Ancak Irkçı Türk siyasetçilerinin, buna olan tahammülsüzlüğü, bir felaketin kapısını aralama ihtimalini yaratıyor.

 “DAİŞ’in askeri eğitimi ve DAİŞ’in mücadele istikameti Türkiye’nin de bir projesi olduğu, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin siyasi tavrına bakınca anlamak mümkündür.” Diyenlerin sayısı hayli fazladır. Türkiye’nin Suriye’ye yönelik siyasetinin oturduğu zemin, Kürtler’e ve Şia dünyasına yönelik olduğunu bilmeyen yoktur. Daha düne kadar Tel Abyad’da DAİŞ’in cellatları sınırımızı kevgire çevirmişti. Ama Türkiye bu durma karşı adeta mutlu bir komşuluk sürdürüyordu. Kobani ile Afrin arasındaki sınırımız şu an DAİŞ’in elindedir ama Türkiye’nin hiç bir güvenlik sorunu yoktur.  Ancak komşunun değişmesi ihtimali olursa, Türkiye yine sızlamaya başlayacaktır. Biline ki bu alengirli ilişki şekli, dünyanın gözünden kaçmıyor. Gün gelecek bu siyasi kurnazlık, Türkiye’ye çok ağıra mal olacaktır.

  An itibariyle Tel Abyad Kürtlerin eline geçmiş bulunuyor. Türkiye bir tarafta askeri gücünü hemen sınıra yığarken, diğer yandan güvenlik sorununu dile getirmeye başladı. Bunun anlamı; ‘DAİŞ’in varlığı Türkiye için en büyük güvencedir.’ DAİŞ cellatlarının(150 kişi) sakal tıraşı olup, Türkiye’ye sükunetle geçtiklerini bilmeyen yoktur. Göstermelik birkaç kişiyi duvara dizmeleri, işin zevahirini kurtarma planı olduğu, dost-düşman bilmektedir.

   Onun için, Kürtlerin varlığını kendileri açısında bir güvenlik sorunu olarak görenler, dönüp bir tarihlerine bakmaları gerekir. Acaba Türk, Kürt’e ne gibi katliamlar uygulamış? Alevilere yönelik katliamlarını gözden geçirsinler. Anlaşılan odur ki bu coğrafyada kan dökmekten başka hiçbir iş yapmayanlar, tarihten devraldıkları katliamcı miras alışkanlıklarına devam etmeyi düşünüyorlar. Bu ırkçı zihniyet, kaçınılmaz olarak ülkenin bünyesinde yeni komplikasyonlara neden olacaktır. Onun için bu kötü tarihi alışkanlıktan mutlaka vazgeçilmelidir.

  Kim ne derse desin, gerek Kobani’de gerekse Tel Abyad’da Kürt gerillalarının yaratmış olduğu başarı bir insanlık zaferidir. Çağdaş dünyaya örnek teşkil eden ve bir insanlık vizyonunu çizen Kürtler, dünyaya pratik bir gerçeklik sunuyorlar. Dünya devletleri ve dünya insanlığının adaleti ve vicdanı verise özgürlükçü bu gelişmeye bir fırsat tanımalıdır. Bu arada Türkiye’nin ırkçı ve düşmanca yaklaşımlarına dünya dur diyebilmelidir. Dünya’nın mağdur ve mazlum halklarında olan Kürtler, sadece sözleriyle değil, mücadele ve duruşlarıyla kardeşlik ve barış destanı yazarlarken, Kürt oğul ve kızları gencecik bedenlerini siper ederek bu vahşeti durdurmaya çalışıyorlar. Dünya buna gözünü kaparsa, sadece kör-kütük değil, vicdanından da olur.

 Tel Abyad halkının kurtarıcılarını işgalci, demografik yapıyı değiştirmeye çalışan bir güç olarak göstermeye çalışan Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, anlaşılan halen kendi tarih geçmişlerinden besleniyorlar.  Kürtlere siyaset yolunu yasal engellerle kapatan bu ikili, barışın olmamasını halen Kürtlerin silah bırakmamasına bağlamaktadırlar. Peki, Alevilerin silahlı güçleri mi var? Neden Alevilerin masum sorunları halen can yakıyor? Dedim ya, tedavülde bir düşmanlık zihniyeti orta yerde bir karayılan gibi kıvranıp duruyor. Bu köhnemiş zihniyet, şimdiye kadar ülkeyi fazlasıyla zehirledi. Onun için büyük acılara tanık olan Türkiye’nin aydınlık yüzleri, bu ırkçı siyasete dur demelidir.

  İçerde Kürtlere her türlü yasaklamayı getiren ve DAİŞ’in korucularıyla kol kola giren bu zihniyet, Kobani’de kayaya tosladı. İçeride HDP’nin seçim zaferi ardında, Tel Abyad yenilgisiyle, büyük bir sarhoşlukla kılıç çekme hamlesine hazırlanıyor. Ama bu siyasi düşmanlığın çıktısı, Türkiye’ye çok ağıra mal olacaktır. Yol yakınken Türkiye sivil inisiyatifi, bu siyasi anlayışa karşı, sorumluluğunu güçlü bir şekilde yerine getirmelidir.

  Bu zihniyetin seçimde yaşamış olduğu siyasi kaybın ardından gelen Tel Abyad yenilgisi, Türkiye’yi Rojava’ya karşı bir densizliğe sürükleme ihtimalini gündemde tutuyor.  Onun için Kobani’’den Afrin Kantonuna yönelik bir Kürt açılımı, içeride siyasi olarak sıkışan Erdoğan-Davutoğlu için bir güvenlik gerekçesi sayılabilir. Tabi bunun bir de uluslararası boyutu var. Ancak Türkiye, bu yanlışa sapmadan, hesabını çok iyi yapmalıdır.

Türkiye’nin Rojava’ya yönelik hazımsızlığı, şayet bir müdahaleye dönüşürse, bilinmelidir ki Türkiye, ülkedeki tüm Kürtleri kaybetmiş olacaktır. Bu da başka bir husus ve önemli bir hesaptır.

Yusuf Baran Beyi-Araştırmacı Yazar

[email protected]