Munzur gözelerini ziyaret edeli birkaç gün oldu. Bu belki benim kutsal Munzur gözelerine gidişimin bilmem yüz kaçıncı seferi.  Dersim insanı için Munzur denince ilk akla gelen Munzur’un kutsallığı olur. Munzur gözeleri inanç boyutunun dışında ilimizin önemli bir doğal güzelliğini oluşturmaktadır. Munzur gözelerini her yıl bu zor koşullarda bile Dersim ve ilçelerinden ya da dışarıdan gelen 100 binden fazla insan ziyaret etmektedir. Munzur gözeleri hiç şüphesiz ki inanç, kültür ve doğa turizmi açısından değerlendirilecek olursak Dersim’de en çok ziyaretçi ağırlayan yerlerin başında gelir. Munzur gözeleri aynı zamanda hem kendi adıyla anılan Munzur Vadisi Milli Parkının en önemli parçası hem de 2003 yılında doğal sit alanı olarak tescil edilmiş durumda.

    Munzur gözelerini o veya bu şekilde ziyaret eden herkes, gözelerin irili ufaklı onlarca-yüzlerce yerinden çıkan bu su pınarının gümbürdeye gümbürdeye çıkan sesinin büyüsüne ve gücüne kaptırır kendini. Sonra Munzur’un her bir kaynağından fışkıran bu sular, sarmaş dolaş birleşir ve ahenkle dans ederek akıp gider Munzur vadisi boyunca. Yolu üzerinde Mercanı katar kendine, irili ufaklı onlarca dereyi de alarak önüne, Harçik çayı ile sağdıç olur anlatıya göre. Barajlarla kuşatılmış memleketimde Peri çayı ile birleşir, baraj setlerini aşarak Fırat’a kavuşur ve aşar sınırları. Ulaştıkları her yerde hayat verir doğaya ve insanlığa, kutsal olur. Munzur’u ziyaret eden herkes öve öve bitiremez buranın güzelliğini. Munzur’un güzelliğini anlatarak başladım söze, lakin saadete gelmek istiyorum.

    Önemli bir inanç merkezi ve tabiat alanı olan Munzur gözelerini son ziyaret edişimde belki birçok insanın rahatsızlık duyduğu o durumlardan biraz bahsetmek istiyorum. Munzur gözelerinde karşılaştığım manzara içler acısıydı. Kutsal Munzur gözelerini sonradan doğmalarla anlatan gözelerin girişinde ki eğik bükük sözde Munzur efsanesi tabelası bile, buranın gelen ziyaretçilere burayı ziyaret edip gittikten sonra nasıl bir izlenimle ayrılacakları konusunda fikir vermeye yeterli oluyor sanırım. On yıllardır köylüler ile devlet arasında bir namus meselesi haline gelmiş ve şimdilik köy derneğinin zaferiymiş gibi görünen hemen gözelerinin girişinde yer alan yıkık dökük, is tutmuş ve buradan söküp atılması gereken betonarme yapı koca gövdeli ceviz ağacının gölgesi altında duruyor tüm çirkinliğiyle. Daha önceden buraya yapılmış olan bazı düzenlemeleri gözlemliyorum. İnsan eli değmiş buralara, on beş yirmi yıl öncesine kadar. Fakat beter edip bırakmışlar bir hayır işleyelim diye.  Rastgele yapılmış sayısı onları bulan ve hiç bir işlevi olmadığı gibi, bu doğal ortamı bir beton yığınına çevirmiş ucube beton havuzları, yıkılmış betondan yürüyüş yolları ve merdivenler, çoğu yıkılmak üzere olan duvarlar... Sadece bunlar mı, insanların oturması içi daha önceden yapılmış olan beton banklar ve masalar parçalanmış halde beton harçlarıyla ve demir çubuklarıyla ortalıkta duruyor. Suyun karşı tarafında söğüt ağaçlarının altına yapılmış olan kamelyalardan eser yok. Suyun akışının olduğu yerde su kenarlarına yapılmış beton su setleri insanın gözünü rahatsız ediyor.  Biraz yukarılara doğru çıkınca gözlerden tarımsal alanları sulamak amacıyla on yıllar öncesinden yapılmış beton setleri çarpıyor göze. Bu beton setleri suyu döndürmeye yetmemiş olacak ki bu setler pas tutmuş çatı saclarıyla destekleniş durumda. Munzur suyu bu sacları aşıp iniyor aşağılara. Gezdikçe kırılmış ve alana terk edilmiş su firmasının beton çitleri,  su üzerindeki doğal adacığın nasıl lokantanın beton terasına dönüştürüldüğü ve suyun içindeki plastik metal borular göze çarpıyor.  Bu güzelim alanda bir yürüyüş parkuru ve seyirlik alan bile yok.  Bazı yerlerde sudan karşıya geçişi sağlayan ahşap köprüler sırat köprüsü gibi. Geç geçebilirsin. Munzur’un piknik veya dinlenme-oturma alanı olarak düzenlenebilecek olan yeri olan bölgeye ise bir tuvalet kurulmuş ki, tam bir rezalet. Görüntüsü bile kötü. Bir yandan tuvaletler, diğer yandan kurban kesim yeri. Munzur’dan korkun be.

   Gözelerden yukarıları çıktıkça çayırlık alan başlıyor. Kim ya da kimler dikti bilmem fakat buraya rastgele dikilmiş çoğu kavak ve söğüt ağaçları bir ticari rantın habercisi.

     Kutsal olan Munzur, ne yazık ki burayı ziyaret eden insanların gerçekleştirdikleri piknik sonrasında ortalığa bıraktıkları çöpler nedeniyle kirletilmiş durumda. Gözelerin en önemli yerleri olan kaynakların dibinde piknik yapıp, çöpünü gördükleri kaya ovuklarına saklayanlar, çöp yığınlarının arasında hiç rahatsızlık bile duymadan piknik yapıp keyif çatanlar çarpıyor göze. Bir taraftan kutsallık adına mum yakılmış duvarlar, öbür yandan hemen yakılan bu mum alanına bırakılmış çöp yığınları. Bir taraftan, “gördüğün gibi bırak ve çevremizi temiz tutalım” levhaları öbür taraftan bu levhaların altına bırakılmış çöp poşetleri. Göz gözü görmez dumanlar arasında ızgara yapanlar, içkisini içenler, bir taraftan ulu orta kurulmuş sofralarda piknik yapıp, ızgaralarını yerken gözleri çöplere takılanlar. Hiç rahatsız olmadınız mı? İnsan utanır be, buraya çöpünü terk etmeye.  Binbir hazırlıkla onlarca kilo ile piknik yapmaya gelenler, bir poşet çöpü neden buraya terk etme gereksinimi duyar anlamış değilim. Çok mu zor, çöpünü yanına alıp, ilçede bir çöp konteynerine atmak. Ha hemen şunu da söyleyeyim. Vatandaş bu sorumsuz davranışlarıyla birlikte biraz da haklı mı acaba? Sahi neden bir tek çöp konteyneri ve yeteri kadar çalışan yok bu alanda. Sorumluluk alanlarına girdiği için söylüyorum. Modern bir belediyecilik ve bir ilçeyi yönetmek adına belediye ve kaymakamlık gördüğümüz bu çirkin manzara karşısında hiç şüphesiz ki birinci dereceden sorumludurlar. Milli parklardan bu ilin valisi de, Milli Parklar şubesi de, bakanları da sorumludur. On yıldan fazladır, buraya bir proje yapılacak deniyor fakat herkes topu birbirine atıyor. İlgilenen yok kısacası. Yetti gayrı.

     Baharın yaza karıştığı bu dönem ve sonrası buranın en çok ziyaretçi ağırladığı dönem. Bu dönemlerde günlük ziyaretçi sayısı bazen 5 bini bile aşıyor. Mevcut haliyle bu alanın kullanımı elverişli değil. Piknik alanlarının suyun kaynağından biraz uzaklaştırılması gerek. Yürüyüş parkurları, seyirlik alanlar, ahşap köprüler, kamelyalar v.s yapılması ve beton yığınlarından bu alanın temizlenmesi gerek.  İnsanların çevreyi koruma ve doğayı temiz tutma adına sorumlu davranması gerek. Günümüz gerçekliği, bu alanın özgün bir proje çalışması ile hem buranın doğa ile uyumlu bir şekilde, hem de inanç değerine uygun olarak yeniden yapılmasını zorunlu kılıyor. Diliyoruz ki ilgililer ve yetkililer bu sese kulak verir.

Haydar Çetinkaya -Doğa Aktivisti