Eğitim Sen Tunceli Şubesi’nde düzenlenen toplantıda konuşan Şube Başkanı Mehmet Ali Arslan, “UNESCO’nun yayınladığı Dünya Dilleri Atlası’na göre dünyada konuşulan 6000 dilin yarısı yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Dillerin yok olmasında olağan süreçlerin yanı sıra yerli halkların doğal yaşam alanını tahrip eden sömürgeciliğin ve daha sonraki yıllarda da tek dilliliği dayatan devlet politikalarının da rolü olmuştur. Günümüzde yasakçı politikaların dillerin yaşaması, korunması ve yaşaması önündeki en büyük engellerden birisi olduğu bilinmektedir. Oysa yok olan diller sadece o dili kullanan halkın ve bireylerin değil tüm dünyanın kaybıdır. Yok olan her dil ile birlikte insanlığın kültür ve tarih hazinesinden önemli bir değer kaybolmaktadır. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu-UNESCO Genel Kurulunun 1999 yılında 21 Şubat gününün Uluslararası Anadili Günü olarak kutlanması bu açıdan büyük önem taşımaktadır. UNESCO’nun anadili ile ilgili uluslararası bir gün belirleme kararının ardında yatan temel etken, anadilinin önemine dikkat çekmek; dünya üzerindeki kültürel-dilsel çeşitliliğin, tüm insanlığın korumakla yükümlü olduğu ortak zenginliği olduğuna işaret etmektir” dedi.

Dilin sadece bir iletişim aracı olmadığını ifade eden Arslan, “Her dil, o dili konuşan toplumun tarihinin ve kültürünün taşıyıcısıdır da. Dahası o toplumun kendine has olan anlam evreninin içinde yaşadığı, yeniden üretildiği ve gelecek kuşaklara taşındığı canlı bir yapı olma özelliğine de sahiptir. Bu nedenle bir dilin korunmaması, yok olması aynı zamanda, insanlığın ortak geçmişinin ve kültürel mirasının bir halkasının kaybolması; bir evrenin yok olması anlamına da gelmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi dillerin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasının nedenlerinden birisi, modern yaşamın doğal akışı içinde kullanılmaktan vazgeçilmesi, o dili kullanan toplum fertlerinin azalması ya da artık kullanan kalmamasıdır. Bir dili kullanan toplum fertlerinin azalması ya da yok olmasında sömürgeciliğin bu toplumların doğal yaşam alanını tahrip etmesi ya da yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi bizzat bu toplumları kırımdan geçirmesinin payı vardı. Başka bir neden ise hiç kuşkusuz tek dilliliği savunan devletlerin farklı diler üzerindeki yasakçı ve baskıcı politikalarıdır. Yeryüzünde insanlığın ortak kültürel zenginliğinin nadide birer parçası olan dilleri, tehlikeli gören, yasaklamaya, dolayısıyla yok etmeye çalışan ülkeler bulunmaktadır” diye konuştu.

Türkiye’de anadiller üzerinde tarih boyunca baskı politikaları uygulandığını ileri süren Eğitim Sen Şube Başkanı Mehmet Ali Arslan, “Elliye yakın dilin konuşulduğu belirtilen ülkemizde, bu durumun kültürel zenginliğimiz olarak görülmesi; korunması ve geliştirilmesi için çaba harcanması gerekirken, tehlike olarak değerlendirilmesi ve yasaklarla, engellemelerle unutturulmaya çalışılması, üzüntü vericidir” şeklinde konuştu.

Kişilerin gelişiminde anadilin oldukça önemli olduğuna vurgu yapan Arslan, “Resmi dil dışındaki anadillerine ilişkin yasaklar çoğunlukla ülke birliği ve toplumsal bütünlük kaygısı ile açıklanmaktadır. Ancak bir ülkedeki gerçek toplumsal bütünlük ve birliğin yasaklarla değil, farklılıkların kabul edilmesi ve bu farklılıklar arasında bir ahenk yaratılmasıyla sağlanacağı bilinmelidir. Toplumu oluşturan farklı kesimlerin kendi dilleri ve kültürleriyle toplusal bütünlüğe dahil olmaları daha birleştiricidir” dedi.