Belediye Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen tanıtım basın bülteninde şunlar kaydedildi: 
Bugün belki de sadece Türkiye sineması ve müze deneyimi için değil, dünya sineması ve müze geleneği için de özgün bir sosyal olguyu konu edinecek olan bir sinema filmini ve Dersim’de bir Delilik Müzesi kurma projemizi anlatmak; duygu ve dileklerimizi paylaşmak istiyoruz. 
Bu iki önemli proje vesilesiyle dikkatinizi, toplumsal coğrafyamızın bu özel bölgesine; Alevi nüfusun çoğunluk olarak yaşadığı Türkiye’deki tek il olan Dersim’e çekmek isteriz. Zira her iki proje de bu coğrafyanın gelenekleriyle ve kültürüyle doğrudan ilgilidir.
Bu coğrafyanın toplumsal pratikleri, gelenekleri, yaşam tarzları yanı başındaki ve ötesindeki örneklerden oldukça farklıdır. Yoksul bir coğrafyadır ama hırsızlık yoktur. Her türlü canlının hayatını korumayı, kutsalı sayar. Resmi istatistikler bu durumu doğruladığı gibi, aynı tespitler bölgeye gelen kamu görevlilerinin raporlarında da yer almıştır. Dersim, şiddetin neredeyse her türüne maruz kalmıştır ama barış sesinin en güçlü çıktığı coğrafyadır. Bütün bu toplumsal pratiklerde asıl referans kuşkusuz geleneksel Kızılbaş Alevi inancıdır.
Dersim toplumunun gündelik dilde ‘deli’ olarak tanımlanan toplumsal kesime yönelik pratikleri de tümüyle bu köklerden referans almıştır. Nitekim bu coğrafyanın kültürü, modern dünyanın artık alışık olduğu gibi ‘deli’sini, akıl hastanelerine göndermeyi düşünmez. Bu yüzden öyle bir hastanesi de olmamıştır. ‘Deli’sini dışarıda bırakan bir ‘sınır’ı da yoktur. Hatta bir arada yaşama sürecinde ‘deli’sinin aklına kuvvetli bir kutsiyet yükler. Bu yüzden modern dünyanın ‘deli’lik olarak nitelediği durum Dersim kültüründe divaneliktir. Denilebilir ki Dersim toplumunun kendi divaneleriyle kurduğu ilişki Psikoloji, Psikiyatri gibi modern bilimlerin izlerinden çok daha eski olduğu gibi çok daha iyileştirici bir geleneğe sahiptir.
İşte bugün tanıtımını amaçladığımız ve Suya Yazılmış Zaman adını taşıyan sinema filmimiz bu kültür-gelenekten yola çıkıyor ve Dersim coğrafyasının bu özgün kültürünü sinema ortamına taşımayı hedefliyor. 
Suya Yazılmış Zaman Sinema Filmi Yolda..
Dersim’in kadim kültüründe ‘su’ çok özel bir imgedir. ‘Munzur’ adında simgeleşmiş, akmaya eşlik eden bir zamandır. İyi ve kötü bu coğrafyadaki tüm tarihin en güçlü tanığıdır. Bir arınma nesnesidir yerine göre, çok şeyi alıp götürmüştür. Elbette nefes almayı mümkün kılan bir yaşam nesnesidir, ömürlerin enerji kaynağıdır. Suyun sesi kesildiğinde, adeta nefesi de bitmiştir. Bu yüzden barajlar ve HES projelerine derin bir tepki vardır. Su, içindeki bütün varlıklarla birlikte bu coğrafyanın bütün kadim kültürlerinin ortak kutsalıdır, birbirlerine ikrarıdır. Üzerine yemin edildiğinde diğer sözler artık hükmünü yitirmiştir.  
Dersim’in Divanelerinin de tanığı, yoldaşı, koruyucusu ve nefesi olan Munzur’un taşıyıcı gücü ile bu coğrafyanın öyküleri dünyanın en ücra köşelerine ulaşmıştır. 
Şimdi, Munzur’a bir tanıklık daha yüklüyoruz. Daha doğrusu bir tanıklığın öyküsünü yeniden üretiyoruz. Nurettin Aslan’ın Dersimin Divane Delileri (İletişim Yay.) kitabından esinlenilerek senarist ve yönetmen Mustafa Diyar Demirsoy’un yaratıcı sineması aracılığıyla bu özgün öykü ve kültürü yeryüzünün başka kültürlerine ulaştırmayı hedefliyoruz. Dersim’in Divane Delileri kitabının yazarı Nurettin Aslan, yönetmen ve senarist Mustafa Diyar Demirsoy, Alevi Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Ali Çiftçi, Avukat Murat Nas akademisyenler Dr. Çiçek İlengiz, Ceren Acun ve Prof. Dr. Şükrü Aslan bu projede birlikte gönüllü bir emek üretmektedirler.   
‘Suya Yazılmış Zaman’ filmi, geleneksel ve modern kültürde ‘delilik’ kategorisinin, Dersim’in özgün toplumsal coğrafyasında varolma biçimi ve ilişkilerini, sinema sanatı içinde üretmeye odaklanmaktadır. Dünyanın neredeyse her yerinde aynı şekilde kodlanmış ‘deliliğin’, bu kadim kültür ve inanç geleneği içinde anlam bulan ayrıksı yeri filmin temel hareket noktasıdır. Amaç, sinemanın hali, dili, tekniği, yöntemi ve bakışıyla bu sosyal olguyu izleyiciyle buluşturmaktır. Bu anlamda ‘Suya Yazılmış Zaman’ sinema filmi, kadim Alevi coğrafyasının bu müstesna mekânından, yeryüzüne bir insani davet olarak da okunabilir.
Suya Yazılmış Zaman, mülkiyet ilişkisine konu olmayan bir film projesi. Tıpkı öyküsünden yola çıktığı Dersim’in Divane Delilerinin mülkiyetten azade kamusallıkları gibi. Fakat bir hayli gönüllü emekçileri var; sinema, edebiyat, sivil toplum, akademi, ticaret, kırsal kesim ve daha pek çok çevreden. Sayıları da çoğalıyor giderek bu gönüllü emek aktörlerinin. Katkıda bulunan herkese içtenlikle çok teşekkür ederiz. 
Suya Yazılmış Zaman sinema filmi projesi henüz çok yeni ama aynı zamanda tamamlanmaya yakındır. Önümüzdeki aylarda Dersim, İstanbul, Berlin ve Stuttgart’ta çekimlerine başlanacak olan filmde, sürpriz isimlerin de bulunduğu geniş bir oyuncu kadrosu yer alacaktır.
Türkiye ve Avrupa başta olmak üzere başka ülkelerde de gösterilmesi planlanan film, özgün toplumsal ve kültürel bağlamı, güçlü senaryosu, çekim coğrafyaları, oyuncu nitelikleri ve bir bütün olarak titiz bir çalışmanın ürünü olarak çok geniş sosyal kesimlerin ilgi ve dikkatlerini çekecektir. Film proje ekibi olarak bunun işaretlerini daha şimdiden görebilmekteyiz.
Bu coğrafyanın çocuklarını ve kadim Alevi geleneğinin bütün bireylerini, kurumlarını, farklı kültürleri saygıyla karşılayan ve onları anlamaya çalışan herkesi Suya Yazılmış Zaman film projesini yakından takip etmeye, ses ve destek olmaya davet ediyoruz.
Dersim Divane Delilik Müzesi: ‘Divaneleri’ Hatırlamak, ‘Divanelerle’ Hatırlamak
18. yüzyıl aydınlanmacıları ‘aklı’ keşfetmişlerdi. 19. ve 20. yüzyılın modernistleri de ‘deliliği’. Akıl, aydınlanmadan önceki bütün tarihsel sürece hükmeden dinsel izahların dışında, düşünme ve anlamanın biricik gücü olarak keşfedilmişti. Başka bir deyişle kainatı, dünyayı ve kendini anlamanın tahayyül edilmiş aracıydı. Modern dünyanın kuruluşu bütün diğer faktörlerle birlikte bu akli sürecin bir neticesidir. Yerküre ulus devletler arasında bölündüğünde, her ulus devlet kendi içinde akıl temelli modern rejimler kurumuştu. Bu anlamda 19-20. yüzyıllar ‘modern aklın’ zamanlarıydı ve ‘delilik’ de yine modern aklın bir keşfiydi.  
Deliliğin keşfinde anahtar kelime yine ‘akıl’dır. Nitekim ‘akıl hastaları’ gibi bir sosyal kategori bu dönemde belirlenir. Akıldan sapma hali olan bu sağlıksız bireyler için ‘Akıl Hastaneleri’ kurulur. Akıldan şu veya bu sebeple sapmış olanlar hem ‘toplumun sağlığını korumak’ hem de ‘rehabilite edilmek’ üzere bu hastanelerde toplanır.
‘Delilik’ gibi bir sosyal kategorinin inşası ve onları rehabilite etme amaçlı Akıl Hastanelerinin kuruluşu modern dünyanın derin çelişkilerinden birisidir. Tıpkı medeniyet götürme idealinin, yüzbinlerin katline yol açmış olması gibi. Her ikisinde de sonuçlar, daima bir meşruiyet sorunu doğurmuştur. Bunun önemli nedenlerinden birisi, büyük ölçüde inançların belirlediği modern öncesi kültürlerin radikal bir şekilde kesilmesidir. Oysa o kültürler, gündelik hayatla ilgili hemen her soruna kendi çözümlerini içeren binlerce yıllık bir birikim anlamına geliyordu. Bu nedenle modernizmin yarattığı en büyük toplumsal tahribat bütün bu birikimin depolandığı geleneksel kültürün kesilip atılmasında ortaya çıkmıştır. 
Müzecilik de modern bir kurumdur. Modern dönem müzeleri ulus-devletlerin resmi tarihlerini inşa etme sürecinde ortak kültür, kimlik ve hafıza kurgulama arzusundan doğmuş mekânlardır. Ulusun kökleri ve onun tarihle kurduğu ilişkinin ürünleridir. Arkeoloji, Etnografya, Siyasi Tarih müzeleri genellikle bu konseptte inşa edilmişlerdir. 
Buna karşın kaynağını 1960’ların karşı-hafıza hareketlerinden alan ve daha tabandan gelen yeni nesil “hafıza mekânları” deneyiminin de altını çizmemiz gerekiyor. Hafıza mekânları, II. Dünya Savaşı sırasında Yahudilere yönelik imha kampanyası hakkında düşünme ve yas tutma biçim ve araçları olarak ortaya çıkmışlardır. Bugün, dünyada pek çok yerde, soykırıma ve çeşitli hak ihlâllerine maruz kalan topluluklar, kaybedilmiş haklarını kazanabilmek ve devlet şiddetinin açtığı yaralarla yüzleşmeyi sağlayabilmek adına bu tür anma mekânlarını kurmaktadırlar.
Deliler ve onlara ilişkin bellek, kurumsallaşmış tarihin tam karşısında bir yerde konumlandığı için, bu sosyal kategori hakkında anlatılan hikâyeleri, onlara dair inanışları ve çeşitli anekdotları görünür kılmayı amaçladığımız bu projede, var olan bu bilgi envanterini karşı-hafızanın mekânı olacak bir çatı altında bir araya getirmek, sergilemek ve ziyaretçilerle buluşturmak istiyoruz. Bu coğrafyanın kadim kültürünü, onun inşa ve varolma sürecini, araçlarını, görünümlerini, yansımalarını ve arkaplanını bir müze ortamında buluşturmak amacındayız.
Dersim Divane Delilik Müzesi bildiğimiz kadarıyla dünyada örneği olmayan veya belki de nadir deneyimlerden biri olacak. ‘Delilik’ temasını işleyen yerler, dünyada ve Türkiye’de ya eskiden akıl hastanesiyken sonradan müzeye dönüştürülmüş ya da hastanenin bir bölümünün müze biçiminde kurulduğu; olguya salt psikiyatrik çerçeveden yaklaşan kısıtlı mekânlardır. 
Eleştirel müzeciliğin bir parçası olarak Dersim Divane Delilik Müzesi girişimi modernleştirici ulus-devlet pratiklerinin ‘medeni toplum’ yaratma söyleminin örttüğü akıl kaçırtıcı sonuçlarını görünür ve anlaşılır kılmayı hedefliyor. Bu müze ile bu toplumsal coğrafyanın hafızasında meydana gelen travmatik kırılmalar karşısında deliliği ve delileri, unutma kangreninin panzehri olarak ve geçmişle yüzleşmenin aracı olarak tahayyül ediyoruz. Dersim’in divane deliliğine dair yerel belleğin cisimleştiği bir mekan olarak kurmayı arzu ediyoruz. Bu çerçevede anlatılar, arşivler, belgeler, fotoğraflar, hareketli görüntüler vb. kıymetli materyaller olarak bu mekanda yerini alacaktır. Bu sayede müzenin ziyaretçileriyle empatik bir bağ oluşturabileceğine ve bir tefekkür, sorgulama ve öğrenme mekânı olabileceğine inanıyoruz.
Dersim Divane Delilik Müzesi’ni de Dersim merkezde kurmayı tahayyül ediyoruz. Bunun pek çok nedeni var. Burası toplumsal tarihi bakımından bir gerçek müzeyi en fazla hakkeden bir coğrafyadır. Dersim divanelerinin de evidir burası; bu şehrin meydanlarında, sokaklarında, çeperinde onlardan kalan izler, anlatılar, öyküler bulunmakta.  
Dersim’de Delilik Müzesi için şimdiden çalışmalarımız başlamış bulunuyor. Konuyla ilgili uzman ve akademik alandan gönüllülerin çalışmaları devam ediyor. Suya Yazılmış Zaman sinema filmimiz tamamlanıp gösterime girdiğinde, müze projesi hız kazanacaktır. O aşamada Dersim Belediyesi başta olmak üzere konu ile ilgili tüm yerel dinamiklerin de dahil olabileceği yeni çalışma biçimleri öngörüyoruz. Dolayısıyla projemizin bu kısmından şimdilik sadece amaç, içerik ve işlev bağlamında söz etmekle yetiniyoruz.