KAMER tarafından yayımlanan mesajda şu ifadelere yer verildi: “Kadına yönelik şiddet tüm sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, yasal sorunlarla ilişkili bir sistem sorunudur. Cinsiyetçi sistem bin yıllardan bu yana kadınları ikincilleştirmenin bin bir türlü yolunu geliştirmiş, sistemin tüm unsurlarına yerleştirmiştir.

 

 

Şiddet farklı alanlarda farklı yöntemlerle uygulanıyor olsa da aynı sistem tarafından beslenmektedir. Bu nedenle şiddetin belli bir alanda, belli bir yöntemle uygulananına karşı çıkıp, diğer bir alanda, başka bir yöntemle uygulananını desteklemek mümkün değildir.

KAMER Vakfı şiddeti, nerede, nasıl, kim tarafından uygulandığına bakmaksızın reddetmiştir. Çünkü sokakta, dağda, okulda, gözaltında yaşanan şiddet bitmedikçe, yani şiddet ile biçimlenen kültür değişmedikçe kadına yönelik şiddet de bitmez.

 

Kadına yönelik şiddet sürdükçe de barışı inşa etmek mümkün değildir.

 

1984 yılından bu yana devam etmekte olan çatışma sürecinin sona ermesi için süren çabalar nedeniyle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için yazacağımız basın bildirisini bu süreç ile ilgili düşünce ve beklentilerimizi paylaşmak için kullanmak istedik.

Silahların susması için devam etmekte olan süreci desteklediğimizi, harcanan çabaları kıymetli bulduğumuzu belirtmek istiyoruz.

 

Süreci baltalayacak, ırkçı, ötekileştiren, şiddet içeren üslup ve yaklaşımlardan vazgeçilmelidir. Bu süreci baltalamaya yönelik her türlü yaklaşım vicdanlarda mahkûm olacak evlat acısıyla kıvranan anaların gözyaşlarında boğulacaktır.

Savaş, ölmek ve öldürmek demektir. Kazananı yoktur, olmayacaktır. Ya hayatınızı kaybedersiniz veya elinize kan bulaşır.

 

Silahların susması barış sürecinin önünü açacak ilk önemli adım olacaktır. Barış süreci silahlar sustuktan sonra, herkesin özgürce konuşabildiği bir ortamda örgütlenebilir.  Herkesin kimliğini hafifleterek, gönlünü açarak bu sürece destek vermesi gerektiğini; gerçek barışın, kadın kuruluşlarının da dâhil olduğu süreçlerde inşa edilebileceğini; kadın kuruluşlarının barış sürecinin önemli aktörleri olması gerektiğini düşünüyoruz. 

 

Türkiye’nin demokratikleşme süreci olacak bu süreçte ilk hedef yeni sivil bir anayasa hazırlamaktır. Yeni anayasa çalışmaları herkesin kendine yer bulabileceği bir yurttaşlık tanımıyla, bugüne kadar imzalanmış uluslararası sözleşmeler dikkate alınarak hazırlanmalıdır.

Yeniden yeşeren umutlar boşa çıkmamalıdır.”