‘ÖNLENEBİLİR HER DURUM MUHATAPLARINA ETİK SORUMLULUK BİNDİRİR’

İntiharların; biyopsikososyal, kültürel, coğrafik ve politik bağlamları göz ardı edilmeden, geniş bir yelpazede değerlendirilmesi gerektiğini aktaran Profesör Karatay, “Gençler söz konusu olduğunda intiharlar daha çok önem kazanmaktadır, çünkü intiharlar, 15-24 yaş aralığında gerçekleşen ölümlerin ikinci sırasına yerleşmektedir. Elbette insanlar sayı, yüzler istatistik olmadığından intihar gibi önlenebilir her durum muhataplarına etik sorumluluk bindirir. Bu nedenle intiharları akademik bir çerçevede objektif olarak değerlendirmek, etik bir sorumluluktur” dedi.

‘ÖNLEYİCİ ÇALIŞMALAR AÇISINDAN HAYATİ ÖNEMDEDİR’

Toplumda her bir intihar vakası olduğunda ilk cevabı merak edilen soruların başında kim, neden ve nasıl sorularının geldiğini söyleyen Karatay “Kim ve nasıl sorularına cevap üretmek kısmen kolaydır ancak neden sorusu, uzun süre toplumu meşgul eder ve spekülatif bilgileri dolanıma sokar. Toplum, çoğu zaman nedenleri berrak biçimde anlamakta zorlandığı için, intiharı “kader” olarak kodlar ve bir biçimde rahatlar. Ancak neden sorusunun cevaplarını bulmak, iç içe geçmiş birçok nedeni barındırdığı için akademik açıdan kolay değildir. İntihara yol açan en son neden gerçek neden olmayabileceği gibi nedensellik ilişkisi kurabilmek de kişisel ve toplumsal faktörleri doğru kavramayı, iyi gözlem yapmayı, verilere odaklanmayı gerektirir. Bu gerekçelerle gençlerde intiharlarla bağlantılı olabilecek nedenlere yakından bakmak, yazgı olarak algılanmasının reddi ve önleyici çalışmalar açısından hayati önemdedir” diye konuştu.

‘ÖTEKİLERDE DAHA FAZLA GÖZLEMLENMEKTE'

Gençlerde intihar olgusunun ruhsal alanı yıkıma uğratması nedeniyle, teknoloji odaklı yaşamın getirdiği sevgi ve ilgi eksikliği, bağımlılık, orantısız beklentiler, işsizlik, yoksulluk, dışlanmışlık gibi sosyal dinamiklerden bağımsız düşünülemeyeceğinin altını çizen Karatay, bu nedenle intihar eğiliminin göçmen/mültecilerde, ayrımcılığa maruz kalan gruplarda, mahkûmlarda, şiddet/istismar/tecavüz mağdurlarında kısacası toplumun “ötekilerinde” daha fazla gözlemlenmekte olduğunu söyledi.

‘AĞLAMANIN STRESİ AZALTAN BİR EYLEM OLARAK KAÇ YAŞAMI KURTARDIĞI BİLİNMEZ’

Bu gruplarda, mental stres yükünün yüksek olması durumunun ortak özellik olarak dışa yansıdığını söyleyen Karatay, “Mental stresin kontrol altına alınamaması ve uzun sürmesi, ruhsal alanı yıkıma uğrattığı için zamanla depresyon gibi ruhsal hastalıkları kaçınılmaz kılabilir. Üzüntü ve sıkıntı gibi duyguların haftalarca veya aylarca devam etmesi ve günlük yaşamı etkilemesi gençleri depresyona götürür. O nedenle özellikle erkeklerde içe kapanık olma, az konuşma, “efendilik” olarak kutsanmamalı, gençlerin mümkün olduğunca kendini ifade etmelerine, öfke/kızgınlık, heyecan, mutluluk gibi duyguları zamanında ve duygunun doğasına uygun bir biçimde yaşanmalarına izin verilmelidir. Örneğin ağlamanın stresi azaltan ve organizmayı rahatlatan bir eylem olarak kaç yaşamı kurtardığı bilinmez” diye konuştu.

YARIDAN FAZLASI DEPRESYON NEDENİYLE’

Dünyada yetişkin nüfusun %5-10’unun depresyondan muzdarip olduğu vurgusunu yapan Karatay, gençlerin ve özellikle ergenlerin sağlıklı olarak bilindiğini ancak sanılanın aksine doğası gereği ruhsal sorunlara karşı savunmasız bir grup olduğunu belirtti. İntiharların yarıdan fazlasının depresyon nedeniyle meydana geldiğinin altını çizen Karatay, “Depresyon yazı ya da kader değil, önlenebilir/tedavi edilebilir bir durumdur. Ancak az gelişmiş toplumlarda etiketlenme korkusu, ilaçların bağımlılık yaptığı yönünde yanlış inanışlar, ekonomik faktörler gibi birçok nedenden dolayı hastaların %75’i etkili tedavi almamakta ya da alamamaktadır. Oysa depresyon belirtisi gösteren gençlerin yardım alması intiharları önleyecektir” dedi. 

‘ÇEVREYE YAYILAN YARDIM ET SİNYALLERİDİR’

Gençlerde depresyonun belirtileri arasında; huzursuz hissetme, uyumakta güçlük çekme, değersiz veya suçlu hissetme, normalden daha fazla veya daha az yemek yeme ve kilo alma/verme gibi belirtilerin yer aldığını hatırlatan Karatay, “Ancak depresyon her zaman bu kadar açık belirtilerle ilerlemez. Enerji düşüklüğü, genel bir keyifsizlik, çevreyle yeterince iletişim kurmama, düşük öz-saygı gibi örtük bir belirtilerle de yaşanabilir. Bütün bu belirtiler vücuttan çevreye yayılan “yardım et” sinyalleridir ve çevre tarafından ciddiye alınmalıdır” diye konuştu.

‘TRAVMA EN ÖNEMLİ RİSK FAKTÖRLERİNDEN BİRİSİ’

İntiharlar açısından travmanın en önemli risk faktörlerinden birisi olduğunu söyleyen Karatay duruma dair şöyle bir açıklık getirdi: “Mental sağlık sorunu yaşayan bireylerde alttaki en önemli nedenlerden birisi travmanın herhangi bir biçimi olabilmektedir. Bu travmalar toplu travma ya da bireysel travma şeklinde olabilir. Travma, bazı ruhsal hastalıklar ve alkolizm gibi madde kullanım bozukluklarını beraberinde getirebilmektedir. Özellikle alkol kullanım bozukluğu intihar için önemli bir risk faktörüdür.”

‘DÜRTÜSEL DAVRANIŞA UYGUN ZEMİN YARATMAKTA’

Bütün bu nedenlerin yanında, gençlerde aniden ortaya çıkan yoğun stresin, yaş dönemi özellikleri nedeniyle dürtüsel davranışı şiddetlendirerek intihar nedeni olabileceğine değinen Karatay, “Aile içi tartışma, terk edilme, para kaybı gibi akut olarak ortaya çıkan krizler gençlerde dürtüsel davranışa uygun zemin yaratmaktadır. Bu nedenle gençleri korumak açısından, sorunların akılcı bir biçimde uzlaşı kültürüne dayalı olarak çözülmesi, en azından konuşulması için ortam yaratılması dürtüsel davranmayı engelleyebilir” dedi.

‘DİKKAT ÇEKECEK BOYUTTADIR’

Bahsedilen bu risklerin yanında coğrafyaların ve farklı kültürel grupların kendi iç dinamiklerine özgü bazı risklerinin de olabileceğine değinen Karatay, “Dersim’de son zamanlarda genç yaş gruplarında yaşanan tamamlanmış intiharlar dikkat çekecek boyuttadır ve toplumun kaygı düzeyini önemli ölçüde artırmaktadır” diye konuştu.

‘SÜREKLİLİK ARZ ETMEYE DEVAM EDİYOR’

Dersim’de gençlerde intihar olgusunun nasıl açıklanabileceğine dair değerlendirmelerde bulunan Karatay, “Kuşkusuz bu sorunun net bir cevabı ve reçete niteliğinde bir çözümü bulunamamaktadır. Ancak şu ana kadar yapmış olduğum çalışmalar ve kişisel gözlemlerin Dersim’de intiharların; girift bir biçimde, süreklilik arz etmeye devam eden tarihsel/toplumsal travmalar, mutsuzluk ve yalnızlık, alkol kullanımı, üretim alanlarının sınırlılığı ve işsizlik, yoksulluk, aile içi dinamikler/boşanmalar, ayrımcılık/dışlanmışlık, geleceği belirsiz görme gibi nedenlerden köken aldığı yönündedir” diye konuştu.

‘BIRAKIP GİTMEK, VAZGEÇMEK OLARAK ALGILANMAKTADIR ÇÜNKÜ’

Bütün bu nedenlerle Dersim toplumunda, sağlıklı başa çıkma mekanizmalarının kullanılmadığı, ailesel ve toplumsal destek sistemlerinin zayıfladığı için yeni nesillerde yıkıcı sonuçlar ortaya çıkabileceğinin altını çizen Karatay “Dersim’de son zamanlarda gençlerde yaşanan göçün ana nedeninin umutsuzluk ve geleceğe güvensizlik olduğu söylenebilir. Ancak durdurma yönünde herhangi bir çaba harcanmayan bu göç furyası, toplum için, özellikle geride kalanlar için, umutsuzluğu daha da derinleştirmektedir. Bırakıp gitmek, vazgeçmek olarak algılanmaktadır çünkü.” dedi.

‘ALKOL KULLANIMI SOSYAL YAŞANTININ PARÇASI HALİNE GELDİ’

Dersim’de bir başa çıkma aracı olarak alkol kullanımının sosyal yaşantının bir parçası haline geldiğine değinen Karatay, “Çok erken yaşlarda alkolle tanışan çocuklarımız hayatlarının baharında bağımlı birer birey olarak yaşamını sürdürmek zorunda kalmaktadırlar. Oysa bir özgürlük alanı olarak kodlanan alkol kullanımı, ruhsal alanı aşamalı olarak yıkıma uğrattığı için, intiharlar açısından kaygan zemin yaratmaktadır” diye konuştu.

‘YÜZLEŞİLMEMİŞ BİR GEÇMİŞ’

Dersim’de gençlerin üretime katılabilecekleri ve kendini ifade edebilecekleri alanların yetersizliğinin genç işsizliğini besleyen, dolayısıyla umutsuzluğu artıran faktörler arasında olduğuna değinen Karatay, “Öğrenim düzeyi görece yüksek kentte gençlerin öğrenim gördükleri alanlara ilişkin istihdamda yer alamamaları, işe alımlarda “öteki” bir kimlik olarak ayrımcılığa uğramaları gençlerin ve ailelerin stres yükünü önemli ölçüde artırdığı gözlemlenmektedir. Diğer yandan Dersim’de intihar olgusu, nesiller arası aktarılan sözlü hafıza ile hep var olmaya devam etmiş ve yüzleşilmemiş bir geçmiş, bu hafızayı hep canlı tutmuştur. Acı dolu müziklerle, anlatılarla sürekli tazelenen bu hafıza;  arınma yerine, depresif ruh halini beslemeye devam etmektedir” dedi.

DERSİM’DE İNTİHARLARI ÖNLEMEK İÇİN NE YAPMALI?

İntiharların önlenebilir bir olgu olduğuna ve toplumun her kesiminin önleme yönünde sorumlulukları bulunduğuna dikkat çeken Karatay, ‘Dersim’de İntiharları Önlemek İçin Ne Yapmalı?’ sorusuna dair de şu önerileri sıraladı:

“Öncelikle Dersim toplumu kültürleri aracılığıyla direnç oluşturabilirler. Dayanıklılığı oluşturan her şey bir yönüyle yaşamı da destekler. Dayanıklı nesiller yetiştirmemiz lazım; edilgenliğe, eşitsizliğe ve tahakküme karşı dirençli gençler. Başarıyı/başarısızlığı, mutluluğu/mutsuzluğu, öfkeyi, stresi yaşamın akışında olağan karşılayan, kendi sorunlarına çözüm arayabilen, etkili iletişim kurabilen gençler.

Yaşadığımız bölgeyle/toprakla bağımızı, bağlantımızı kaybetmemeliyiz. Dersim toplumu mevcut potansiyelleri göz önünde bulundurularak, yeniden bir üretim alanına çekilmeli, göç olgusu tersine çevrilmelidir.

Ailesel bağları güçlendirmemiz, paylaşımı artırmamız, çocuklarımız/gençlerimizi popüler kültür ve sanal aleme terk etmememiz gerekmektedir. Çocuklarla vakit geçirmek, birlikte faaliyet planlamak, bastırmak yerine duygu ifadesine izin vermek,  yaşam becerisi geliştirmelerine olanak yaratmalıyız.

Dersim’de alkol kullanımını normalize hatta teşvik edecek her türlü faaliyet engellenmeli, yeni ruhsatlar vermemeliyiz. Gençlerde; alkolün zamanla ruhsal bozukluğa yol açan bir bağımlılık nesnesi olduğu farkındalığı geliştirmeliyiz. Bu sorumluluk alanının kurumlarca ihmal edilmesi, özgürlükçü yaklaşımla açıklanamaz önemdedir.

Kendisiyle barışık olmayan bir toplumun sorunlarına çare araması beklenemez. Sağlıklı toplum sorunların çözümü için etkili iletişim kurabilen bir toplumdur. Toplumun korunması açısından, toplumsal yapılar arasında dışlayıcı, ötekileştirici bir tarz ve dil yerine, iç barışı teşvik edici, kapsayıcı ve onarıcı sevgi dilini kurmalıyız. Özellikle Dersim’deki siyaset mekanizmalarının travmalı bir toplum olan Dersim’de iç barışı tesis edecek, toplumun geleceğe daha umutlu bakmasını sağlayacak yeni yaklaşımlar geliştirmelerine ihtiyaç vardır. Bu nedenle toplumsal olarak kusurlara değil, güçlü yönlerimize odaklanma zamanıdır.

Dersim’de, ivedilikle, hem araştırma faaliyetleri hem de ücretsiz terapi hizmetleri yürütecek bir toplumsal travma merkezi oluşturmalıyız. Ama ısrarla çocukları ve gençleri korumak için kültür, sanat, spor ve üretim diyorum”

Orhan Kurul/Munzurpress