Zamanın rüzgarı estikçe toprağın altına gömülen ne varsa yavaş yavaş çıkmaya başlar ortaya…” (Barış Kop)

“Terıx her waxt keş nianu vira hu; hama Sey Rıza ard vira hu!” (Enderdir, tarihin hakkını vererek bazı şahsiyetleri hatırlaması; Seyit Rıza, bunlardan biri.) (editör)

Ne arasındı Düzce’de kitapçı ama vardı. Girdik birisine ve zihnimizde oturacak bir mekânı düşlerken aklımda “Dersim olayları” ile ilgili televizyonda eşimin reklamını gördüğü dergiyi almak vardı. Meğerse aradığımız o dergi, reyonda gözümüzün önündeymiş. Yaşam dersi: “Bir şeyi saklamak istiyorsan göz önünde bulundurmalısın!”

Aradığımız bir tarih dergisiydi. “1937-38 Dersim” olaylarına özel olarak mercek tutuyordu. Üstelik ilk defa yayımlanan fotoğraflarla. Parkta bir yer bulduk. Havanın güzelliği ile dergiyi açtık ve karıştırdık sayfaları. Kadir, cümleleri ardı sıra sıralıyordu:

Dersim, “isyan” değil “katliam”:*

“1937-38 Dersim” hadiseleri ölü: 13.160 kişi. (çoluk, çocuk, yaşlı, kadın ve erkek.)

Zamanın bakanlarından İ. Sabri Çağlayangil:

“Yediden yetmişe o Kürtleri kestiler. Kanlı bir Harekât oldu…”.

Hadiseler sırasında ölüme götürülen “Sılo” adlı bir kemancı askerlerce fark edilince, “keman çalıyor, askerleri eğlendirir” denmesi üzerine hayatta kalıyor.

1938 Yılında Halwori Köyü halkının 217 kişiden oluşan ahalisi toplanıp öldürülür. Geriye 1917 doğumlu ve hala hayatta olan “Fedi” adlı bir kadın kalıyor:

“Kurulu makineler kurşun yağdırdı üzerimize. Sonra da yerde süngülemeye devam ettiler. Daha sonra da uçurumdan Munzur Suyu’na attılar. Nehirde bulunan bir kayanın arkasında birikmiş odun yığınları gibi cesetler üst üste yığılmıştı…”

Kurşuna dizilen guruptan şans eseri yaralı olarak kurtulan 1932 doğumlu Leyla Ağlar konuşuyor:

“Kendime geldiğimde iki kız yeğenim dışında herkes öldürülmüştü…”

Dersim’de asker olarak bulunan 1914 doğumlu M. Ali Çavuş diyor ki:

“Ateş emri verildi. Gır gır gır gır.. Çoluk çocuk kim ele geçiyorsa tutup götürüp vuruyorlardı. O Kutu Deresi, ceset doluydu. Mermi değmemiş bir çocuğu süngüyle öldürdüler. Dersim’de neler olduğunu herkes biliyordu. Buna can dayanır mı; ne olursa olsun!.. Gavur olsa; insanın içinde canı var. Gördüklerim bunlar. Görmediklerimi söyleyemem…”

1932 Doğumlu “Fatma nine” anlatıyor:

“Biz kaçışırken annem, kucağındaki bebekle yere düştü; kurşun annemin sırtından girmiş, kucağındaki bebeğin karnından çıkmıştı…”

“Kurşunlandı Dersim; çevrildi Kerbelaya”

Susmuştuk, dilimiz tutulmuştu. Bir süre öylece kalakaldık. Derken bir rüzgâr bir ağıt mırıldandı kulağıma:

Dersim der ki..

Fötr şapkasıyla Seyit Rıza

Başka bir evrenden bakar.

Güneş yanığı yüzleriyle

Gurup gurup insanlar

Hayır, ağlamıyorlar

Kayalar mertliğinde

Dağ insanları onlar.

Şekavetle izahı gayrı kabil

Çocuklar, kadınlar…

Biri, bayrak tutuyor. Bakın, ilerliyor Dersimliler

Biri de keman çalıyor en önde;

Sılo o kemankeş Sılo..

Bir de

Volta atan, kuyruksallayan, dili sarkık

Bir köpek var meydanda.

İnsanlar geçit geçit

rahat değiller meydanda köpek kadar..

Haydi, “medeniyet” götürelim Dersim’e

Kanun gerek, dağlık taşlık kayalık mahalle

uslandırmak gerek, dipçik yetmezse; mavzerle, makineli tüfekle..

Makineler, kurşun yağdırdılar

çocuklara, kadınlara

dağlara, taşlara..

Süngüler sundular sonra

kurşunlardan kurtulanlara.

Kurşunlandı Dersim

çevrildi Kerbelaya..

Dersim “isyan” değil; “katliam”… (Bedri Bozdemir, “Üç Baykuş”. s.33,34,35)

*”Katliam” terimi ve nitelemesi yazarın düşüncesi olup; bu eseri kaleme aldığı sıralar Dêsım’38 yeni gündeme gelip tartışıldığından o vakit “Soykırım” olarak tartışılmıyordu.

”Xatır ve sıma qomo! Ez zonon ke, yê ma lao, yê sıma ke qelfeo! Ninu ke teseliya xo mara gurete, nafa ki cêrenê ra sıma ser, mevazê ke ağlerê Dêsımi ke eşti darê ma xeleşimê.” Usenê Seydi

(Elveda ahali! Biliyorum, bizimki darağacı sizinki de zulümdür! Onlar bizden kurtulduktan sonra size dönecekler. Demeyin ki, Dêsimin önderleri asıldıktan sonra biz kurtuluruz.)

Çağımızda onca “15 Kasım ve Dêsım’1937-38″ler yaşansa da yine de; o gün boğulan ancak yetmiş yıl sonra kendini bize duyurabilen Desımanlı çocukların çığlıkları ve “Dêsım Soykırımı” dünyaya yüzleşmek suretiyle haykırılarak duyurulmalı!

Asmên Ercan Gür, editör, Çıla.