeti yürütmektedir. 2010 yılında ise 5 milyara yakın bir bütçe ile Diyanet sadece belli bir mezhebe hizmeti götürmektedir.

Hz. Muhammed’in herkese uyguladığı adalet, güven ve ahlakilik ilkelerini acaba bu diyanet uyguluyor mu?

 

Sadece İstanbul’da 840 kişiye bir cami düşerken, 1045 kişiye bir okul düşmektedir. 2003 yılı itibariyle de Türkiye’de 536 imam hatip lisesinin bulunmakta ve bu liselerde 105,000 öğrenci okumaktadır. Yıllık imam-hatip gereksinimi 5000 kişi olmasına karşılık, bu liseleri bitirenlerin sayısı 25.000 kişiyi bulmaktadır. 2003 yılı itibariyle imam hatip lisesini bitirenlerin sayısı 511.000’i aştığı anlaşılmaktadır. Bu sayılar eğitim düzeninde yaratılan çarpıklıkları ortaya koymaktadır. Normal okullarda bir öğretmene 27 öğrenci düşerken imam hatip liselerinde 10 öğrenciye bir öğretmen düşmektedir. Açılışından bu güne kadar imam hatip okullarından ve kuran kurslarından mezun olan öğrenci sayısı 3.622.062’dir. Bu öğrencilerin % 62’si kız olması düşündürücüdür. Bu öğrencilerin ancak % 2’si imamlık yapmaktadır. 2004 yılı itibariyle imam hatip lisesi mezunlarının sadece

%7,4’ü camilerde din adamı olarak görev yapmaktadır. Bu gerçek, imam hatip liselerinde eğitim gören öğrencilerin ancak % 12’sinin “imam hatip” olmak istediğini doğrulamaktadır.

 

1945 yılında köylerdeki cami ve mescit oranı 6,7 iken, 1960’ta yüzde 75,3’e çıkmıştır. Bu dönemde din birden keşfedilmiş, yaklaşık 11 kat artmıştır. Cami ve mescit sayısı, “Köy Enstitüleri”nin kapatılıp bunların yerine cami ve mescit yapılmasıyla hızla yükselmiştir. Oysa Avrupa’da hiçbir devlet dinle ilgili çalışmalarda maaş ödememekte, ibadet yerlerinin elektrik, su ve doğalgaz ihtiyaçları için ödenek ayırmamaktadır.

 

3-Sorunları aşmada Alevi Çalıştayları

3/4 Haziran 2009 Ankara, 8 Temmuz 2009 tarihinde İstanbul, 19 Ağustos 2009 yine Ankara’da, 30 Eylül 2009 tarihinde Ankara, 11 Kasım 2009 tarihinde İstanbul’da altıncısı da 17 Aralık 2009 tarihinde Ankara da gerçekleşti. Alevi çalıştayı olarak bilinen çalıştayların dizisi 27-3 Ocak 2010 tarihinde Ankara Kızılcahamam da gerçekleştirilen yedinci ve son çalış taylara sözde tamamlandı. Bu çalıştaylara yaklaşık 400 kişi katılmasına rağmen umulan sonuçlar bu güne kadar alınamadı. Aleviliğin İslam üst başlığı altında “Hak, Muhammed- Ali” kavramlar etrafında oluşan bir inanç ve erkân yolu olduğu konusunun dışında ciddi bir gelişme görülmedi.

 

4-Alevilerin talepleri

1. Diyanet İşleri Başkanlığı toplumdaki bütün dinsel ve mezhepsel katmanların dinsel inançlarını karşılayacak şekilde yeniden düzenlenmeli, Din İşleri Yüksek Kurulu oluşturularak doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlı özerk konuma kavuşturmalı ve nüfus oranında genel bütçeden pay verilmesi.

2. Aleviler ibadet yerinin Cemevi olarak kabul edilmesi.

3. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde Aleviliği yer almadığı bir İslam içindeki yerinin belirlenmediği görülmüştür. Okullarda tamamen Sünni teoloji anlatılmaktadır. İnanç farklılıkları göz ardı edilmektedir. İslam’ın Arap-Emevi yorumu öne çıkarılmıştır. Bu nedenle Alevilik İslam inancı anlatılmamaktadır. Din kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarında Kuran ve Ehlibeyt, Alevilik Ahlak Yasası ve anlayışları, Alevilikte Cem, 12 hizmet, sema, musahiplik, kirvelik, Hızır ve muharrem oruçları, dört kapı, kırk makam, üç sünnet, yedi farz, on iki farz, Alevilik Edebiyatı, Alevilik Erkanları ve ibadetleri mutlaka yer almalıdır. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri mezhepler üstü model şeklinde yeniden hazırlanmalıdır.

4. Emeviler ve Abbasiler döneminden beri süre gelen Din kitaplar ve ansiklopedilerde Aleviler - Ehlibeyt hakkında uydurulan hadislerden ve devlet arşivindeki kitap ve belgelerdeki aşağılayıcı, kötüleyici, sözcük ve kavramlardan arındırmalıdır. Alevi Edebiyatını tanıtıcı okuma parçalarının kitaplarda yer almalıdır. Bu nedenle Alevi inancına saygı gösterilmesi ve yanlıştan vazgeçilmesi anlatılmaktadır.

5. İmar Kanunu ve Köy Kanununda değişiklik yapılarak tıpkı Cami, Kilise, Sinagog, Havra gibi Alevilerin ibadet yeri olan Cem evlerine yer ayrılmalıdır. Elektrik, su, doğalgaz ve diğer giderleri karşılanmalıdır. Sünni cemaatin ibadethanelerine verilen devlet desteğinin aynısı Alevi ibadet yerleri olan Cem evlerine ödenerek verilmelidir.

6. Alevi inanç önderlerini çağın gereklerine göre yetiştirebilecek orta ve yüksek öğrenim kurumları oluşturulmalıdır.

7. Alevi toplumunun kendilerini ifade edebilecek inançları icra edebilecek inanç ve ibadet usullerini kabullenmesi ve özel bir yasayla mutlaka yasallaştırılmalıdır.

8. Devlet Alevilerin potansiyel suçlu görmekten vazgeçilmeli, Alevilere karşı eşit, adil, inançlara saygı temelinde hareket etmelidir. Anayasanın 10. ve 24. maddeleri işler hale getirilmelidir.

9. Devlet Alevilik inancını tarihi ve kültürel yönüyle de insana tanıtacak TV programlarına yer vermelidir.

10. Bağlama okullarda çalgı aleti aracı olarak kabul edilmelidir.

11. Muharrem orucu ve Hz. Ali’nin doğum günü olarak kabul edilen Nevruz bayramının dini gün olarak kutlanması. Gadr-i Hum gününün kurtuluş günü olarak kutlanması.

 

IV-SONUÇ VE ÖNERİLER

 

Ülkemizde inanç hakları ile ilgili olarak:

1- İnsan haklarına, özellikle din ve inanç özgürlüğüne saygı gösterilmeli, bu konuda hoşgörülü bir ortamın oluşması sağlanmalı.

2- Dine veya inanca dayalı ayrımcılık ve hoşgörü eksikliği ve dine veya inanca dayalı önyargılar ve tek tipleştirme eğilimleri ile mücadele edilmeli.

3- Din eğitimi isteğe bağlı olmalıdır Zorunlu veya seçmeli ders olarak okullarımızda okutulmamalıdır. İsteğe bağlı din eğitimi, örgün eğitim çerçevesi içinde planlanmalıdır.

4- İsteğe bağlı din eğitiminin içeriği Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin içerik ve felsefe boyutuyla çelişmeyecek şekilde tasarlanmalı ve uygulanmalıdır. İsteğe bağlı din eğitimi üniversite mezunu, pedagojik formasyon almış ve din eğitimini yukarıda yazılı ilkeler doğrultusunda uygulayabilecek din bilgisi öğretmenleri tarafından verilmelidir.

5- İsteğe bağlı din dersi veren öğretmenlerin maaş ve ücreti için devlet bütçesinden herhangi bir pay ayrılmamalıdır.

6- Bu alternatiflerin ülkemizdeki inanç çeşitliliğini yansıtan katılımcı bir süreç içerisinde uzmanlar tarafından tartışılması ve kabul edilebilir, uygulanabilir ve sürdürülebilir bir öneri geliştirmelidir.

7-Din Kültürü ve Ahlak Eğitimi mezhepler üstü bir yaklaşım içerisinde din eğitimi bir hak olarak görülmeli. Anayasal tercih din eğitiminin bir özgürlük konusu olarak ele alınıp sosyal bir hak olarak da yenilen düzenlemelidir. Türkiye’de din eğitimi kendi tarihsel toplumsal, siyasal yapısı içinde yeniden XXI. yüzyıl Türkiye’sine yakışır bir şekilde yeniden ele alınmalıdır.

8-Başta Aleviler olmak üzere Şiileri, Şafileri, Bahaîleri, Katolikleri, Ortodoksları, Protestanları, Gregoryenleri, Musevileri, Süryani ve Ezidileri, Nusayrileri, Agnostikleri, Deistleri, Ateistleri ve tüm inanç gruplarını eşit adil, ahlakilik ve güven temeli üzerinde inançlarına özgürlük sağlanmalıdır.

9- Diyanet İşleri Başkanlığı tüm inanç kurumlarının ihtiyaçlarını karşılayacak özerk bir kurum haline getirilmelidir.

 

E-Posta: [email protected]

V-KAYNAKÇA

1. Fazlı Arabacı, “Avrupa (Almanya, İngiltere, Hollanda, Fransa, Belçika)’da Din Öğretimi”, Cumhuriyetin 75. Yılında Türkiye’de Din Eğitimi ve Öğretimi. s. 91.

2.S. Hayri Bolay ve Mümtaz’er Türköne, Din Eğitimi Raporu, Ankara, 1995

3.Neol Teranor, “Kiliseler İle AB Arası İlişkiler”, Uluslararası Avrupa Birliği Şurası Tebliğ ve Müzakereler (3-7 Mayıs 2000), Diyanet İşleri Başkanlığı Yayanı, Ankara, 2000

4. Beyza Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, A.Ü. İ.F. Yay. Ankara, 1988

5. Recep Karaca, Batı Trakya’da Türk ve Yunan Okullarında Din Dersleri Müfredat Programları, Müslüman Türk Okullarında Eğitim Sorunları ve Çözüm Önerileri, U.Ü. İlahiyat Fakültesi Basılmamış Lisans Tezi, Bursa, 1999.

6. Harry Noormann, “Almanya’da Hıristiyan Din Dersinin Hukuksal Çerçeve Koşulları ve İslâm Din Dersi İçin Olası Modeller”; Türkiye ve Almanya’da İslâm Din Dersi Tartışmaları, C.Ü. İlahiyat Fakültesi ve Konrad Adenauer Vakfı Yayını, Ankara, 2000.

7.Doç. Dr. Mehmet, Zeki Aydın, Avrupa Birliği Ülkelerinde Din Öğretimi ve Türkiye ile Karşılaştırılması. Makale

8.Alevi Bektaşi Federasyonu - Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye ve Aleviler – 2002

9. Yürür Kızılca, ABD, Japonya ve Avrupa Birliği’ne bağlı ülkelerin, ilk, orta ve lise seviyesindeki okullarında din dersi eğitimi.(Tez çalışması)

10.TESEV Yayınları, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Değerlendirme Raporları, 2004

11. Cavit Orhan Tütengil, Türkiye’de Köy Sorunu, İstanbul - 1970

12.Adel Allouche, The Origins and Development of The Ottomen - Safawid Conflict, s. 171-173, Berlin - 1983; Akt. Prof. Dr. Ahmet Uğurlu, İbn-i Kemal.

13.Soner Yalçın, Hürriyet Gazetesi, 20 Ocak 2008

14. Ali Kaya, Alevilik’te Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Can yayınları, İstanbul- 2006

15. Ali Kaya, Tunceli (Dersim) Kültürü, Can Yayınları, İstanbul 1995

16. Ali Kaya, Alevilikte İnanç sohbetleri, Can yayınları, İstanbul 2008