Ateş, su ve hava ile bir araya gelerek ikrarlık aldı. Yaşam mekanizması için ve sonrası hakkını ödeyemediğimiz toprağa bizler annelerimize evlat acısı yaşatarak ölümlere seyirci kaldık. Annelerimizin gözyaşları serpildi toprağa ardından peş peşe toprak evlat acısı kokmaya başladı. Ardından sesler, ağıtlar yükseldi. Annelerimiz, evladım deyip yürekleri yaktı. Toplumu ayıran Provokasyon trenini sürenler ise Polis, Asker, Gerilla, Öğretmen, Sivil halk, Hain, Faşist, Örgüt mensubu ve daha sayamadığımız kılıflar giydirerek İnsanlığı katletmek istediler. Oysaki dört bir yanı Anadolu olan bu coğrafyadan ağıtlar yükseldi. “Evladım daha sana doyamadım” diye…

Tabutlar önde gitti, yaşama seslenen yetim kalan çocuklar, evlat acısı çeken analar babalar arkadan adım attı. Yaşam mücadelesinde kararlı adımlar atarak provokasyon trenini durdurmak istedi. Başka ocağa ateşler düşmesin diye.

Yunus Emre’nin deyimiyle  “Bir avuç toprak biraz da suyum ben neyimle övüneyim işte buyum ben”  Bu kadim Coğrafyada toprak ve su olmak önemlidir. Bir de bir avuç toprak biraz da su olunca yaşam mekanizması daha işlevsel olur. Toprak ve suyunun ikrarlığıyla çamurlaşmadan yaşamak için yaşam mücadelesi verilir.  Ateşin su ile söndürülmediği bir coğrafyada yaşamak var olan yaşam hakkını daha iyi anlatır, yaşam mekanizmasını işlevsek kılmak adına yaşamsal faaliyetler yürütmek adına ikrarlık alınır.

Adem ve Havva algoritması, var oluş algoritması, dayanışma algoritması çıkar karşımıza Çanakkale, kardeşlik tohumlarının serpildiği Mezopotamya algoritması çıkar karşımıza. Bu kadar anlamlı, onurlu yaşamsal faaliyetlerin karşısında bir de else- if else işlevselliği oluşturulur. İşte bugünlerde de yeniden var olan pekişen kutuplaşma zamanında çokça rastlanılan ülkenin dört bir tarafında kardeşliği yok eden şu provokasyon treni Sağ, Sol, Alevi Sünni, Türk Kürt, Doğu Batı çatışmaları ve bugünün modern çatışmaları provokasyon zeminin sağlayıcıları çıkar karşımıza. Doğu Batı, Alevi Sünni olarak çıkmaz karşımıza bu sefer maskesini değiştirip Fırat isimlerinde ayrımcılık yapar nasıl mı, Fırat Çakıroğlu, Fırat Simpil ve Fırat Ramazan gibi…

Ve sonra yeniden güçlenmek isteyen provokasyon treni bu kez bebekleri alarak çıkar karşımıza. Güneydoğu’da yaşananlar ve katledilen bebekler ve bu seferde bebekleri ayırmak isterler.  Bebekleri ayırmaya kimsenin gücü yetmez ama Çınar’da ve Sur’da katledilen bebekleri ayırırsanız İnsanlık işlevinizi kaybederseniz. Çınar’daki bebekte ve Surdaki bebekte katledilirken aslında yaşam mücadelemizin değerleri katlediliyordu. Geleceğimiz karartılarak…

Dün ile bugün savaşırsa yarın kaybeder diyoruz şimdi birde bakıyoruz tarihin tozlu yapraklarına dört bir yanımız savaşmış peki ya savaş çare ise birincisi neden ikincisini ve ikincisi neden şimdi üçüncüsünü etken kılıyor. İnsanlar öldükçe parçalandıkça ne önemi var ki yaşam mekânının…

Dün Ecri’nin, Baran’ın, Dicle’nin, Gülistan’ın ve daha binlerce çocuğun oyunlar oynadığı sokaklarda şimdi silahlar konuşuyor. Silahları susturun ve o sokakları yeniden çocuklara bırakın; o sokaklar çocukların olunca güzeldir. Neşe, umut, emek, gelecek ve hayaller var oldukça sokaktır.

Şimdi samimi olalım gün samimiyet işlevini yüceltme ve yükseltme günüdür, bu savaşı durduralım. O sokakların tek sahibi çocuklardır hatırlayalım mı çocukluğumuzu bizim değil miydi sokaklar biz sokaklarda oyun oynarken annelerimiz çağırınca tamam anne biraz daha biraz daha deyip oyunlar oynayıp sokakların emeği, umudu değil miydi? Yeter demeliyiz ama yeter kelimesi Hz. Mevla’nın deyimiyle dilden değil yürekten çıkmalıdır. Bırakın artık susun ve kardeşlik işlevini yeniden yaratın. Bölgeden silah sesleri değil zılgıtlar duyulsun, tabutlar çıkmasın ve Annelerimizin gözyaşları yeniden evlat acısıyla serpilmesin toprağa. Polis, Asker, Jandarma, Gerilla, Sivil Halk ayrımı yapmadan İnsanlar Ölmemeli demeliyiz. Sen Faşist, Katil, Hain, Örgüt, Polis olarak bakarsın ama bir anne evlat olarak bakar. Ve ağıt yakarken gözyaşları serpilir toprağa toprak evlat acısı kokar.

Âşık Veysel’in türkülerinde dile getirdiği şu uzun ince yol olalım… Yeni bir sokak yaratalım farklılıkları barındıran ayrım gayrımı olmayan bir sokakta yaşayalım. Gelecek sokağının parke taşları olalım bin bir çeşit renkle inançla kültürle gelecek sokağının parke taşları olalım.

Önümüzde iki seçenek var şimdi ya bin bir çeşit bir araya gelip gelecek sokağının parke taşları olacağız yada Provokasyon treninin raylarına yeni kurbanlar olacağız.  Tarih avaz avaz sesleniyor biz Gençlere gençlik gelecektir diye. Geleceğin rehberi biz isek hadi bir araya gelelim. Ortak sorunlarımızı ortak çözümlerle çözmek adına ortak payda da buluşalım kendi dilimizle kültürümüzle inancımızla yaşam mekanizmasını işlevsel kılmak adına gelecek sokağının kardeşlik mozaiği olalım. Kardeşlik için el ele verip barış için yeniden ikrarlık alalım.

Ferhat Güven