. Hicretin dördüncü yılı Şaban ayının üçüncü günü Medine’de doğmuştur. Künyesi Ebu Abdullah’tır; lakapları ise Raşid, Vefî, Zekî, Mübarek, Sibt, Seyyid ve Seyyid’üş- Şüheda’dır. İmam Hüseyin yaklaşık yedi yıl Hz Resulullah ın, otuz yıl Hz. Ali’nin, on yıl da İmam Hasan’ın imameti zamanında yaşamıştır. Hicretin 50. yılında İmam Hasan’ın mazlumca şehit edilmesinden sonra imametlik görevini üstlenmiştir.

 

            Hz. Hüseyin Kerbela Sahrasında insanlık camiasına sunduğu o  “insanlık şâhikası” ile hiçbir din ve inançta benzerine rastlanmayacak fevkalâde bir mesaj vermiştir. Hiçbir ideoloji inanç ve dinde ikinci bir “Hüseyin” yoktur.

 

BİR ÖRNEK

 

 

          Şehid olduğu gün susuzdu Hüseyin… Niceden beridir bir yudum su içmemişti o gün…

Susuzluk… Hele kızgın güneşin altındaki o dayanılmaz susuzluk insanın takatini tüketir, hışmını ve öfkesini artırır, intikam duygusunu kamçılar.

 

 

           Muharremin onuncu günü sabahından itibaren Hz. Hüseyin hep hareket halindeydi. Bir an olsun dinlenmemiş, sürekli savaşmıştı. Böylesine çetin ve namertçe bir savaş, her yiğidin canını sıkar, her savaşçının öfkesini artırır. Savaş meydanına çıktığında yalnızdı. Hem de yapayalnız.

Ne yardım edecek biri vardı, ne güvenebileceği bir emin… Bütün yârenleri gözlerinin önünde savaşarak şehid düşmüşlerdi. En uluları öldürülmüştü gözlerinin önünde… Kundaktaki yavrusuna bile acımamışlardı. Bütün sevdiklerini elinden almış, hakaretler etmiş, incitmişlerdi onu bütün gün.

Bir insanın alabileceği her acıyı, her belâ ve felâketi tatmış, bilfiil yaşamıştı bir günde…

Bir insanı koca nehrin kenarında susuz bırakırlar da öfkelenmez mi o insan? Kurttan kuştan bile esirgenmeyen Fırat’ı Peygamber torunundan esirgerler de insan rahatsız olmaz mı?

Bir insanın bütün sevdikleri gözlerinin önünde birer birer doğranır, kundaktaki yavrusu bile kollarında oklanır, eşinin, ablasının ve kızlarının bir zalim orduya esir düşeceğini görür de dertten – kederden bağrı bin parça olmaz mı? Bütün bunlar her insanı öfkelendirir, intikam duygularını kamçılar elbet… O kızgın güneşin altında bunca felâketi yaşayıp da susuz savaşmak, her insan için tahammülü elbette çok ama çok zordur.

 

 

           İşte bu şartlar altında İmam Hüseyin meydana çıkıp kendisiyle teke tek savaşacak birini istedi Yezid ordusundan. Onca zulme, onca ezaya uğramış, bütün evlatlarını suya bile doyuramadan birer birer kaybetmiş ve şimdi susuzluktan dili damağına yapışmış bir insan için ölümüne bir savaştan başka çare kalmamıştı çünkü. Savaşmak için meydana çıktı Hz. Hüseyin.  Ama o intikamcı değildir Şer duygular yabancıdır Hüseyin’e. Ceddi Resulullah gibi o da bütün varlığıyla sevgi ve şefkat doludur. Eşsiz bir insanlık örneğidir Hüseyin…  İsteği üzerine karşısına Yezid ordusundan Temim adlı ünlü savaşçı çıktı. Kıyasıya vuruştular. Çok geçmeden Temim’in ayağı bir kılıç darbesiyle yere düştü. Temim acılar içinde yerdeydi. Hz Hüseyin ona yaklaşıp baktı. Temim’ bir kılıç darbesi beklerken hiç beklemediği bir soru gelmişti Hüseyin’den;

 

 

–Yardım etmemi ister misin Temim?

 

 

Temim bu soru karşısında neye uğradığını şaşırmıştı. Savaş meydanında hiç beklemediği bir davranıştı bu davranış. Acı ve hayretle buruşan yüzünü utançla yere eğerek:

– Kabilemin adamlarını yardıma çağırın! dedi. Onlar gelip götürürler beni…

Hz Hüseyin’in kendisini öldürmediğine halâ inanamıyordu…

Hz. Hüseyin Yezid ordusuna seslenip Temimoğullarını çağırdı. Gelip yaralıyı götürdüler.

 

 

           İnsanlık tarihinde benzeri görülmeyen mertliktir bu davranış. Yiğitliğiyle yiğit olan hiçbir insan o dayanılmaz şartlar ve onca zulüm karşısında düşmanını yere serdiğinde düşmanına acımaz ve öldürürdü hemen orada. Mazlum ve susuz öldürülen evlatlarını da hatırlayıp onların intikamlarını almak için öldürürdü. Kimse de bu yüzden kınamaz onu.

 

          Ama o hiç kimsenin yapamayacağını yaptı. Çünkü onda kin ve nefret yoktu. Çünkü Hz Hüseyin Ehli Beyte mensuptu ve Ehli Beyt den başkada kimse gösteremezdi zaten bu mertliği. Damarlarında Muhammed Ali’nin kanını taşıyordu. Hz. Fâtımâ-ı Zehrâ’nın ellerinde yetişmişti.

 

 

 

 

 BİR BAŞKA ÖRNEK

 

Muharrem’in yedinci günüdür.

Yezid orduları Hz. Resulullah’ın Ehl-i Beyt’ine su vermiyorlardı. Hz. Hüseyin aile efradı ve yârenleri Fırat’ın biraz ötesinde, ama susuzdular. Birkaç kırbada kalan az miktardaki su, herkes arasında bölüştürülüyordu. Sıcakta bir avuç su kimseye kâr etmiyordu. Hz. Hüseyin çok susuz olduğu halde kendi payına düşen suyu içmiyor, yarenlerine veriyordu. Hz. Zeynep de ağabeyinin yaptığını yapıyor ve suyunu çocuklara veriyordu. İşte bu bir fedakarlık dersiydi.

 

 

 

 

Kendisini değil, başkalarını düşünmek, zayıf ve güçsüz olanları kendisine tercih etmek insanlığın en doruk noktasıdır çünkü. “Hz. Hüseyin’in yüceliğidir bu yücelik. Kendisi susuzdur hem de çok susuz ama o suyunu yarenlerine veriyor. O andan sonra bir yudum su dahi bulamayacağını bildiği halde bunu yapmaktadır ve bu dikkate değerdir.

 

 

 

       Hz Hüseyin felsefesi yoksulu zengin kıl, ihtiyacı olanın ihtiyacını gidermeyi prensip edin!” der.

 “İntikam al, vur, öldür, hapset, acıma, yak, yık, varını yoğunu yağmala!” demez; aksine “affet, vurma, öldürme, dirilt, serbest bırak, evini başına yıkma, kimseyi yağmalama!” der. Bizlere yani ‘’ Ben Hüseyniyim ben Muhammet Ali bendesiyim ben İslamım ben Alevi – Kızılbaşım ben İNSANIM İNSAN’’  diyene bu mesajı verir. Tabi Anlayana ve Almasını bilene…

 

 

 

HZ.HÜSEYİN ‘ İN VECİZ SÖZLERİNDEN…

 

 

 

-Yiğitçe vuruşarak ölmek,  saadet; zalimin zulmüne tahammül ederek yaşamaksa zillet ve alçaklıktır.  Hak evliyalarının iddia edebileceği bir ölümdür bu, ancak Hak aşıkları ölümü böyle yorumlar ve bu inançla karşılarlar.

 

-Ey insanlar! Bağış ve ihsanda bulunan, onur ve saygınlık kazanır; cimrilik eden, kendisini aşağılık hale getirir. İnsanların en cömerdi, hiçbir karşılık beklemeden verip bağışta bulunandır. Affı en yüce insan, güçlü ve üstün olduğu zaman affedebilen insandır.

 

-Size bir ihtiyacını söyleyip el açan biri, böylece onurunu size takdim ediyor demektir; o halde siz de kendi onurunuza saygılı davranın ve onun ihtiyacını giderin.

 

-Zenginlik nedir? Diye sorduklarında: “Arzuların az olması ve yeterli olan rızka razı olmaktır. Der.

 

-Ölümden korkmak bana yakışmaz! Hakkı diriltmek ve izzete kavuşmasını sağlamak yolunda ölüm ne kadar da kolaydır! İzzet ve şeref uğruna ölmek, ölümsüz bir hayata kavuşmaktır; zilletle ve şerefsizce bir hayat ise mutlak ölümden başka şey değildir

 

-“Kimileri cennet nimetlerine olan hırs ve tamahlarından Allah’a kulluk ederler; bu tür kulluk, tüccar sıfatlı insanların kulluğudur. Kimileri cehennem korkusundan Allah’a kulluk ederler; bu, köle sıfatlı insanların kulluğudur. Kimileri de nimetlerinin şükrünü edâ edebilmek amacıyla Allah’a kulluk ederler; işte bu, hür insanların ibadeti, hürlerin kulluğudur ve kulluğun en iyi şeklidir.”

 

-İnsanlar dünyanın kölesidirler; dinleri ise sadece dillerinde bir oyuncaktır; dinleri dünyalarına yaradığı sürece dindardırlar; ama iş sınanmaya gelince, gerçek dindarların çok az olduğunu görürsün!”

 

-İnsanların yönetim ve idaresi, Allah’ın dinini bilen ve O’nun helal ve haramı konusunda güvenilir olan insanlara bırakılmalıdır.”

 

-En iyi mal, insanın onurunun korunmasına vesile olan maldır.”

 

 

 

-Zeyd, babası İmam Zeyn’el-Abidin’den, o da babası İmam Hüseyin’den şöyle nakleder: “Hz. Resulullah; ‘Ey Hüseyin!’ buyurdular, ‘Sen imamsın, imam kardeşisin ve imam oğlusun; senin soyundan dokuz mâsum imam gelecektir ki dokuzuncuları onların Mehdi’sidir. Ne mutlu onları sevene ve yazıklar olsun onlara düşmanlık edene!’ ”

 

 

 

 

 

 

 

BABASININ HZ. HÜSEYİNE VASİYETİ…

 

Ey Oğlum!

 

 Bil ki, kendi ayıbını gören başkasının ayıbı ile meşgul olmaz. Başkalarının ayıbını açan kimsenin ailesinin ayıbı açılır. Allah’ın verdiği paya razı olan, elden çıkana üzülmez. Kendi hatasını unutan, başkalarının hatasını büyük görür.  Kendi fikrini beğenen sapar. Kendi aklını yeterli gören kayar. Alimlerle oturup kalkan saygı görür. Ayak takımından olan kimselere karışan, küçümsenir. Kötü yerlere giden kötülükle suçlanır. Çokça şaka yapan küçümsenir ona saygısızlık yapılır. Sözü çok olanın yanlışı çok olur; yanlışı çok olanın utancı azalır; utancı azalanın, çekinmesi azalır; çekinmesi azalanın kalbi ölür; kalbi ölen kişi de ateşe girer.

 

Ey oğlum! Müminin izzeti, ihtiyacını halka iletmemesindedir. Kanaat, tükenmeyen hazinedir. Ölümü fazla anan, dünyadan az bir mala razı olur. Söz söylemeyi amelden sayan kişinin, sözü azalır; ancak yararlı olan sözü söyler.

 

Ey Oğlum! Doğrusu cezadan korktuğu halde günahtan sakınmayan, sevaba ümit beslediği halde tövbe ve iyi amelde bulunmayan kimseye şaşarım.

 

Ey oğlum! Tefekkür nur, gaflet zulmet, cehalet ise sapıklık doğurur. Mutlu insan başkalarından öğüt alan kimsedir. Edep en iyi mirastır. Güzel ahlak, en iyi arkadaştır.

 

Ey Oğlum! Afiyet on kısımdır; dokuz kısmı, Allah’ın zikri hariç susmaktadır; bir kısmı ise akılsız kimseler ile oturup kalkmamaktadır.

 

Musibetlere sabretmek, iman hazinelerindendir. İffetlilik fakirliğin ziyneti, şükürde bulunmak ise zenginliğin ziynetidir. Çok görüşmek usandırıcıdır. Birisini denemeden güvenmek, ihtiyata aykırıdır.

 

Ey oğlum! Kardeşinin senin üzerindeki hakkı, senin onun üzerindeki hakkın kadardır. Akıbetini düşünmeden bir işe girişen, kendisini felaketlere atmış olur. Amelden önce düşünmek, insanı pişmanlıktan korur. Şefkatli yoksul, şefkatsiz zenginden daha iyidir.

 

 

Başkalarına hoş görmediği şeyi kendisi için hoş gören ve yaptığı işi başkalarına ayıp bilen kimseye yazıklar olsun.

 

Oğulcağızım! Bil ki, yumuşak sözlü olan kimse muhakkak sevilir. Allah Teâlâ seni hidayette muvaffak eylesin ve kendi kudreti ile seni itaat ehlinden kılsın. Çünkü O’dur bağışlayan ve Kerim olan.”

 

ALİ EKBER YURT

TUNCELİ CEMEVİ BAŞKANI