Ercan TOPAÇ

Diğer mezra sakinleri gibi Hüseyin oğlu Yusuf Sulak ile İbrahim kızı Huri Sulak için gün doğmuştur. Çok şükür ki hayattalar. Günün sessiz hali akşama doğru köye akın eden askerlerin gelişiyle bir anda değişir. Köye gelen değil asker; kim olursa olsun Tanrı misafiri diye karşılamaya gider köylüler. Oysa gelenler Halvori ve yol üstündeki diğer köylüleri öldürerek ulaşmışlardır Bali Mezrası’na. Malum, telefon yok, telgraf yok kim bilecek Dersim’in diğer yörelerinde ne olup bittiğini. Ki Bali Mezrası sakinleri de bilmezler zaten. Mezranın ileri gelenlerinden biri at üstündeki komutanı köy girişinde karşılar.

imgp9286.jpg“Köyümüze hoş geldin” diyen köylüye, komutan ağza alınmayacak küfürler savurur. Hakaretleri sineye çeken köylü, buna rağmen komutanın atının yularından tutar ve “Siz, bizim misafirimizsiniz, hoş geldiniz” der.

Komutan, atının yularını tutan adamı atın arkasından metrelerce sürükler. Durumu görenler köylüler adamın öldüğünü düşünür.

Komutan, metrelerce sürüklediği adama dönerek, “Bizi iyi bir yere götür” der. Beraber mezranın yukarısında bulunan su kaynağına giderler. Asker buraya çadırlarını kurar. Köye dönen adam asker için yağ ve kesip yemeleri için bir keçi götürür.

Yağ ve keçiyi götüren adama komutan bunları para karşılığı alabileceğini aksi halde reddedeceğini söyler. Adam, komutanı ikna edemeyince çaresize parayı alarak köye geri döner. Durumu köylülere anlatır. Köyün gençleri: “Bunlar bizi öldürmeye geldiler kaçalım” derler ancak adam gençlere kızar. “Devlet hiç vatandaşını öldürür mü?” der.

Bu durumdan işkillenen ve aralarında geçtiğimiz Kış Hakka yürüyen Hıdır Sulak’ın da bulunduğu çocuklar, kadınlar ile gençler gece mezranın karşısında bulunan mağaraya sığınır.imgp9327.jpg

Bir önceki gün mezranın yukarısında çadır kuran askerler ertesi gün şafak sökümüyle birlikte köye girerler. İçlerinde Yusuf ve Huri Sulak’ın da bulunduğu köylüleri toplayıp Bali Deresi’ne götürürler. Onlar götürülürken mezranın karşısındaki mağaraya sığınanlar da bu durumu çaresizce izler. Topladıkları köylülerin boğazlarını kesip, özenle süngüledikten sonra hepsini dereye atarlar. Köylülerin cenazeleri günler sonra bulunur. Katliamdan sağ çıkan köylüler cenazeleri dere kenarında elleriyle kazdıkları çukurlara gömerler.

Gün gelir durum değişir. Katliam yıllarında meşelerin katledilmemesi konusunda imtina gösteren ve bu yönlü telgraflar çeken hükümet değişir. Tarihler değişir. Ama yer altında kefensiz yatanlar bir türlü huzur bulamaz. Onların huzursuzluğu çocuklarına; torunlarına da sirayet eder. Gel zaman git zaman. Hıdır Sulak bir Kış günü İstanbul’da Hakka yürür. Ömrü boyunca hep anne ve babasını sayıklamıştır. Ölmeden önce de anne ve babasının bilmediği mezarlarının yakınlarına gömülmek istediğini söyler. Hayata gözlerini yuman Hıdır Sulak’ın vasiyeti çetin Kış koşulları nedeniyle yerine getirilemez. Cenazesi, dedelerin de tavsiyesiyle Elazığ’da bulunan “Gülmez Mezarlığı”’na defnedilir. Defin yapılırken de aile bireyleri cenazenin Baharla birlikte Bali Mezrası’na götürülmesini kararlaştırır. Baharla Yazın buluştuğu mevsimde Torun Özgür Sulak, Geyiksuyu Köyü’nde yaşayan ve katliam günlerini görmüş yaşlı bir amcayı anımsar. Köye giderek, gözleri artık görmeyen amcanın tarif ettiği yeri Köylüsü Alişan Dönmez’den tarif etmesini ister. Dönmez, ihtiyar adamın tarifleri doğrultusunda mezar yerini gösterir. imgp9298.jpgKatliam yıllarında Dönmez’in Dayısı köy muhtarıdır ve o da katliamdan nasibini almıştır. Dönmez’in gösterdiği yerde, yapılan kazıda iki üç parmak toprak eşildikten sonra Yusuf ve Huri Sulak’ın cenazelerine ulaşılır. Kıyafetleriyle defnedildikleri çukurdan boncuk ve düğmeler de çıkar (ki ilginçtir Dersim’de kazılan neredeyse her toplu mezardan boncuklar fışkırır. Bunun derin bir anlamı olmalı diye düşünüyorum.) Biri çocuk 8 kişinin katledildiği bölgede atalarının kemiklerini bulan aile üyeleri, dualar okutarak onları defnedilmek üzere Elazığ’a doğru yola çıkarırlar. Bir Kış günü anne ve babasına sayıklayarak hayatını kaybeden Hıdır Sulak’ın mezarı Elazığ’dadır çünkü. Aile, 76 yıl boyunca kefensiz yattıkları yerde onlar için bir mezar yapar ve yanı başındaki ağaca da akıbetlerini yazan bir tabela asar. Torununun anlatımına göre, nene ve dedesinin kafatasları gömüldükleri yerde yüz yüze bakmaktadır. Yan yana, yüz yüze duran cenazeleri ayırmaya kıyamayan aile efradı onları Gülmez Mezarlığı’nda hemen Hıdır Sulak’ın kabrinin yanı başında kazdıkları tek mezara gömer.

Mezarlıklar gülmez biliyorum ama adı Gülmez olan mezarlık ne zaman güler? Dersim’de, Elazığ’da sürüldükleri yerlerde ölenlerden, onların çocuklarından; torunlarından bir özür dilendiğinde belki… Onların mı yoksa bugüne kadar değişmeyen devlet vicdanının; aklının ruhuna mı Fatiha okumak gerek sizce?