Tunceli-Ovacık arasında uzanan Munzur Vadisi’nde, 42 bin hektarlık bir alan, 1971 yılında Milli Park ilan edildi. Munzur Vadisi’ndeki akarsu kaynakları, endemik bitki türleri, yöreye özgü hayvan türleri, yaban hayvan varlığı, tabiat özellikleri, tabiat güzellikleri gibi etkenler, bu doğa alanının milli park olarak ilan edilmesinin temel gerekçeleri. Ve fakat Munzur Vadisi Milli Parkı halihazırda ciddi bir tehditle karşı karşıya. Zira söz konusu alanda, halihazırda Konaktepe Barajı, Konaktepe I, II HES etüt ve sondaj çalışmaları yapılıyor. Yine Tunceli şehir merkezinin hemen yanıbaşında yapılması kararlaştırılan ve Munzur Vadisi Milli Parkı’nın bir bölümünü de içine alan Bozkaya Barajı’nın ihale işlemleri vs. tamamlandı, etüd ve sondaj çalışmaları yapılıyor. Munzur Vadisi Milli Parkı içinde bulunan alanlarda yapılması düşünülen Akyayık, Kaletepe Barajları ise master plan kapsamında.
Munzur Milli Parkı florasında 1518 çeşitli bitki kayıtlı olup bunlardan 43 çeşidi Munzur Vadisi’ne, 227 çeşidi Türkiye’ye has endemik türlerden. Munzur Milli Parkı faunasında bulunan çengel boynuzlu keçi, bezuvar isimli dağ keçisi, ur kekliği, kırmızı benekli alabalık vadiye has türlerden. Özellikle belirtmek gerekir ki, bilim çevrelerince allium tuncelianum olarak adlandırılmış ve sarımsağın atası olarak kabul edilen bitki, dünya üzerinde sadece ve sadece Munzur Vadisi’nde bulunuyor.
Bu sebeplerle Munzur Vadisi Milli Parkı, özellikleri ve güzellikleri bakımından kültür ve tabiat varlıkları hukuku hükümlerine göre 1. derece doğal sit statüsünde olması gereken bir alan. Konunun hukuksal boyutlarının anlaşılır olması bakımından hukukumuzdaki düzenlemeleri paylaşma gereği zorunluluk arz ediyor. Zira doğal sit statüsü, hukuksal temellere dayalı bir doğa koruma statüsüdür. Tabiat varlıklarının korunması, Anayasa’nın 63. maddesi hükmü uyarınca anayasal bir zorunluluktur. Ülkemizin de taraf olduğu, Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme’de ve Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi’nde, Biyolojik Çeşitlik Sözleşmesi’nde, endemik flora ve faunayı barındıran doğal alanların mutlaka korunması yükümlülüğü bulunuyor. Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tespit ve Tescili Hakkındaki Yönetmelik’in 3. maddesinde, “‘Tabii sit’ ‘ilginç özellik ve güzelliklere sahip olan ve ender bulunan korunması gerekli alanları ve taşınmaz tabiat varlıklarını’ ...ifade eder” hükmü yer alıyor.
Hukuksal olarak doğal sit alanı statüsü, doğa koruma statüleri içinde en üstün doğa koruma statüsüdür. Keza, doğal sit alanı statüsü milli park statüsünden de daha üstün bir doğa koruma statüsüdür. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma hukukuna göre doğal sit alanlarında “kesinlikle, hiçbir şekilde” baraj, hidroelektrik santrali yapılamıyor. Nitekim Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 19.06.2007 tarihli ve 728 sayılı ‘Doğal (Tabii) Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları’na dair kararından da bu husus açıkça anlaşılıyor. Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 20 Eylül 2002 tarih, 2002/179 esas -2002/656 karar sayılı hükmünde ve Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 20 Eylül 2002 tarih, 2002/176 esas -2002/655 karar sayılı hükmünde açıkça doğal sit alanlarında enerji santralleri yapılamayacağı belirtildi. 

Bakanlık’tan yanıt yok
Munzur Vadisi Milli Parkı’nın 1. derece doğal (tabii) sit alanı tespit ve tescili için, 10 Mart 2008 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’na gönderilmek üzere Tunceli Valiliği’ne dilekçe verdim. Fakat 2577 sayılı Kanun uyarınca 60 gün içinde tarafımıza yanıt verilmediğinden talebimiz reddedilmiş sayılıyor. Zımni red işleminin iptali amacıyla İdare Mahkemesi’nde iptal davası açtık. Davalı Kültür ve Turizm Bakanlığı, davamıza cevap mahiyetinde gönderdiği birinci savunma dilekçesinde davanın reddini talep etti. Yargılama süreci devam ediyor. Haricen öğrendiğimiz kadarıyla, 16.11.2001 tarihli Elazığ Müze Müdürlüğü raporuyla, (müze uzmanlarının 23.7.2001 tarihli raporuna binaen) ilgili mercilere, Munzur Vadisi boyunca karakteristik özellik ve güzellikte bir bütün olarak ekolojik dengenin korunması için 1. derece doğal sit alanı önerisinde bulunuldu, ancak bu öneriden bir sonuç çıkmadı.
Milli park statüsü maalesef, baraj ve HES yapımına engel teşkil etmiyor. Yürürlükteki 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 14. maddesinin e bendi, ‘kamu yararı açısından vazgeçilmez ve kesin bir zorunluluk’ bulunduğunda milli park alanlarında ‘yapı ve tesis’ kurulabilmesine olanak veriyor. Munzur Vadisi Milli Parkı doğal sit alanı ilan edilmiş olsaydı kesinlikle baraj projeleri hayata geçirilemeyecekti. Nitekim Fırtına Vadisi’nde ve Çağlayan Vadisi’nde HES yapımına dair projeler yapıldı ancak Fırtına’nın doğal sit alanı ilan edilmesiyle başlanan projeler iptal edildi. İlginç özellik ve güzelliklerine ve ender bulunmasına rağmen Munzur Vadisi Milli Parkı’nın bugüne kadar neden doğal sit alanı olarak tespit ve tescil edilmediği sorusunu sormak bir yurttaş olarak hakkımız. Tabiat varlıklarını korumak ve bu varlıkları gelecek nesillere taşımak, yetkili ve görevli idarî birimler açısından bir lütuf değil Anayasa’dan, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan bir yükümlülüktür. “Hatırlatırız”.
Sonuç olarak diyoruz ki, Munzur Vadisi Milli Parkı 1. derece doğal sit alanı olarak tespit ve tescil edilmelidir. Munzur’un insanlığa ihtiyacı var, insanlığın da Munzur’a!

BARIŞ YILDIRIM: Avukat, Tunceli Barosu