<p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Mevcut hükümetin geçmiş yıllara ait çalışma ve söylemleri dikkate alındığında Aleviliğin inançsal yapılanmasına yönelik resmi ve hukuksal birtakım girişimlerde bulunulmak istenmekte ve bu girişimler dâhilinde Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde kurumsallaştırılmaya gidilmesinin gerekliliği savunulmaktadır. Ancak, gerek Aleviliğin temel kurumları ve gerekse bu temel kurumlar içerisinde yer alan “Dedelik Kurumu”, devletin doğrudan düzenleyici müdahalesine maruz kalmamıştır. Bu aşamada, devletin doğrudan Aleviliğin inançsal yapısı ve dedelik kurumuna müdahalesi son derece tehlikeli ve özellikle kaçınılması gereken bir tutum olmalıdır.</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Dedelik kurumuna müdahale edilmesi, bu kurumun kendi inançsal meşru meşruiyetini ve bu meşruiyet dâhilinde varlığının anlamını bütünüyle imha edecek ve yerine devlet merkezli bir kurumsallaşmaya yer verilecektir. Böyle bir girişim, laiklik ilkesi ile tümüyle çelişeceği gibi, bir inancın kurumsal yapısının devlet eli ile düzenlemesi kabul edilemez. Yapılması düşünülen böyle bir düzenleme olsa olsa mevcut eşitsizliğin, yanlışların ve ayrımcılığın daha da ağırlaşmasına katkısı olur.</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Dedelerin nasıl yetiştirileceği, kimlerin dedelik yapıp yapmayacağı, dedelerin yapacağı hizmetlerde aranan ölçüt, özellik ve koşullar bir bütün olarak Alevi öğretisinin iç meselesidir ve bu mesele zaten belirli bir düzene bağlanmış durumdadır. İşlenmekte olan bu düzene müdahale edilmesi açıkça Aleviliğin devlet eli ile yeniden inşası demektir. Bu da Alevilerin temel hak ve özgürlükler bağlamında talep etmiş oldukları hiçbir sorunu çözmez tam tersine kronikleşen sorunlara birinin daha eklenmesi ile sonuçlanır.</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Devlet eli ile dedelik kurumuna müdahale edilmesinin Alevi toplumuna pozitif hiçbir katkısı olmayacaktır, tam tersine aşağıda yer alan sonuçları beraberinde getirir:</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Dedelere devlet bünyesi veya bunun dışında yer alan herhangi bir kuruluş aracılığı ile kadro tahsis edilip, maaşa bağlanmaları Diyanet’in resmi verilere göre sayısı 140 bini aşan kadrosundan sonra maaşlı yeni bir dinsel kesimin yaratılması ile sonuçlanır. Ebed ve ezel olan Yolumuzun hiçbir düsturunda böyle bir uygulama bugüne kadar yer verilmemiştir ve bundan sonra verilmesi de kabul edilemez.</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Dedelik kurumu, devletin gördüğü ve anlamak istediği şekilde yalnızca dededen ibaret değildir. Tersine dedelik kurumu pir, rehber, mürşit, zakir, ana, sultan ana, baba vb. öğeleri de kendi içinde barındırır. Bu anlamda devletin, dedelik kurumuna müdahale etmesi Alevi inancının terminolojisinde yer alan bazı kavramların da imha edilmesi anlamına gelir.</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Alevi inancı cinsiyet farkı gözetmeksizin kendi içinde eşitlikçi bir yapıya sahiptir. Eşikteki, beşikteki, döşekteki birdir ve hepsi candır. Devlet eli ile yapılacak bir müdahale ve düzenleme Diyanet’in sayısı 140 bini aşan kadrosunun eşitlik anlayışından hiçbir farkı olmayacaktır. Örneğin, DİB Strateji Geliştirme Başkanlığı “2014 Yılı Performans Program Raporu”na göre Genel Personel Durumu Tablo 11 – Hizmet Sınıfları ve Tahsis Durumlarına Göre Kadro Dağılımı:</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Merkez Teşkilatı’nda görev yapan personel sayısı: 1040 (Kadın: 67, Erkek: 973), Taşra Teşkilatı’nda görev yapan personel sayısı: 103560 (Kadın: 16.456, Erkek: 87.104), yüzdelik oranı (Kadın:%15.79, Erkek: % 84.2)</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Bu verilere bakıldığında Diyanet bünyesinde kadro tahsis edilmesi düşünülen dedelerin toplumsal cinsiyet eşitliğindeki görüşleri başta Alevi toplumuna zarar vereceği gibi Türkiye toplumuna da pozitif yönde hiçbir katkısının olmayacağı açıktır.</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Alevi Bektaşi inancında “Yetmiş iki fırkayı bir nazar ile görmeyen halka müderris olsa hakikatte asi” sayılır. Diyanet’in resmi web sayfasında yer alan Dini Kavramlar Sözlüğü bölümüne bakıldığında Gayr-i Müslim: “Müslüman olmayan anlamına gelen gayrimüslim, din ıstılahında kâfir, müşrik ve münafık kimseyi ifade eder” şeklinde bir tanım ve bakış açısı ile hangi ortak noktada buluşacağız ya da hangi sorun üzerine ortak bir zeminde görüş birliğine varacağız? Eğer dedeler için böyle bir görüş ya da fikir düşünülüyorsa vay halimize ve tabii bir o kadar insan olma gerekçemize.</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Alevi tarihinin hiçbir döneminde “dedelere maaş” adı altında herhangi bir ödeme yapılmamıştır, yapılması da kabul edilmez; çünkü Alevilikte Yol hizmetini yürütenlere, talipleri tarafından gönüllerinden geldiği oranda cerağ veya hakkullah verilir. Ödenen bu meblağın ederi hiçbir zaman hizmeti yürüten kişi veya kişiler tarafından da belirlenemez.</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Devletin belirleyeceği ve ödeme yapacağı maaş Alevi öğretisindeki hakullah anlayışı ile tamamen zıt noktalarda yer alır, çünkü devletin bütçesi bu ülkede yaşayan bütün toplumsal kesimlerin ödediği vergilerden oluşur. Alevi toplumunun hizmetini yürüten herhangi bir kişinin bütün toplumsal kesimlerin ödediği vergilerden olan bir bütçeden maaş alması yürütmüş olduğu hizmetin inkârı anlamına gelir ki bu durum aynı zamanda diğer toplumsal kesimlerin haklarının yenilmesi ve ihlal edilmesi demektir. Oysa Aleviliğin temeli haktır, hizmeti yürütenler ise bu hakkı korumak ile mükelleftirler.</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Alevilikte ve Aleviler’de Yol hizmetini yürütenler talipleri gibi işinde, gücünde, tarlasında, bağında, bahçesinde, özel sektörde, devlet dairesinde (son dönemlerde bu daire Aleviler için hayli daraldı) çalışır ve üretirler. Devlet eli ile dedelik kurumuna müdahale edilmesi halinde ise Alevi toplumu içindeki bu eşitlik olgusunu zedeler ve aynı zamanda Aleviler içerisinde bir “fukaha takımının” oluşmasına neden olur. Alevilikte ve Aleviler’de hiç kimse veya hiçbir organ “fetva makamı” değildir, devlet eli ile yapılmak istenen ise Alevileri “terbiye etme” adına bir “fetva” makamı oluşturmaktır. Oysa Alevi öğretisinin düsturları net ve açıktır. Örneğin, “eline, beline, diline sahip olmak.” Bunun için herhangi bir “fetva” makamına gerek var mı? Kesinlikle hayır.</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Yol’a talip olmak ile bir devlete yurttaş olmak farklı olgusal gerçekliklerdir. Devletin ödev ve sorumluluğu yurttaşlara eşit haklar perspektifinde yaklaşmasıdır. Aleviler’in devletten beklentisi talebi de bu yöndedir. Uzunca bir süredir Alevi toplumu tarafından dile getirilen taleplerin hiçbir yerinde “dedelerimizi maaşa bağlayın”, “dedelerimize kadro tahsis edilsin”, “dedelerimizi yetiştirin” vb. ifadeler yer almamıştır. Devletin burada yapmak istediği Alevi yurttaşlara olumlu yönde herhangi bir hizmet yapmaktan öte kendinin konrol ettiği ve yeri geldiğinde dileği gibi müdahale ettiği bir Alevi toplumunu inşaa etmektir. Bunun sadece ismi Alevilik olur. Oysa dedeler Yol’a hizmet için talibe gider, devlete hizmet için değil. Devlet hizmeti ise yurttaşlık temelinde kendisine verilen veya üstlenilen görev ve sorumluluğu liyakatı ve yaptığı hizmetin niteliği yerine getirilir.</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Dedelerin, talipler ile birlikte yürütmüş olduğu Yol, Hak-Muhammed-Ali Yolu’dur. Buna ne Diyanet, ne ilahiyat fakülteleri ve ne de devletin asimilasyon amaçlı yetiştirmiş olduğu kadrolar müdahale edebilir. Devletin mevcut Anayasası, kanun ve kaidelerinde dahi böyle bir uygulama yer almamaktadır.</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Devlet, dedelerin ayin-i cem yaptığı yeri ibadethane olarak tanımıyorsa, dedenin yürütmüş olduğu cemi ibadet olarak kabul etmiyorsa, mantıksal olarak dedenin kendisini de bizzat inkâr ettiği sonucuna varılmaz mı?</font></p><p style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><font color="#000000" face="Calibri" size="3">Veliyettin Ulusoy</font></p>