Sesinin ve ezginin tınsında düğümlenir bütün sözcükler.

Kelimler prangaya takılır.

Sonra titrek bir kalem ve çaresiz bir yürek dikilir Munzur’un  “Engin” derin sularına.

       O Munzur ki; birçok hastaya şifa, binbir duaya dokunmuş ve o su ki; her canlıya yaşam kaynağı olmuş. Bu yüzden eminim Munzur sardıkça bedenini "teçhiz" etmiştir. Teneşir tahtasına yakışmazdın sen çünkü.

      Hayata gözlerini açan her bireyin bu hayattan elbette şikayet ettiği noktaları vardır. Şikayetle sorgulamak arasındaki ince tüy çizgiyi yakalamak ise bir bilgeliktir. Görüp de anlamlandırmaktır. O yüzden sen, bu hayatta bir kuş gibi cıvıl cıvıl, bir o kadar da hayatın bütün yükünü sırtına almış bir derviş misali gibi her canlıya sahip çıkan bir örneksin.

    Biliyorum, insan, etkilendikleri için ve sadece onların hatrına düşes zar atmaz. Sen, hiç ummadığın insanlarda bile bir etki bırakabilmişsen, senin sen olabilmeyi başarmış olmanla ilgilidir.

Doğum yapan bir keçinin belki de diplomasız veteriner doktoruydun, yardımın diplomalıları aşıyor, bilesin. Allah’ın sessiz kulları dediğin bu hayvanların, sana bu kadar güzel dokunmaları hissetmeleriyle ilgili. Sen, bu coğrafyanın kayboldu dediğimiz gençliğin bayrağısın. İnancın ve umudun ışığısın. Daha çok şey öğreneceğiz senden “çocuk”.

      Açlığımız her anlamda güzelliğe ve umuda. Herkesin açlığına bir kurşun sıktın. Yaşam felsefen, duruşun her yürekte bir açlığa tekabül ediyor. Yaşam, daha hayatının baharında bir delikanlının hem olgunluğu hem de yaşlı bir bilgenin dilinden düşen nasihatları ile yeniden demleniyor.

      Bu hayat, en çok sana yakışıyor.  Duruşun ezgilerine, ezgilerin bu coğrafyanın anadilinde demlenerek dağı taşı, kurdu, böceği, kucaklayıp yüreğimizin en derin yerine teslim etmen de bundandır. Zamanla yok olan kültürel dokumuz, kültürel inançlarımız, ziyaretlerimiz seninle yeniden ışığa dönmeli. Ziyaretin ve duan, boynuna taktığın Hz. Ali kılıcı ve belki eksik söylemiş olurum ama annelerimizin ve babalarımızın özlem duyduğu doğal toplumu ve doğal yaşamı ve bütün bunları klâmlarında en doğal halinle yansıtıyor olman, onların da adına minnetle ama bir o kadar da hüzünle yüreğimize işliyorsun, hala.  İnancın ve duruşun çok içten.

      Evvel zaman içinde Büyük Rus yazarı Turgenyev, soğuk bir akşamüstü evine doğru yola çıkmış. Yolda bir dilenci kendisinden para istemiş. Bütün ceplerini kurcalayan Turgenyev, ne yazık ki hiç para bulamamış. Bunun üzerine kendisine uzatılan soğuk elleri kendi elleriyle ısıtarak:“ Kusura bakma kardeşim sana verecek bir şeyim yok” demiş.

Dilenci “Verdiniz ya efendim” demiş, “Bana kardeşim dediniz ve ellerimi ısıttınız.”

      Demem o ki; Bir babanın fakirliğiyle evladına örnek olması alışık olan bir durum değildir. Alışık olmamın ötesinde evladının bunu başarıyor olması büyük bir erdemliliktir.

Genç, bedeni canlı, ruhu diri; gönlü paylaşıma açık, hayattan beklentisi yüksek insan demektir. Ama günümüz gençliğinin en belirgin özelliği; giyimle yargılayan ve daha ilerisi, teknolojik gelişmelerin en son durağında inip “beni tüket zincirine” takılıp gidendir. Sonunda baygınlık geçirten uyuşturucu batağına sürüklenene kadar devam eder bu düzen.

     Bu düzende hepimiz çocuklarımıza karşı hatalıyız ve bu yüzden günümüz gençleri ve çocukları doyumsuzluğun en orta yerinde bırakılmış öksüz çocuklardır. Güneşin doğuşuyla uyanamayan bir nesil ve alın teri olmadın iteklenen çaba, her davranış, benzini biten araca benzer. Oysa genç olmak, bu hayatın tüm cilvesine tokat atmaktır. Senin tokadın her anlamda sarsıcıdır.

      Bu yüzden; idolü olmalı her bireyin, yoluna ışık olacak. İdolü olmalı bütün fidanların. İdol olabilecek bireyleri, daha çok açığa çıkarmak ise toplumsal bir duruşla mümkün. Taciz ve tecavüzcüleri ya da hayvanlara ve doğaya kıyanları gündem yapmamak bizim de elimizde. Bunların Hukuki süreçleri ise adaletin sessiz ama vicdanlı kravatlılarına bırakmalı.

Engin, için de adalet yeniden doğmalı.

Kâkıl olmalı vicdan...

 

Nursel DEMİR