Yıl 2011, Ocak ayının bahar havasını aratmayacak dokuzuncu günü. Dersim merkezinden Harçik çayına paralel ters istikamette akan insan seli. O gün Dersim’de evler, iş yerleri tamamen boşalmış, yediden yetmişe, hangi takımdan hangi siyasetten ayrılıkçılığı unutulmuş dahası annelerinin elinden tutmuş, babalarının omuzlarında saçlarına tutunmuş bebe çocuklar, yaşamlarının sürdürecekleri bu topraklardaki gelecekleri için, anlamını bilmeseler de on beş bin kişinin “Dersim’de Baraj İstemiyoruz” gür sesleri ile haykırışlarına, cılız ve masumane sesleri ile eşlik ediyorlardı.

Dersim’den yükselen bu haykırış sesleri değil Dersim sınırları, Türkiye sınırlarını aşmış tüm dünyada yankılanmıştı. İstenilen sadece Dersim’de yapılan doğa katliamlarının durdurulmasına özgü bir talep değil idi. Üzerinde yaşadığımız gezegenimizin, açgözlü kapitalist sermayenin doyumsuzluğu uğruna nerede bir çevre ve doğa katliamı var ise ona karşı haykırış ve yeter artık gezegenimizi daha fazla öldürüp tüm canlıların yaşamlarına son verecek bir gelecek istemiyoruz haykırışı idi.

Bu insan seli içinde Ak Sakallı Dedeler, Nineler de vardı, değişik siyasi görüşlerden seçilmişler de vardı. Bunlardan biri de tüm Türkiye’nin tanıdığı, o günkü siyasi iklim nedeni ile kendi İlinde bırak eleştirilmeyi protesto edileceğini bildiği halde, o gün Ankara’da olmak yerine, eli yağda da, balda da olsa nefesini Dersim’de alarak,   kendi memleketinde o insan seli ile birlikte ve en önde yürüyerek haykırmayı göze alan Milletvekilimiz Rahmetli Kamer Genç’ti.

Ülkenin yer altı yer üstü zenginliklerinin birer birer satılarak günü kurtarma çabalarına karşı, doğanın yönetenlere ve açgözlü insanoğluna her defasındaki uyarıları ne yazık ki en kısa zamanda unutuluyor. Karadeniz bölgesindeki HES’lerin doğada yarattığı tahribatın İklim koşullarında yarattığı değişikliklerin en yakın örneğini Giresun İlimizde yaşadık ve gördük. Bu tahribatlara koşul ve ortam yaratanlar, yaşananlardan sonra gelip olayı kadere bağladılar,  bir bardak demli çay içmekle teselli edip avuttular.

Dersim coğrafyasındaki madenlerin ihaleye açılarak, ülke ekonomisine katkı, bölgeye istihdam sağlanacağı aldatmacası, bir çocuğa bayram şekeri verip kandırmaktan ibarettir. Tahrip edilen doğanın bölgesindeki tüm canlılar üzerinde yaratacağı tahribatın telafisi için iş işten geçmiş olacak, geriye dönüş asla ve hiçbir ekonomik güç ile mümkün olamayacaktır.

Munzur Özgür Aksın Meclisi Bileşenleri, 23 Eylül 2020 günü Dersim Coğrafyasındaki madenlerin işletmeye açılması için yapılacak olan ihaleye, demokratik ve yasal yollardan karşı çıkmak, geniş katılım ile güçlü bir şekilde sesimizi duyurmak için aynı gün saat 12.30’da Sanat Sokağı’nda basın açıklaması yapacaklarını günler öncesinden duyurdu. Ve 23 Eylül 2020 günü Sanat Sokağı’nda bir basın açıklaması yapıldı.

2011 ve 2020’de yapılan itiraz ve haykırışların içeriği aynı olmakla birlikte ikisi arasında bir fark vardı. Bu satırları okuyanlar arşivlere baksınlar.  Hafızalarını tazeleyip 2011’de kendilerini yollara dökülmüş sel olarak görenler 2020’de niçin Sanat Sokağı’nda olmadıklarını kendilerine iğnenin ucunu ufacık dokundurup silkinseler diyorum. Pandemi koşulları, Corona-19 virüsü elbette ki bir gerekçedir ancak sosyal mesafe ve maske ile bu mazeret giderilebilirdi.

Yazımın başlığını Vay be vay!, Vay be vay! Nereden nereye koyarken bilinçli seçtim. İnsanlarımız, yaşanan ve yaşanacaklara karşı gerekli girişimlerde bulunarak çözüm üretsinler diye, Belediye Meclis üyeleri, İl Genel Meclis Üyeleri, Belediye Başkanları, Milletvekilleri, Siyasi Partilerin İl ve İlçe Başkanları ve Sivil Toplum Örgütlerinin temsilcilerini seçimlerle belirlerler. 2011’deki duyarlılığa saygısızlık yapmam ancak;

2020’nin 23 Eylülünde Sanat Sokağı’nda olmayan vatandaşı istisna tutarak, Çevre ve Doğayı seviyorum, savunucusuyum diye sosyal medyada boy gösterenler, hukukun alfabesini en iyi ben bilirim ve ben savunurum (eyvallah hukuksal bilgilerine saygım var) deyip de pratikte ortalıkta görünmeyenler;  siyasi yarışlarda halkın karşısına geçip nutuk atarak sizleri en iyi şekilde ben temsil ederim diyerek seçilenlerden, o gün Sanat Sokağı’nda şu veya bu gibi basit ertelenebilir mazeretleri olup da programlarında değişiklik yapmayarak orada olamayanlar, bir daha seçilebilmek için bu çok önemli konu ile hangi inandırıcılığı olmayan gerekçelerde bulunacaklardır. Yoksa bir daha aynı veya başka alanlarda bir sorumluluk üstlenme için seçilme niyetleri olmayacak mı? Bence de olmamalı.

Keza birçok Sivil Toplum Örgütünün ve Munzur Özgür Aksın Meclisi Bileşenlerinin temsilcilerinden de tam katılım yoktu. Baro Başkanımız Sayın Kenan Çetin’in günlerden beri çabaları ve basın açıklaması takdire değerdi. Keza yaşına bakmaksızın oradaki vatandaşlarımız ile katılımcı siyasileri de duyarlılıklarından ötürü kutlamak gerekir.

               68-78 kuşağı aydınlarımızın üzerine sanki bir ölü toprağı serpilmiş, çocukları ve torunlarına yaşanabilir bir dünya için böylesi önemli sorun karşısında sus-pus olmuşlardı.

Corona-19 gözle görünmeyen virüsü, zengin ile fakiri tanımaz ve ayırt etmez. Yöneten ile yönetileni tanımaz ayırt ermez değil mi? Doğal felaketlere davetiye çıkaranlar şunu iyi bilin ki bu dünyada birileri yani bizler biraz daha erken sizler de er geç tabiatın hışmına uğrayacaksınız. Ne paranız, pulunuz ne saltanatınız, mülkünüz ne de beşeri Adaletin Dünyadaki temsilcileri olup tüm bu geleceği öldürenlere dur demek için uygulamadığınız yasalarla, kollamaya ve korumaya çalıştığınız makamlarınız sizleri de kurtarmayacaktır.

İğnenin ucunu hafif dokundurduğumdan bana çok kızanlar, yaramaz, ukala herif diyenler olacaktır. Ne yapalım gerçekler daima acı olmuştur. Nereden nereye geldik, Vay be Vay!