TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre, Dersim, intiharların en çok yaşandığı ilk dört il arasında yer almaktadır. Ancak TÜİK verilerine bakıldığında Dersim’de intihar oranlarının neden yüksek olduğuyla ilgili analitik bir değerlendirmenin yapılmadığı görülmektedir.

Travmalı bir toplum olan Dersim’de intiharlara bilimsel bir açıdan yaklaşılmalıdır. İntihar olgusu hakkında verilerle konuşabilmek önemlidir. Bu ihtiyacı gidermek için 2015 yılında Uzm. Dr. Azad Günderci ve psikolog Seher Gökçe ve Burcu Güler ile birlikte, Dersim’de 2005-2015 yılından itibaren gerçekleşen intiharlarla ilgili kayıtlar üzerinden bir çalışma yapmıştık. Bu çalışmada elde edilen bulgulara göre; intihar girişimi en fazla genç gruplarda yaşanırken, ileri yaşlarda tamamlanmış (ölümle sonuçlanmış) intihar oranlarının arttığı; kentsel alanda daha fazla vaka olduğu; kadınların erkeklerden daha fazla intihar girişiminde bulunduğu; intihar amaçlı en fazla denenen yöntemin ilaç kullanımı olduğu ve intiharların işsizlikle bağlantılı olduğu; en riskli mahallenin Alibaba, en riskli ilçenin Pertek olduğu; mayıs ve haziran aylarında vaka sayısının arttığını; özellikle sonbaharda ölümcül vakalarda artış olduğunu ortaya koymuştur. Bu çalışmada elde ettiğimiz bir diğer bulgu ise ilimizde intihar kayıtlarının iyi tutulmadığı yönünde idi. İntiharların nedenleri olayın derinlemesine analiz edilmesiyle anlaşılabilir. Kayıtlar üzerinden elde edilen bilgiler sınırlı düzeyde olduğu için bu çalışma ile bir resim ortaya koymak zordur. Dolayısıyla bu çalışmaya rağmen, Dersim’de intihar oranları neden yüksek olduğu sorusu hâlâ orta yerde durmaktadır. İntiharlara büyük ölçüde ruhsal sorunlardan köken almaktadır ancak ruhsal sorunlar, genetik kökeni olabilmekle birlikte, kader ya da yazgı değildir, hatta genetik “her şey” demek değildir. Travma çalışması yürütürken bir katılımcı “Dersim’de suya atlamalar 38’den kalma bir yöntem” demişti. Bu ifade benim için ürpertici idi, ancak bu topraklarda sözlü hafıza bu realiteyi hep canlı tutmuştur.

Dersim’de intiharlar, girift bir biçimde, süreklilik arz etmeye devam eden tarihsel/toplumsal travmalar, mutsuzluk ve yalnızlık, madde kullanımı, üretim alanlarının sınırlılığı ve işsizlik, yoksulluk, aile içi dinamikler/boşanmalar gibi nedenlerle beslenebilmektedir. Dolayısıyla Dersim’de intiharları değerlendirilirken bölgenin kendine özgü etnik-dinsel özelliklerini, tarihsel, sosyal ve siyasal yapısını, özellikle sağlık hizmetlerinin yapısını ve sunum biçimini göz ardı etmemek akademik bir zorunluluktur. Bu unsurları dışarıda bırakarak çözüm arama yaklaşımı içerisine girmek de sosyolojik zemini yok etmek, meseleyi özünden uzaklaştırmak anlamına gelir. Travma çalışması yürütürken katılımcıların “ebeveynlerimiz o kadar güçsüz düşmüşlerdi ki bizi sevemediler bile” , “ömrümüz ah vahla geçti”, “güneş bu toprakları çok kavurdu ama bir türlü ısıtmadı” ifadeleri bu kentin neden mutsuz olduğunun önemli ipuçları arasında sayılabilir ve bir miktar intiharların sosyolojik zeminine işaret edebilir. Dersim’de yürüttüğüm bir çalışmada travma mağduru ailelerin 4. kuşaklarında bile madde kullanma oranlarının daha yüksek ve mağdur ailelerde boşanma oranlarının daha fazla olması…

Peki, ne yapmalıdır?

Son süreçlerde, intihar vakalarıyla birlikte, Dersim’de toplumsal huzuru kaçıran bazı olayların peş peşe yaşanması ve adli vakalardaki bir miktar artış toplumsal stresi artırdığı gözlemlenmektedir. Toplumun korunması açısından, toplumsal yapılar arasında dışlayıcı, ötekileştirici bir tarz ve dil yerine, iç barışı teşvik edici, kapsayıcı ve onarıcı sevgi dilinin kurulması zorunluluktur. Toplum adına çalışan kurumlar ve yapılar arasındaki iletişim ve işbirliği eksikliğinden en fazla toplumun dezavantajlı kesimlerin etkilendiği unutulmamalıdır. Özellikle Dersim’deki siyaset mekanizmalarının travmalı bir toplum olan Dersim’de iç barışı tesis edecek, toplumun geleceğe daha umutlu bakmasını sağlayacak yeni bir yaklaşım geliştirmelerine ihtiyaç vardır. Kendisiyle barışık olmayan bir toplumun sorunlarına çare araması beklenemez. Dersim’de intihar olgusunun azaltılabilmesinin en önemli koşulu toplum ruh sağlığının korunması ve güçlendirilmesidir. İntiharlarla etkili bir biçimde mücadele edilebilmesi için, kentin risk haritasının çıkarılması gerekir. Özellikle bu açıdan sosyolojik çalışmalar ve intihar kayıtçılığı önemli hale gelmektedir. İntihar kayıtçılığında her bir vakanın derinlemesine analiz edilmesi önemlidir.

Dersim’de tarihsel travmalar göz önünde bulundurularak mutlaka “toplumsal travma merkezi” oluşturulmalıdır. Özellikle bu alanda çalışan ilgili meslek grupları “travma yönetimi” konusunda uzmanlaşmalı ve toplumun rahatlıkla ulaşıp ücretsiz hizmet alabileceği terapi hizmeti sunmalıdır.

İntihar verileri üzerinde yıllık analizler yapılmalı ve bu veriler üzerinden koruyucu yaklaşımlar devreye sokulmalıdır.

İntihar girişimi olan ve intihar riski taşıyan bireyler yakından takip edilmeli bunun için ev ziyareti yaklaşımını esas alan hizmet modeli oluşturulmalıdır.

Toplumun dezavantajlı grupları ile (psikiyatrik tanısı olan bireyler, engelliler, yoksullar, boşanma/evlilik krizi yaşayanlar, iflas/kayıp yaşayanlar vb.) daha yakından çalışılması için kurumlar arası işbirliği artırılmalı, İşsizlik sorunun kalıcı yöntemlerle çözülmesi için istihdam alanları yaratılmalıdır.

Yerel yönetimler bünyesinde, ayrı bir sağlık hizmeti örgütlenmesi doğru olmamakla birlikte, ulaşılabilirlik açısından, toplumla yakın temas halinde çalışacak psikolog ve sosyologların istihdam edilmesi ve toplum içi çalışmalar yürütmeleri önemlidir.

Çocuklarımızı her türlü bağımlılıktan korumak için kültür ve sanat merkezleri açılmalı, çocuklara yetenek geliştirme olanakları sunulmalıdır.

İntiharlar kader değildir. Özellikle önleyici çalışmaların öne çıkarılması, toplum ruh sağlığının güçlendirilmesi ve toplum üzerindeki baskının azaltılması etik sorumluluk gereğidir.

Prof. Dr. Gülnaz KARATAY

Munzur Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi

(Evrensel)